bir gaz lambasının -ki şavık derdik biz ona- kör ışığında okuma yazmayı sökmeye çalışmak. karanlık gecelerde elektrikle aydınlanan evleri hayal etmek, daha doğrusu bir türlü hayal edememek. evlerinde elektrik olan, evlerinde televizyon olan arkadaşlara imrenmek. her sabah, bir ilkokul bahçesinde, kumruların tünediği selvilerin altında, arkadaşların anlattığı televizyon filmlerini kafanda canlandırmaya çalışmak. sokaklarında tahtadan ya da tenekeden yaptığın oyuncaklarla güya oynadığın, kendini kandırdığın cehennem sıcağı bir kasaba.
sonra biraz büyümek...sonra yatılı okul günleri... uzak, soğuk, beş parasız yaşanılan bir çocukluk. yatılı okulun sararmış duvarlarına, bütün çocukluk hayallerini, bir gölge oyunu gibi emanet ederek büyüdüğün bir çocukluk. çocukluk ha....
idare edemem anne adlı kısa filmimiz tüm bu duyguları ifade eden yegane bir baş yapıttır. beklentiler ve istekler... çocukluk kadar küçüktür hep. bir o kadar da büyüktür o beklentiler o küçük yüreklerde.
trt sunuşu yapıp duygusallığa bağlıyayım dedim. gözlerim dolar gibi oldu. bak yeşil yeşil.
babanın yüksek beklentilerine cevap veremeyince küsmesi,günlerce seninle konuşmaması,yüzünde beliren kızgın-mutsuz ifade.bir hata-başarısızlık-çocukluk yüzünden tembel-hayırsız evlat damgası yemek.annenin seni kollamak yerine babanın tarafını tutması,onunla beraber sana cephe alması.çocuk kalbi sıkışır,kırılır.bir daha tamir olmaz.o zaman kazanılamayan özgüven bir daha kazanılamaz.tren kaçmıştır artık.babaya ömür boyu kırgın kalınır.nitekim hayatını maf etmiştir.