1451'de cenova'da doğan kolomb efendi gençliğini marko polo'nun çin maceralarını okuyarak ve izlanda, ingiltere ve yunan adalarına giden gemilerde geçirdi. uzak doğuya olan merakı onu yeni ticaret yolları aramaya itti. kartografi ve coğrafya çalıştı. içinden bir ses batıya giderse uzak doğuya giden yeni ticaret yolları bulabileceğini söylüyordu.
koltuğunun altına bir sürü haritayla birlikte acayip planlar sıkıştırıp avrupa'nın zenginlerini tabi ki en zengin olarak krallarını dolaşmaya başladı. tam kimsenin onu siklemediğini düşünmeye başlamışken bir rahibin etkisiyle gaza gelen ispanya kraliçesi kolombla iddiaya girmeyi kabul etti.
kral ferdinand ve kraliçe isabella'nın sağladığı finansmanla ağustos 1492'de ispanya'dan yola çıktı. herkes kolombun iyi bir denizci olduğu hususunda mutabıktır lakin kolombun denizciliği ne kadar tartışılmazsa adamlığı da o derece tartışmalıdır.
kolomb atlantikte yol almaya başlayınca karayı ilk görecek adamına bir yıllık maaşından daha fazla bir ödül vaadetti. 12 ekim'de "kara göründüüü" diye çığıran adamına karadaki ışıkları iki gün önce kendisinin gördüğünü söyleyerek nanik yaptı. ispanya'ya yazdığı mektuplarsa tam bir faciaydı ki onları ayrı bir yerde ele almak lazım.
havasını alan denizcinin gördüğü kara havai adalarından başka bir yer değildi. kolomb burada fazla kalmadı. biraz tropik meyve, birkaç papağan ve adadan kaçırdığı yerlilerden uzun yolculuğa dayanabilenlerle ispanya'ya döndü. (mart 1493) bu aslında oldukça büyük bir başarıydı. kolombun anlattığına göre denizin diğer tarafındaki ada uysal, yeni lordlarını memnun etmek üzere bekleşen yerlilerle doluydu. bu nedenle kolomb kraliçe ve krala bol bol altın vaadetmişti.
1493 eylülü'nde yanına 1300 kişilik ufak bir ordu alarak tekrar yola çıktı. ama bu defaki misafirler yerlilerin pek hoşuna gitmemişlerdi. yerlilerin altın biblolarına el koydular, çeşitli terbiyesizlikler yaptılar ve beyaz insanın gittiği her yere savaş götürme huyu buraya da sirayet etti.
1498'de hispaniola adını verdiği adaya gideyim derken yolunu şaşırıp geniş toprakların bulunduğu bir kara parçasına vardı. burası muhtemelen tezini doğrulayan çin'in doğu kıyılarıydı. sonra kardeşini hispaniola'da yalnız bıraktığını hatırlayıp adaya geri döndü. lakin döndüğünde adadakiler savaşmaktan,salgın hastalıklardan ve açlıktan kırılmışlardı. kolombus'un durumu iyileştirmek için başvurduğu her yol işi biraz daha içinden çıkılmaz hale getirdi.
kral ve kraliçe kolmombus'un yediği naneleri öğrenince adaya bir müfettiş gönderdiler. müfettiş kolombu kelepçeleyip ispanya'ya postaladı. cezalandırılmaktan kıl payı yırtan kahramanımız bir daha hispaniola'ya ayak basmamaya mahkum edildi.
bu defa kolmombu kaderi çağırıyordu. bitmek tükenmek bilmeyen talepleriyle kralı yıldıran kolomb hindistan sandığı topraklara son bir yolculuk için finsansman buldu. bir kaç gemiyle sevilla dan denize açıldı.
ama bu son yolculuk tam bir fiyasko oldu. bugün panamanın bulunduğu yere gelen kolomb öncekilerin aksine hiç de misafirperver olmayan yerlilerle karşılaştı. kaaya çıkamayan kolombun gemilerini de yerlilerle iş birliği yapan gemi kurtları kemiriyordu. sonuçta götü güç bela kurtarıp kendilerini jamaikaya attılar. buradan kanolarla hispaniolaya bir kaç elçi gönderdi ama hispaniola valisi yardım etmeye hiç istekli değildi.
sonunda her nasılsa ispanya'ya dönen kolomb burada hayatını kaybetti. muhtemelen dünyanın başına ne kadar büyük bir bela açtığının farkına hiçbir zaman varamadı.