trt1 in biz çocuklara sabahın köründe sunduğu yegane program,
saat 10da başlardı, sabahçı iken zor kalkan bünyeler sırf miki muus [mickey mouse], danıld amca [donald duck], plito [pluto] izliycez diye kalkardık. depresif çocuk tiyatrosunda oynayan ablaların, abilerin sunduğu bu program da
yarışmalar
çizgi filmler [kısa oluyodu]
çizgi diziler [uzun olan en sevdiklerimiz]
kıssadan hisse şeyleri [canlandırma,skeç ne derseniz artık]
gibi program içeriğiyle ekrana verilirdi. tabi ki her zaman ki trt soğukluğuyla.
cem yılmazın meşhur espri kaynağı burda katlanmışı var [oragami sanatı] bu programdaydı.
sabahın kör vaktinde dönemin tüm bitkisel bakışlarını itt-schaub lorenz televizyonlara kilitleyebilmiş programdır.
aynı nebatat; önce karlı ekranı, ardından "açılış"ı(ki bu açılışta oraya buraya koşturup sonrasında da selama durarak istiklal marşını dinleyen anıtkabir askerlerini görürdünüz), sonrasında "haberler"i, sonrasında "işitme engelliler için haber bülteni"ni, sonrasında "inkılap tarihi ve atatürkçülük"ü, sonrasında da "ingilizce"yi (küt saçlı tombul bir hatun turuncu bıyıklı ingiliz bir amcayla sunardı) izlerdi.
son ana kadar sabırla fotosentez yapmaktan vazgeçmeyen adam olacak çocukların ödülü de işte bu olay olurdu.
o nasıl bir lezzetti ya rab!
onca kahır ve çile yollarından geçen yeşil varlıklar eğlencenin dibine vurma imkanına erişmişlerdi işte!
o "cumartesiden cumartesiye" idi, boru değildi.. bir "pazar konseri" değildi örneğin, hikmet şimşek'in sıkıcı suratına daha nerden baksan yirmidört saat vardı.
tek televizyon kanalımız trt nin cumartesi günleri saat 10'da yayına başlamasının hemen ardından yayına başlayan, ebeveynlerin biraz daha uyuyabilmesini sağlayan donald duck çizgi filmleri kuşağı olarak tanımlanabilir. tek işe yarar şey bu çirgi filmlerdi zaten.