fethullah ve çevresinden ''yahudilerle iyi anlaşan hocalara inanmayın, hangi hoca olursa olsun'' diye bahsederek inandığı görüş çerçevesinde daha bir ilkeli gözüken şahsiyet.
1965 yılında cemaatin merkezi olan Fatih'in çarşamba semtinde doğdu. Aslen Giresunlu bir ailenin çocuğudur. Küçük yaşlardan itibaren dini eğitim aldı. Hitabetteki yeteneği sayesinde cemaat içinde hızla yükseldi. Malta'da Jet-ski'ye binerken çekilmiş resimleriyle uzun süre gündemde kaldı. Ünlü'nün ilginç üslubu ile her perşembe verdiği vaazları paylaşım sitesi Youtube'da tıklanma rekorları kırıyor.
bugün verdiği sohbette "iran'da durumlar karışıkmış allah karışıklığını artırsın " diyerek şialığa olan kinini ortaya seren şahsiyet. sohbetinde şii mollalara ağır ifadeler kullanmaktadır.
söyledikçe, konuştukça üstüne çullanılan pek mübarek zat. ama bizler karaborsa insanlarıyız, ucuza alır pahalı satarız, tıpkı diyalogçular gibi, şiacılar gibi, vehhabiler gibi. yürüyün be aziz türk milleti!
kanaat önderi diye birilerinin orası burası kılıç kalkan oyanuyordu da ahmet hoca dikkat çekince bu şahıslara, yaptıklarını açık edince aldıkları goygoyla kibrin asıl sahipleri olduklarını kanıtladılar nihayetinde. eskiden necip fazıl üstad 'tı, mehmet akif efendiydi; şimdikiler ne alemde?
tüccar lan bu adam. ama bildiğiniz türden değil. tüccarlığın içine biraz hokkabazlık katıyor. bir arkadaşım şöyle bir hikaye anlatmıştı bu zat ile ilgili;
"şimdi bu adamın vaazını dinlemek istiyorsunuz diyelim, ya da bunun grubuna katılmak istiyorsunuz, tabi bunun karşılığında biraz bağış yapmanız lazım. bir gün gırgırına böyle bir işe kalkıştık bir ka arkadaş... 2 arkadaş gıda ve et öteki arkadaşda bir miktar para yardımı yapacak. ellerde poşetlerle gittik bunun kapısına, sanki iş bulma kurumu öyle bir kuyruk... kapıda bekleyen bir kaç tane de kadrolu müridi var. bunlar hocanın huzuruna çıkacak olanlara refakat ediyor, gelen yardım poşetini alıp bir yere götürüyor daha sonrada ziyaretçiyi hocanın huzuruna çıkarıyor. ancak tek tek alıyorlar içeri. öyle böyle sıra geldi bize, tek tek girdik içeri. içeri girmeden önce kadrolu mürit elimden poşeti aldı tam ters istikamette bir yere bıraktı daha sonra benle içeri girdi. hocayla selamlaştık, hemen sonra hoca getirdiğin et ürünleri sana büyük sevap kazandıracak dedi. dumur olmuş kalmıştım. hoca poşetleri görmemişti, içinde ne olduğunu nasıl bilebilirdi? konuşmanın ilerleyen bölümünde havadan sudan bahsetti, ben ilk şoku atlatamadan huzurundan ayrılmıştım. çıkışta arkadaşlara sordum onların ne getirdiğinide bilmiş hoca. onlarda şaşırmışlar. olay üzerinden bir kaç gün geçince işi çözdüm. daha sonra 3 arkadaş gene bağış paketleriyle gittik ve olayın sağlamasını yaptık. hocanın birden fazla kadrolu çalışanı var. her çalışan belirli yardımlara bakıyor, et ürünlerine birisi, gıdaya bir diğeri, bir diğeri para getirenlerle ilgileniyor. içeri girdiğinizde oda da bir duman var zaten karanlık loş bir ortam. zihni kapamaya ve dumura uğratmaya yeterli geliyor."
bu millete, türk tarihinde en büyük hayırları, faydaları dokunmuş türk olan, sevgili atatürk'ümüze, modern ve laik türkiye cumhuriyeti'ne düşmanlığı körükleyen, saf ve cahil bazı vatandaşlarımızın beynini yıkamaya çalışan, kafası ve ruhu karanlıklar içerisinde, her "allah", "ahiret" deyişinde biraz daha "dünyalık" kazanan tacir.
ben bu ve bunun gibilerine kızmıyorum aslında, hatta ciddiye bile almıyorum. bu gibilerin benim gözümde evimdeki kedim kadar bile değeri yoktur. fakat bu ve bunun gibi soytarılara prim yaptıran, hürmet eden ve değer kazandıran bu cahil millete*** ne kadar kızsam ve sövsem azdır.
"adam x'tir" kalıbıyla zeka seviyesi hakkında bir eleştri yapmanın sağlıklı olmadığı çok açık zira günümüzde din adamları-sömürü ilişkisi din adamlarının "kendinden daha geri zekalı" kişileri, kendilerinin yüce şahsiyetler olduğuna inandırmasıyla sağlıklı şekilde yürüyor. din adamının zeka seviyesi, din adamının toplumdaki yeri ve ulaşılabilirliğini belirliyor. daha zeki kişiler, daha yüksek kitlelere hitap edebiliyor, daha büyük kudrete erişebiliyorlar.
cübbeli hoca denilen bu adama kimsenin "salaktır" diyebileceğini zannetmiyorum. paranın ırmağını bulmuş, kendince bir olta atmış, bolca balık tutmuş, oltaya takılanlar diğer balıkları da çağırmışlar. yeterince zeki olduğu için doğru su* ve doğru oltayı kullanmış zamanında. bu bir gerçek.
belirli bir kalabalığa ve cehalet seviyesine hitap etmeye başladı mı bu tip kişiler, artık dönüş yoktur. güçlüdür, dediğini yaptırır; rahat yaşamak adına, karşıt görüşleri karalamak adına vaazlar verir, benim balıklarım ağzı açık seyreder, hayranlık duyarlar.
herhangi bir ticaret alanından farkı yoktur bu tip adamlar için dinin. onlar rahat içinde yaşarken, ırmağın kurumaması tek gayeleridir. bu nedenledir ki müritlerinden "müslümanlar dışındaki tüm insanlık cehennemde yanacaktır." lafını duyabilirsiniz.
yılmaz özdil'in bugünki yazısında gereken ayarı verdiği, barbie bebekten tahrik olma başarısına nail olan sapığın teki... ahmet hakan'ın deyimiyle, kavun ve karpuzdan da tahrik oluyormuş kendisi...
elinin tersi ile babasının servetini itelemiş, kendisini ilme vermiştir. sonra bizim internet kahramanlarımız kendilerinin hiç bir işe yaramadığını unutup kendisine çamur atmaya başlamışlardır. oysa ki ilkokul öğrencisiyken hamile kalan kızlarımızı göz ardı ediyorlar, tüm bilinçli insanların barbie kısıtlamasını görmezden geliyorlar.
çünkü onlar için en önemlisi çağdaş uygarlık seviyesi!
her zaman çok komik bulmuşumdur, ferrarisini satan bilge olayını falan. bence bilge değildir yani en basitinden. bildiğin göttür. ferrari satılır mı lan yarrak. senin bilgeliğini sikeyim afedersin.
bu hocamızda "elinin tersi ile babasının servetini itelemiş, kendisini ilme vermiş" baba servetini elinin tersi ile itelemeyince ilim yapılamıyor mu da; sanki ikisi aynı anda olmuyor da mı bu şekilde biri diğerini ilga eder şekilde kullanılıyor anlamıyorum.
ayrıca ilimden kasıt ne acaba? plastik barbie bebeğin bireyin muscular retractor penisine ** olan kan basıncını atmosfer cinsinden mi ölçmüş? onu da anlamadım.
ağzından tükürükler saçarak onun bunun hakkında küfürlü konuşan bir adam kendisi. en ileri en süperi olsa ne olur. anca o kadar olur.
ferrarisini satan bilge ile pinokyoları birbirine karıştırmamış, sadece cübbeli ahmet hoca olarak çok şey yapmıştır. yoksa sizin için şüpheli müslümanlar çok daha hoş olur, değil mi?
hep istersiniz ki müslümanlar yahudi uşağı, amerikan ajanı, para babası... ee ezberleyecek başka şeyler de mi yok? yok mu?
hay allah!
boş ve gereksiz olaylara, kişilere sinirlenmesi kadar normal bir mesele yoktur. sen bir baltaya sap olma, ikiz yatakta el yordamı takıl, sabah başağrısı, gece o biçim... sonra?
çok muhterem bir şahıs. ivedi oyuncak bebekleri yapılıp piyasa sürülmelidir. sevenleri bu cübbeli bebeklerini alıp evlerinin en kutsal yerine demoklesin mokarı gibi sallansın deyü asmalıdır.
en son "Barbie bebek diyorlar. Bu nasıl bebek? Saçı omzunda. Göğsü açık, bilmem her şey belli. Bir de üstüne bikini giydiriyorlar. Bu bebek falan değil, karının minyatür hali.Bir de güzel kadınlara 'bebek' diye hitap ediyorlar.Bak namussuzlara. Neden güzel kadınlara bebek diyorsun. Bebek sabidir, masumdur. 'Charlie'nin melekleri' diyor. Melek kız olur mu? Bunların her tarafları küfür, her sözleri şirk" diye açıklama yapan ayrıca üstüne gelindiğini düşünerek "Şimdi üç aylar geldi ya, 'Dini bir haber yapmak lazım' diyorlar. Bunların müdürleri var ya toplanıyorlar, 'Ne yapabiliriz, hangi hocayla uğraşabiliriz?' diye kafa yoruyorlar. Beni de Nasreddin Hoca'ya çevirdiler. Her şeye malzeme, her şeye maydanoz ediyorlar. Biz maskara olsak da üzerimize basıp çiğneseler de helal olsun." diyen çağımızın mağlum hoca(!)larından.
17 ağustos' un sebebini ve sonuçlarını insanların işlediği günahların cezası olarak görecek kadar acımasız bu herife denecek hiçbirşey yoktur. kendisi bunu demişken o kadar depremzede hayatlarını baştan kurmaya çalışıyordu. kimisi ailesini tümden kaybetmiş, nesiller tek günde göçüp gitmişti. ve sebebi neydi? afedersiniz elalemin siki.
bu sapık aile ilişkilerine öyle derin yorumlarla katkıda bulunuyor ki eminim kanınız donar. en son hatırladığım kendi kızınızı kucağınıza aldığında halvet oluyormuşsunuz, öyle demişti bu yüksek karakterli şahsiyet.
bir ara televizyonda müritlerine 'denize girmek yasak' dedikten sonra kendisi jetskide yakalanan bu adamın daha da tapanı vardır. çünkü inanmaktadırlar ki o adam oraya gerçekten doktoru tavsiye ettiği için gitmiştir. şarlatanın önde gidenidir ve kendi sapıklıklarını müritleriyle paylaşmaya çalışmaktadır. bugün rastladığım bir haber ile yeniden kanımı dondurmuştur. konu 'oyuncak bebek'tir.
hürriyet'in sitesinden alıntıdır :
""nakşibendi tarikatının ismailağa kolunun etkili ismi cüppeli ahmet hoca resmi internet sitesinde yayımladığı fetvasında oyuncak bebek kriterlerini açıkladı:
"öyle bebekler yapıyorlar ki, saçlarını tarıyorlar, uzun bacaklı falan, bunlara izin yok. normal insanı tahrik edecek gibi. tıpatıp bebekler, üstelik çıplak gibi."
nakşibendi tarikatı ismailağa kolunun önemli isimlerinden cüppeli ahmet hoca lakaplı ahmet ünlü, bir fetvayla cemaatinin islami oyuncak bebek standardını belirledi. ünlü oyuncak bebeklerle ilgili şunları söylüyor: "öyle bebekler yapıyorlar ki, saçlarını tarıyorlar, uzun bacaklı falan, bunlara izin verilmiyor. çünkü normal insanı tahrik edecek gibi. tıpatıp bebekler, tıpa tıp benzetim var, sanki resim gibi, üstelik çıplak gibi.""
işte bunu diyen adamı yüzlerce kişi destekliyor hatta belki binlerce. bu adam da müslüman diye biliniyor ve bazı kesimlerce yükseltiliyor. kendisi din açısından yüksek makamda birisi sanılıyor. gerçekten yazık bu millete de topluma da daha hala böylelerine itibar ediliyor.
ayrıca bu efendi bilim ve sanat hakkında da çok sağlam ve engin düşüncelere sahiptir:
"vesikalıklar ve boy resmi de olsa caizdir. çünkü gölgeyi hapsetme, durdurma kabilindendir. ancak haram olan kısmı; duvara asarsan, oraya doğru namaz kılarsan, penyelere basarsan haramdır. kesinlikle haram olan kısım, heykel kısmıdır. yani gölgesi olan suretler haramdır. ama bir manzara kabartmış; bunda bir sorun yok. gölgesi olması haram etmez. ancak hayvanların da heykelleri haramdır. canlı şekli verdin, ama can veremedin. canı çıktı japonyanın robot yapana kadar. ufacık bir robot yaptı, o da buradan buraya yürüyemiyor."
ayrıca bir gerekliliği ve tıpı da böyle değerlendirebilecek bir adamdır:
"neden kadının avret yerini erkek görsün? ancak ölüm döşeğindeyse olur. o zaman erkek doktor, kadını kurtarır. ama bu işlemi yapan kadın doktor varken, bu işlemi erkeğin yapması haramdır. erkeğin yapmasından başka yol yoksa; o erkek tek başına kalmayacak. teke tek kalırsa halvet denir, haramdır. zaruretinin gerektirdiği yer dışında fazla yer açılmayacak. ne kadar gerekliyle o kadar yer açılacak."
ben daha hiçbirşey demiyorum varın siz düşünün ne haldeyiz.