hayatinin en güzel evresini yasayan insandir.
fil yutmus boga yilanini sapkaya benzetenler, bir kisinin milyonlarca yildiz arasinda sadece bir tane bulunan bir cicegi sevmesini, ona baktiginda mutlu olmasini önemsiz bir is sayanlar elbette cocuklugu anlayamazlar..
onlar sadece ciddi seylerle ugrasirlar; bir evin güzelligini fiyatla ölcerler mesela, bir gezegenin adinin cicek böcek olmasindansa b 612 olmasini tercih ederler..
cocukluk denen seyin büyülü bir durak oldugunun farkina varmadan belkide durakta inmeyi unutup gecmislerdir bu sözü hakaret sayanlar..
(bkz: kücük prens)
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
Dursam ölürüm paramparça olur dünya
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna
Tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için
Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak
(Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu
Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)
Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte
Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan
Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
Okyanus diyelim istersen ya da sen söyle
Batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum
Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken
Gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde
Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su
Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç
Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı
(Soluğunun elma kokması bundandı belki)
Bir elma kokusuna tutundum düşerken
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
okuduğum ilk ahmet telli şiiri. her sözcüğünde onu bulduğum, her dizesini ezbere bildiğim, onu okurcasına. ben şiir sevmezdim oysa ki.. sesini her duyuşumda kulaklarımda yankılandı "Çocuksun sen sesindeki tipiye tutuldugum.." dizesi. sen tipiydin, bense avuçlarından dökülen bir kum tanesi. ya kayıp gittiğimi farkedemeyecek kadar önemsizdim, ya da küçüktüm. küçük olan bendim ama çocuk hep sendin. beraber çıkmıştık yola, üstümüze kar yağıyordu. kaç güneş batırdık, kaç dönemeç döndük, hangi taşa takıldık, saymadım. sözümüz vardı, uçurumlar bile durduramazdı bizi hani ? olmadı. uçurumları dolduran sesinmiş. o gidince ayağımın altı bomboş kaldı. bir adım atsam yitip gideceğim varışsızlığımda, sonsuzluğunda. sabret, parmaklarım dışarda benim. kirpiklerime düşen son çiy damlası da kuruduğunda düşeceğim.
çocuk olduğun için korkuyorsun benden,
çocuk olduğun için kaçıyorsun benden,
çocuk olduğun için kırgınsın bana hep,
çocuk olduğun için kustun bana hep,
çocuk olduğun için asla büyüyemiyorsun,
çocuk olduğun için bir kere bile konuşmuyorsun,
çocuk olduğun için yüzüme bakacak cesaretin yok,
çocuk olduğun için saklambaç oynuyorsun benimle,
çocuk olduğun için golgede kalmayı seçiyorsun,
sanırım hep çocuksun sen...
"bir çiçege tutundum düserken, ordayim hâlâ"
benden iyi olmasın pek tatlı imiş
belki badem gozlu, belki dünya tatlısı
isterse, kısmetse bir evlilik
nasıl naif, nasıl sakin, nasıl bilgin dünya.
şaka sandımdı, bir filmde gordumdu; inanamadığım.
"gözlerimi bagliyorum geceyi mendil yaparak
(gözlerim bir yerlerde daha baglanmisti, bunu
unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)"
bir zamanlar -diğerleri- gibi olmamaktan bahsederdi insanlar
sonra geceden..sonra düşüşlerden.. sonra onarmak için nasıl çaba sarf edildiğinden.
şimdi hangi merhem iyi eder ziyadesiyle solanı?
saksıları kaldır at, eller artık toprak kokmuyor.
halbuki narindi onlar.
"üzgün bir erguvan agaciyla konusuyorum
ayriligin zorlastigi yerdeyim ve dalginligim
bir mülteci hüznüne dönüyor artik bu kentte"
bir yol düşle,bildiğin; bir koku anımsa, elmaya çalan. belki de - en güzel günlerimizden biri-
her kaldırımda ayak izleri, biri büyük biri küçük.
gozlerini al ellerine, bir şey kalmış mı dünden; sadece izle.
"bir bulutun pesine takilip gittigimiz yer
okyanus diyelim istersen ya da sen söyle "
sonra bir şarkı tutturup dem vuralım geçmişten..belki de tek gerçek yanımızdan?
en yalın haliyle bir kadın hırıldıyor içimde, utangaç şarkıları.
sabaha bir kuş uçacak bu şehirden, yanaklarında yaşla karışık kanat sesleri.
kabahattir inanmak için çabalamak. kabahat, pek mühim kabahat.
"(solugunun elma kokmasi bundandi belki)"
parantezler kalsın, gece kalsın, ayrıntılar kalsın, şarap kalsın.
birileri giderken olmadık şeyler kalsın, kalsın ki surata çarpılan bir tokat olsun yaşananlar. papatyalar solar elbet bir bir.
içi boşaltılmış bir küfür dilimde -güven-
şimdi bir yol geçiyor içimden, içinde kimsenin olmadığı
sessiz, sakin, dürüst..
tamamen karsi tarafin bu sozu soylerkenki vurgusuna ve o an icinde bulunulan sohbetin gidisatina gore olumlu ya da olumsuz algilanabilecek hitap, yargi.
gelgelelim son derece notr bir soylem olmasina, hatta cocuk kavraminin icinde barindirdigi bir cok olumlu ozellige (masumiyet, sevimlilik vb.) sahip olmasina ragmen, olumsuz bir kosulda, deger verilen birisi tarafindan soylendiginde, ana avrat sovulmesinden daha agir gelir insana. isin icinde 'saflik' boyutu var tabi, sen safsin dedigin zaman birisine karsindaki 'hmm evet saf, katiksiz, ici disi, ozu sozu bir bi insan evladiyim ne mutlu bana' demiyor, "aha bu bana enayi dedi" diyor. isin b.ktan tarafi sen de zaten cocuksun demiyorsun ona aslinda, enayisin diyorsun, e ne oluyo sonunda, iki yanlis bi dogruyu goturuyo, olan el kadar cocuga oluyo.
ahmet telli'nin insanı kendinden geçiren şiiri.ilk okunduğunda bir aşk şiiri izlenimi uyandırmasına rağmen savaştaki çocuklar için yazıldığını öğrendiğimde farklı anlamlara büründü şiir.taşlar yerine oturdu tabiri caizse.