çalışmadığım için tanrıya şükrettiğim günlerden biri.
sahi ya cumartesileri ne kadar sıkıcıdır işyerlerinde. çalışır gibi yapıp oyalananlar mı dersin, lak lak yapıp zaman geçirenler mi dersin, kahvaltı organisazyonları yapıp kendini kandıranlar mı dersin. de babam de. sonuçta bütün bu kandırmacanın içinde cumartesi günü piç olur. ne işde ne de dışarda başka bir şey tam olarak yapılmaz.
cuma akşamından özgür olmak gerçekten paha biçilemez.
en ufak bir atraksiyonun dönmediği işyerinde sırf işverenin gönlü olsun diye saatleri boşa harcamaktır. göz göre göre ömrümüzden çalıyorlar anasını satayım ama ancak yazıda kalır işte, seve seve(!) gelirsin her cumartesi...
henüz karanlıkken hava evden çıkmak yarı uyanık halde yürümek yolda hala uyanabildiğine inanamayarak hemde sokak lambalarının geceden kalma ışıklarının bir bir söndüğünü izlemek ve yol almak yeniden herkes sıcak yatağında uyurken yarın için beklemek sadece beklemek cumartesi gününün ifadesiz kalması kendine diğerlerini düşündükçe.
(bkz: çok bunaldım sözlük)
cumartesi gireceğiniz sınavlar için, izin almak durumunda kalırsınız. misal, ehliyet sınavına girdim. mesainin bitmesine 2 saat kala işe gittim. acıkmıştım, ilk işim yemek yemek oldu. maksat ortalıkta görünmekti zaten. gelir gelmez işe sarılmayacaktım. 2 saatte dünyayı kurtaracak halim de yoktu. patronla karşılaştık haliyle. ben 2 saatin hesabını yaparken, patronumun beni gördüğü andaki, gözlerinde beliren ışıltının, yüzündeki gülümsemenin paha biçilemez olduğunu anladım.
sabah isteksiz bir şekilde gel, bilgisayarı aç, poğaça-çay eşliğinde haber sitelerine göz at, sözlüğü aç, mesajları oku-oylanan entrylere bak, "cumartesi günü çalışmak" başlığına entry gir, tüm gün somurtup boş boş otur falan filan...
bir cumartesi bile evden entry giremediğim başlık olup sol frame'de her gördüğümde hüzünlenirim. "aaa olsun bak sonuçta bir işin var, şükret" diyenin ağzına ağzına vururum.