evdeki ergenin işine yarayan durumdur. ne devamsızlık vardır ne anne*. rahatlıkla sigara-bira içebilir. biraz büyükse eve kız atıp akşama kadar fantazi yapabilir.
izin günün sadece salı günü olduğunu hatırlatan çalışma biçimi...hele pazar günü arkadaşlarınız dışarda gezerken siz yoğunluktan bi yerinizden solursunuz ki içinizden aldığım parayı hakediyorum diye sakinleşmeye çalışırsınız...
bahar gelince daha zordur.
dışarıda mis gibi hava. git dolaş, gazeteni al, yürüyüşünü yap, güneşe bak gözlerin kamaşsın.
iş de neymiş ya?
sözlük çok sıkıldım ben be!
haftaiçi saat 8'de yapılan işbaşı cumartesileri 9 veya 9.30'da yapılır. ofise gelirken en yakın bayiden bilimum gazete ve dergiler alınır ve ofise ulaşılır. çay ve poğaça eşliğinde bir yandan alınan gazete ve dergiler okunur diğer yandan sözlüğe göz gezdirilir. cumartesi gunu calismak başlığı altında sizinle aynı kaderi paylaşanlarla aynı hissiyatta olunur. saatler geçmek bilmez, tüm gün baygın ve şuursuz bir şekilde geçirilir.
akabinde sözlüğe girme ihtiyacı hissettiren eylemdir. böylelikle bünye rahatlar ve yalnız olmadığını anlayınca çalışmaya devam eder. ama pazar da çalışacağını bilmek, o anlık rahatlamanın yerinde yeller estirir ve vakit kaybetmeden bünye saykoya bağlanır.
sanki insanların hepsi uzak diyarlara, misal paskalya adası, porto riko sahilleri, madagaskar ovaları, etna yanardağı, orta breziyla çimenlikleri gibi, gitmiş, sen de 1x1 metrelik hücrenin puslu, gri buzlu camından hepsine el sallıyorsun. böyle acımasız, böyle kahpe, böyle vurdum duymaz, böyle sabahın köründe alarmı 5 dakika ertelemenin çıkmazı gibi bir şeydir cumartesi günü çalışmak. *
işte geçirilen her cumartesi patrona ve işini haftasonuna bırakan firmalara küfür etmektir. eğer yaz aylarında cumartesi+pazar işe çağırılıyorsanız isyan hat safhadadır. işten erken çıkmak hep hayalleri süsler ama ne yazık ki tüm haftasonu işyerinde tükenir. ***
haftaiçi sözlükte bu saatlerde 100 civarı kişinin olduğunu görüp, cumartesi aynı saatte sadece 30 kişiyi görünce, herkesin mışıl mışıl uyuduğu veya seviştiği anlarda ofise tıkılıp çalışmanın acısı daha bir koyar insana.
cumartesi tatil diye kim demişse halt yemiş der insan. cumartesi çalışılır. hem de susmayan bir telefon ve bitmeyen işler eşliğinde korkunç bir yoğunlukla çalışılır. kendini kaybetmeli insan çalışırken zevk almalı. yoo hayır polyannacılık değil kesinlikle güzeldir cumartesi çalışmak. özellikle sabah beşte kalkıp yüzünü bile yıkamadan işe gideceksin ki cumartesi çalışmanın sevinci iliklerine dolsun.
akşam eve giderken de ertesi günün pazar olduğunu ve yine sabahın beşinde işe geleceğinizi düşünür ve mutluluğun en üst seviyelerinde gezersiniz.
ne güzeldir hafta sonu çalışmak. yaşamayan bilemez.
edit: evet ben de düşündüm bu yoğunlukta nasıl yazdım bunu ve sözlükte ne işim var diye. *
uzun bir aradan sonra diyeceğim şudur ki patronlara sövme sebebidir. hatta ta kendisidir. ne bir mesai alırsın ne ek ücret. ne de "hadi gelin arkadaşlar, pazar günü pikniğe -yüzmeye, bowlinge vs- gidiyoruz" cümlesini duyarsın. malsındır sen. işletmenin malı. oradan oraya gönderilirsin, yol paran karşılanmaz, öğle yemeğin berbattır, sabah kahvaltı edemezsin. marketteki en ucuz çay olan beta çay içmeye zorlanırsın, sonra çaydan da soğursun. cumartesi günü çalışmak bütün hafta boyu çektiğin acılarını bir anda yüreğine dolduruverir. bir deniz olsa, baksam maviliğine dersin. yoktur deniz. efkarlanamazsın bile. sadece mal mal oturur ve günün geçmesini beklersin. öteki yandan da bilirsin, aslında geçip giden hayattır...
sabah olmasa akşam bir yerinden tutulmalı hayatın. çalışmalı sabaha dek gözünü kırpmadan. işte budur hayat budur yaşamak.
herkes varsın evinde uyusun. çalışmak gibisi var mı. gözlerin altında oluşacak her bir halka çil çil paralar halinde yağacak ya başına.
sabah olmasa akşam mutlaka
çalışmalı cumartesileri. gezmek eğlenmek de neymiş.
çalışacağız çılgınlar gibi. yaşasın işyeri. yaşasın patronun cebi. *