küçükken dedemin aldigi sarı mavi yesil kırmızı turuncu vs renkleri olan hayvancık yavruları. ellerimle beslediğim tek tek kutusuna koyup sabah çıkardığım hayvanciklarin birini kedinin salisenin onda biri sureyle kapıp götürünce kinle hisimla attığım baltadan sekip kurtulmustur. Allah şahit o balta o hayin kediye gelse idi kafası kopardı.
tüyleri sarı, ufacık, sevimlilik parçasıdır. bir anımdır: çocukken, pazarda civcivleri gördüğüm anda anneme yalvarmaya başlardım alması için. her seferinde "hemen ölecek üzüleceksin, ölürse günah olur ayrıca evde civciv bakılmaz." derdi ve almazdı. hala pazarda bi civciv görsem içim gider.
çalıştığım köyde cuma günleri köyün içindeki camiye giderken bunlardan görüyorum. analarının peşinden sırayla takip ediyorlar. sapsarı ufacık askerler...
geçen hafta bir tanesini yakalayıp seveyim dedim, anaları izin vermedi. saldırıya geçti, anlayışla karşıladım geçtim gittim.
bu hafta cumadan çıkarken yanımda öğrencilerim vardı. bir tanesine "şunlardan birini yakala da seveyim." dedim. zira ben yakalayamıyorum. boyu o kadar küçük olup da bu kadar hızlı koşan bir şey var mıdır bilmem.
çocuk bir tanesini yakalayıp getirdi. civciv nasıl viyaklıyor! sanırsın dile gelip "ana beni kurtar." diyecek. anası da bir yandan çırpınıyor.
bir canlı o kadar mı tatlı olur yahu? seve seve öldürücem hayvanı neredeyse. o küçücük kafasını parmağımla okşayasım geldi, ellemedim hiç.
sonra çocuğa "biraz uzağa bırak bakayım ne yapacak." dedim, çocuk civcivi anasının uzağına bırakıverdi.
civciv sanki kurulu gerilmiş oyuncak gibi daha ayakları yerle temas eder etmez anasına koştu.
o an bi acıma geldi lan bana. civcive öyle bir acıdım ki içim parçalandı yeminle. o kadar seviyor demek ki anasını. bağıra bağıra anasına koştu, sanki bizi şikayet eder gibi.
kendi çapını, potansiyelini, hızını, neyi yapıp neyi yapamayacağını bilmeyen hayvan. yersiz bi özgüven var bu ibnelerde.
arabnın önüne atıyor kendini, motor sesinden korkar diyorsun ama yok arkadaş, arabayla bi sidik yarışında. "araba yaklaşana kadar on kere geçerim" demiyorsa yanındaki civcive ben de götüm. hee noluyor sonunda siz duruyorsunuz bu gerizekalı geçiyor. amk civcivi111111!1
muhteşem canlılardır. miniciklerdir, yumurtadan çıkar çıkmaz ciyak ciyak bağırırlar ve civcivler babanızın emeklilik yatırımı olunca siz bakarsınız. ilk yumurtadan çıktıklarında boğazlarını açmak için şekerli yağ verirsiniz, çalışma masanızdaki lambayı koştura koştura kartonuna koyarsınız , sürekli ilgi sürekli şefkat... hatta kendinizi anne, baba gibi bile hissedebilirsiniz.
annenize aptalca sorular sorarsınız. biri bile hastalansa, kanatları sarksa acaba ne yapalım diye ortalıkta gezinirsiniz...
cik cik cik ah başım ağrıdı yahu
"hep böyle kalsa" denilen hayvandır kendisi. tüylü sarımsı poposuyla oradan oraya koşmasını izlemek zevklidir. ama büyümeye başlayınca işler daha sıkıntılı bir hale gelir. zamanında iki civciv almıştım. bir tanesi kendini çok iyi besliyordu, ötekisi mızmızdı. zamanla iyi beslenen yapılı hale geldi, ötekisi zayıf kaldı sürekli uyumaya başladı. sonra ne olduysa, irili olan öldü.* ötekisi hayata tutundu. büyüdü, kutuda durmamaya başladı. evin içine sıçtı. (gerçek anlamda) sonra horoz oldu. şansım varmış ki, yaşlı bir adam alıcı çıktı ve sattım. velhasıl, başlangıçta sevimli gelir ama sonra cidden etrafı batırıyorlar.
düzenleme : evet hafızamı tazeledim, tavuk değil horoz olmuştu.*
"hep böyle kalsa" denilen hayvandır kendisi. tüylü sarımsı poposuyla oradan oraya koşmasını izlemek zevklidir. ama büyümeye başlayınca işler daha sıkıntılı bir hale gelir. zamanında iki civciv almıştım. bir tanesi kendini çok iyi besliyordu, ötekisi mızmızdı. zamanla iyi beslenen yapılı hale geldi, ötekisi zayıf kaldı sürekli uyumaya başladı. sonra ne olduysa, irili olan öldü.* ötekisi hayata tutundu. büyüdü, kutuda durmamaya başladı. evin içine sıçtı. (gerçek anlamda) sonra horoz oldu. şansım varmış ki, yaşlı bir adam alıcı çıktı ve sattım. velhasıl, başlangıçta sevimli gelir ama sonra cidden etrafı batırıyorlar.
düzenleme : evet hafızamı tazeledim, tavuk değil horoz olmuştu.*