herşey. düşününce anlamlı ne kalıyor ki geriye ilkel konuşmalar dışında? düşünmeyi bilmediğimiz için anlaşma yolu olarak dili kullanan varlıklarız henüz. ağzımızdan çıkan her söz saçma*
dil denen yaratı, üzerinde düşünüldüğünde öylesine muazzam yapılandırılmıştır ki, üzerinde düşünmeyi biraz abartıp ek olarak bir de beynimizde örnek cümleler kurmaya başladığımız andan itibaren kendisinin bize aslında ne kadar saçma geldiğini farkediveririz.
herşey bu kadar güzelken nasıl ayrıldık? oysa birbirimizi seviyorduk. anlaşıyorduk. birbirimizi tamamlıyorduk adeta sevgilim. biz sanki birdik. bir düğüm vardı bizi bir tutan. içimde hissetiğim, kalbimin derinliğinde var olan ve senin de kalbinde hissetiğini sandığım bir düğüm.
sonra biri veya birileri çözmeye başladı bu düğümü. belki de hayatın getirisiydi çözülmesi. farkındaydım aslında bir şeylerin kopmaya yaklaştığının ama itiraf edemiyordum sevgilim. çünkü ben senden ayrılabilecek kadar yürekli değildim. korkaktım, çaresizdim. bir bebeğin annesine muhtaç olduğu gibi muhtaçtım sana sevgilim. bilmem farkında mıydın? sana bu kadar bağlıyken benden ayrılman aslında daha çok canımı acıtır sevgilim. gerçi şimdi neyi değiştirir ki? sen gelmeyeceksin. bensiz nefes almaya, hayatı bensiz kaldığın yerden yaşamaya devam edeceksin biliyorum.
ve ben yine de seninle nefes almaya devam edecem.
hayatın akışı saçmadır. yanlış zamanda yanlış şeyler olur, yanlış zamanda doğru şeyler olur, doğru zamanda yanlış şeyler olur ama doğru zamanda doğru şeyler olmaz. bu hep böyledir.