“ne oldu kızım? niye o güzelim yüzüne hüzün çökmüş?”
daha ne olsun baba, tbmm’de anayasa ile rejim değiştiriliyor.
“öyle mi? kaygın, üzüntün bundan mı?”
bir ben miyim kaygılı? bir ben miyim
üzüntülü? sen olsan üzülmez misin?
“üzülmem.”
bunu sen mi söylüyorsun baba? sana inanamıyorum.
bunları bilsen umutsuz olur musun
yaşar seyman yazdı
“ne oldu kızım? niye o güzelim yüzüne hüzün çökmüş?”
daha ne olsun baba, tbmm’de anayasa ile rejim değiştiriliyor.
“öyle mi? kaygın, üzüntün bundan mı?”
bir ben miyim kaygılı? bir ben miyim üzüntülü? sen olsan üzülmez misin?
“üzülmem.”
bunu sen mi söylüyorsun baba? sana inanamıyorum.
“inan üzülmem, kızım.”
cumhuriyet’i, laikliği, atatürk’ü bize durmadan dinlenmeden anlattın durdun.
“doğru anlattım. bizi öteki islam ülkelerinden ayıran dünyanın en büyük devrimi dedim. atatürk bu devrimi siz gençlere emanet etti. yine de diyorum. bir şey daha dedim atatürk’ün yolundan ayrılmayın. siz ne yaptınız size emanet edilen cumhuriyet devrimini korudunuz mu? oturup ıslık mı çaldınız? hatta atatürk’ün yerine diğer dünya ülkelerinin liderlerini zaman zaman koymadınız mı?”“
baba yine aynı şeylere takılıp kaldın. biz atatürk’ün yerine kimseleri koymadık. onun da örnek aldığı gibi bizler de ülkesini kurtaran, mazlum halkların yanında yer alan liderleri okuduk, öğrendik, öğretmek için mücadele ettik hatta genç abilerimiz ‘bağımsız türkiye’ diye haykırdıkları için bedelini canlarıyla ödediler. atatürk’ün yerine birini koymak olur mu?
ben sana pakistan’ın ilk kadın başbakanı benazir bhutto’yu örnek verince ne dedim: “bak bir kadın isterse her şey olur. benazir bhutto, babası asıldıktan sonra ülkesinin ilk kadın başbakanı oldu. o güzellikle, o zenginlikle, o eğitimle çeker gider istediği ülkede istediği gibi yaşardı? o ne yaptı hapislere, sürgünlere karşın ülkesinde kalıp mücadele etmeyi seçti.”
baba, benazir örneğini unutmadım hatta şunu da söyledin: “bak,benazir bhutto pakistan’ın ilk kadın başbakanı oldu. o sizin kadar şanslı değil onun bir atatürk’ü de yok.” ne oldu? benazir bhutto’yu da öldürdüler!
“düşüncelerini de öldürdüler mi?”
elbette hayır! benazir kitabımı tüm islam ülkelerinde benazir rüzgârı esecek diye yazdım. o umudumu hep koruyorum.
“sen cumhuriyet umudunu koru. cumhuriyet kolay kurulmadı. ülkenin tüm renklerini atatürk bir araya topladı. bugün ne kadar güç zehirlenmesi, kutuplaşma yaşanırsa yaşansın cumhuriyet hep kimsesizlerin kimsesi oldu. cumhuriyet olmasa bazı değerlerimiz dünya çapında olur muydu? unuttun mu ‘nobel bilim ödülünü’ alan adam ne dedi, bu ödülü cumhuriyet’e borçluyum ve getirip ödülü anıtkabir’e bıraktı. hiç mi ders almadın?”
biliyorum.
“bilmiyorsun; bilsen umutsuz olur musun? süngünü düşürür müsün? mücadele edeceksin. ülkene ve insanına güveneceksin. tbmm’den de geçsin, diyelim ki referandumdan da geçti. hiçbir şey olmaz. cumhuriyet kimin hayatına dokunduysa o hayat yeşerdi. hatta cumhuriyet’e karşı olanlar bile onun sayesinde o yerlerde oturuyorlar. cumhuriyet’in güzelliklerinden kimse vazgeçemez. hadi gül artık. git bana bir çay koy, bir de ananı çağır, sen de git işine gücüne bak.”
biz osmanlıyız demiyorlarmı!
cumhuriyeti yok edeceğiz demiyorlarmı!
şeriat, halifelik, kadınlarımızı, çocuklarımızı kapatmak zehirlemek istemiyorlarmı!
atatürk olmasa annen kim olurdu bilinmez derken dalga geçmiyorlarmı!
fakat
ananıda al git! diyen kendi reis leri değilmi!
abdulhamit'le, vahdettin'le, adnan menderes'le ve hatta recep tayyip erdoğan ile gidebilecekleri yerleri belli terör, savaş, ihanet ve sonucunda kargaşa!
peki ya bizde;
ittihat terakki, jön türkler, namık kemal'ler, nazım hikmet, deniz gezmiş ve tabi ki mustafa kemal atatürk!
bu ülkede bu isimlere küfür eden aşağılamaya çalışan ve hatta bu insanları hain ilan edenler!
baskıya karşı, özgürlük için yapılanları anlayacak! birleştirici ve gelişen hep cumhuriyet'tir!
umut var hep var! bu ülkede hep yeni kahramanlar var bizler çarpık kentlerin, yanlış politikaların, eğitimsiz kuşakların çocuklarıyız!
bizler kazanacak ve bu ülkeyi baskı ve zulüm ile yalan ile idare etmek isteyenleri, cumhuriyet ile tekrar tanıştıracağız.
CUMHURiYET Kelimesi ARAPÇA DEĞiLDiR...
Cumhuriyet, "CUMHUR" kökeninden gelen kelime.
"Cumhur" kelimesinin kökeni Arapça'ya, Sümerce'den geçmiştir. Sümerce'de bu kelimenin karşılığı "DUMUGiR" dir, "Sümer vatandaşı" anlamına gelmektedir.
"Dumugir" kelimesinin kökeni de "DUMU" kelimesidir.
Dumu, Kengercede (Sumercede) ve Kazakça, Türkmence gibi değişik Türk lehçelerinde “soy, nesil, oğul, tohum” anlamındadır.
Dumuzi, Kengerde bir bereket/tohum tanrısıdır.
Türkçe kelime anlamı “tohumun özü, ruhu” demektir.
günümüze “Temmuz, damızlık” vs. biçiminde ulaşmıştır.
Hala ülkemizde bazı yörelerde kızlar nişanlılarına “dumuzum” der.
iş bu "Dumu" kelimesine ek olarak getirilen "GiR" eki ise Sümerce'de “gür, soylu, yerli, asil” anlamındadır.
Böylece Dumu-Gir kelimesi, Sümerce'de "köle olmayan- özgür kenger halkı, sümer vatandaşı" anlamında kullanılmıştır.
Arapça vasıtasıyla da Osmanlıcaya geçip sonuna “iYET” eki alarak tekrar Türkçeye "CUMHURiYET" olarak geçmiştir.
Yani, Cumhuriyet kelimesi iddia edildiği üzre Arapça kökenli değil, Turani kökenli, Sümerce'den devşirilmiş bir kelimedir.
' cumhuriyet; toplumu ümmetten, ulus ise bireyi kuldan yurttaş konumuna yükselten bir aydınlanma devrimidir. 29 Ekim, bir doğuşun, bir devrimin, kısacası bir mucizenin yıl dönümüdür.' (bir dost)
Kokuşmuş bir sistemdir, hele bizim ülkemiz için. Halk eğer adam gibi bir muhakeme yetisine sahip olsaydı, bugünkü teröristleri, terörist sevicileri, avrupa hayranı, ecdadının düşmanı olan hain namzeti olan 2 partiyi meclise asla ve kat'a almaz idi. Bilin ki kültürel, karakteristik erozyonlara uğruyorsa bugün insanlığımız, bu kişiler yüzündendir.
"cumhur" kelimesinin kökeni arapça'ya, sümerce'den geçmiştir. sümerce'de bu kelimenin karşılığı "dumugir" dir, "sümer vatandaşı" anlamına gelmektedir.
"dumugir" kelimesinin kökeni de "dumu" kelimesidir.
--spoiler--
dumu, Kengercede (Sumercede) ve Kazakça, Türkmence gibi değişik Türk lehçelerinde “soy, nesil, oğul, tohum” anlamındadır. dumuzi, Kengerde bir bereket/tohum tanrısıdır.
Türkçe Kelime anlamı “tohumun özü, ruhu” demektir.
Günümüze “temmuz, damızlık” vs. biçiminde ulaşmıştır. hala ülkemizde bazı yörelerde kızlar nişanlılarına “Dumuzum” der.
--spoiler--
iş bu "dumu" kelimesine ek olarak getirilen "gir" eki ise sümerce'de “gür, soylu, yerli, asil” anlamındadır.
böylece dumu-gir kelimesi, sümerce'de köle olmayan- özgür Kenger halkı, sümer vatandaşı anlamında kullanılmıştır.
Arapça vasıtasıyla da Osmanlıcaya geçip sonuna “iyet” eki alarak tekrar Türkçeye "cumhuriyet" olarak geçmiştir.
yani, cumhuriyet kelimesi iddia edildiği üzre arapça kökenli değil, turani kökenli, sümerce'den devşirilmiş bir kelimedir.
yandaş medya dışında pek alternatif olmadığı için facebook sayfasını takip ettiğim haber sitesi. dünyanın en gerizekalıca manşetlerini atmayı başarıyorlar her seferinde. örneğin:
konu:
2014 yılında vıdıvıdı dizisinde x kolejinin öğrenci meclisinde anna yupparino cesur dekolteli bir kıyafet giydiğini fakat daha sonra uygun olmadığı için o kısmın yayınlanmadığını ifade etti.
üç beş tık uğruna artık öyle cozuttular ki yakında şöyle bir şey yayınlayabilirler:
Atatürk ün yaptığı en büyük hatadır.Bugün oy verdiği partinin içinde kim var kimse biliyor mu?Hain ve Türk görünümlü serefsizlerin meclise gireceğini görmedi demek ki rahmetli.Demokrasi zaten süper güçlerin kuklası olmak için bir bayram.Kalksaydı atam yerinden baş üstünde baş kalmazdı.
cumhuriyet, anayasal ve parlamenter bir rejim olup, genel itibariyle kuvvetler ayrılığı ve temsilî demokrasi uygulamalarını içeren bir yönetim modelidir. haricî ve dahilî siyasetle alâkalı yargı, yasama ve yürütme kuvvetleri ile karar alma ve karar verme yetkileri, halk (kamu) tarafından seçim yoluyla belirlenen milletvekillerinin oluşturdukları parlamenter meclis ve yine halk tarafından seçim yoluyla belirlenen başvekilin kurduğu hükûmet tarafından anayasal bir sistemde yürütülür. ayrıca, milletvekillerinin, hükûmetin, hükûmet ve devlet başkanlarının hiyerarşik olarak belirlenmesi, yetkilendirilmesi, periyodik süreçlerle değiştirilmesi; bunu sağlayacak anayasanın ve anayasal düzenlemelerin belirlenmesi ve/veya değiştirilmesi; karar alma süreçlerinde belirli durumlarda halkın seçimine gidilmesi (referandum) gibi tüm yönetimsel süreçlere karar veren seçim yoluyla halkın belirlediği temsilcileri, bir boyutuyla halkın (belirli bir çoğunluğunun) iradesidir.
modern cumhuriyet rejimi, gelişimine 18. yüzyıl itibariyle başlamıştır. abd, hollanda, isviçre ve fransa bu hususta öncü devletlerdir. özellikle, mason örgütlenmelerinin cumhuriyetin gelişim sürecindeki payı büyüktür. aydınlanma hareketini başlatan ve devam ettirmek isteyen düşünce insanları, örgütlenmek ve eylemlerine devam etmek için mason localarını kullanmışlardır.
bu yönetim sisteminin çağdaşlaşmaya ve sistemleşmeye başlamadan önceki tarihine bakacak olursak, latince "res publica" yani kamusal olan, kamuya ait (yönetim) anlamına gelen bir kavramla karşılaşıyoruz. roma medeniyetinde ortaya çıkmış bir kavramdır. avrupa'da, özellikle italyan şehir devletlerinin (venedik cumhuriyeti, ceneviz cumhuriyeti gibi) ve bugünkü belçika ile hollanda topraklarında bulunan şehir devletlerinin kullanmaya çalıştığı bir yönetim sistemi olmuştur. bu şehir devletlerinin ortak özellikleri, ticaret yapan ve ticaret yapmak için limanlar, koloniler kuran; bu şekilde bağımsız bir şekilde kendi yağında kavrulabilen devletler olmalarıdır. cumhuriyet rejimi ile kendi yağında kavrulmaya devam eden, bağımsız ve zengin devletler olarak kalma çabası içerisinde olmuşlardır. ama, sık sık avrupa'daki büyük monarkların egemenliği altında ya da büyük monarkların tehdidine karşı kendilerini savunmak için oluşturdukları askerî sistemin gerçekleştirdikleri darbeler sonucu kendi içlerinden çıkan monarkların egemenliği altında gitgelli bir yönetimsel süreçtir onlarınki.
özellikle, dağılan batı roma imparatorluğu topraklarında birçok devletçik ortaya çıkmıştır. feodalitenin yıkılışının ardından, avrupa'da, roma imparatorluğunu tekrar kurma amacıyla ortaya çıkan monarklar, özellikle bugünkü italya, ispanya, almanya ve avusturya topraklarını papalık ile birlikte yönetme çabası içerisinde olmuşlardır. ama, monarka bağlı olmakla birlikte prenslikler ve dükalıklar uzun vadede daima varolmuştur. birinci dünya harbi öncesi ve sonrası, almanya, italya ve ispanya'da faşist diktatoryaların ortaya çıkışında, temelde bu prensliklerin ve dükaların payı vardır. çünkü, bu devletler, nasyonalist hareketle yeni birleşmiş devletçikler topluluğudur esasında. geçmişteki ayrılıkçı, yani devletçiklerden meydana gelen yapıya tekrar dönebilirlik refleksine karşı sıkı yönetim uygulamaları gerçekleştirilmiştir. ama, uzun vadede pekte tadında bırakılmamıştır. bu durum rusya için de geçerlidir. [alıntıdır]
başlangıç noktasına bir bakın bbugün iyi kötü de olsa geldiğimiz yeri kıyaslayın.
osmanlı hayranlığı yapıp cumhuriyet düşmanlığı yapan kesim zannediyor ki şahlanmış bir osmanlıyı yıktı Atatürk.
Aksine bitik bir osmanlının küllerinden yeni bir devlet yarattı.
--- alıntı ---
Sevgili Paşam!.. Cumhuriyet’in ilk Başbakanı olarak seni düşünüyorum.
Dur, hiç itiraz etme. Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın.
Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Başdelegesi olarak elbette biliyorsun.
Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın.
Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim.
Bize geri, borçlu ve hastalıklı bir vatan miras kaldı.
Yoksul bir köylü devletiyiz.
Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 kilometre kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin Kuzeyini Güneyine, Batısını Doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart.
Denizciliğimiz acınacak durumda.
Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olana bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız.
Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyetle de, insanlıkla da bağdaşmaz.
Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor.
Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz.
Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor.
Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136.
Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor.
Üç milyon insanımız trahomlu. (Gözleri kör eden bulaşıcı bir hastalık. EÇ.)
Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. (Cumhuriyet bunları yok etti. EÇ.)
Bit ciddi sorun.
Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı yüzde 60’ı geçiyor. Nüfusun yüzde 80’i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe.
Telefon, motor, makine yok.
Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz.
Elektrik yalnız istanbul ve izmir’in bazı semtlerinde var.
Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor.
Yunanistan’dan gelen göçmen sayısı 400 bini geçecek.
iktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. iktisatçımız çok az.
Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitim sorunu hiç çözülmemiş.
Oysa Cumhuriyet’in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz.
Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlar da daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var.
Bunları bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler.
Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. iktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz.
Hedefimiz milli iktisat. Bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı.
Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı.
Cumhuriyete uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney.
Ama yılmamak, ucuz ve geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak ve bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.
Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız.
Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız.
Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu.
Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim.
Allah yardımcımız olsun!
Gazi Mustafa Kemal.”
--- alıntı --- http://www.sozcu.com.tr/2...osteren-mektubu-2-981004/