çarşıda, pazarda satılan sarı sarı hayvancıkları gören kent çocuğunun betondan başka bir şey görmeyen gözlerinin hayvan sevgisine olan özleminin son bulduğu noktada, satıcıdan alınan civcivlerin evde özgürlüğüne kavuşmasıyla başlayan maceralar silsilesi.
ilk önce bakkala gidilir ve karton kutu bulunur. işte civcivimizin kentleşme süreci.
evde tahılgillerden ne bulunursa ikram edilir cömertçe bu hayvana; mercimek (yemiyo lan bunu), bulgur, pirinç... gözler pörtlek bir şekilde izlenir hangisini daha çok seviyor, hangisini görmemezlikten eliyor.
en büyük problem civcivin durmadan ishal kıvamında sıçmasıdır. kartonu kokutur, evi kokutur. anne yavaştan yavaşa çığırdan çıkmaya başlamıştır.
sağ elin işaret parmağına konuarak civciv, cinsiyet testine tabii tutulur. eli yukarı aşşağı yaparken kanatlarını açıyorsa horozdur(öyle mi oluyordu?). arkadaşlar arasında da bir övünç kaynağı olması beklenir horoz olması; ama pek de öyle sayılmaz. tavuk olması daha makbüldür, büyüyecek civciv, taze yumurta verecek çocuğa hey gidi hey.
sokakta bulunan boş bir arsada arkadaşların civcivleriyle bir sürü gibi salıverme olayı vardır ki arsaya tam komedidir. arsanın etrafı sarılır, kedi gelip civcivi yemesin diye.
ve uçan tehlike kargalar. kargalar gerçekten civciv yer mi?
ama kısa sürede ölür can ciğer arkadaş. arsa da ufak bir mezar kazılır kızarmış gözlerle.
evet ben bunu yaptım. arsalarda art arda 10 tane havuz yapıp en üsttekine işeyip, en alttakinin dolmasını beklerdik.
her ne kadar iğrenç olsak da şu an için evinde counter oynayan veletten şanslıydık. kolumuza sümüğümüzü süre süre annemizden dayak yiyince ağlamayı da bilirdik. yaşanıyor muyum ne?
yapılacak en dallamaca atraksiyon. vıykk sesini seviyorsan o başka. zaten iki pörtlek canı olan bir havyanı besleyip ne gibi bir zevk duyar ki insan.
aklıma geldi. ben veledken vardı böle bir dallama. hatta adı da tarık abi idi. biz ona mahallenin veledleri kısaca torik derdik.
neyse civcivi eğitimiş bu manyak. koynuna koyuyor tişörtün kolundan çıkıyor mahlukat. biz de aaaa süpersin torik abi diye dolanıyoz ortada. oysa ki şimdi düşünüyorum da acayip piliç kızartma olur hormonu bassan..mis..
1 hafta 10 günlük macera demeti... eğer civciv 1 hafta 1o gunluk aşamayı gectıkten sonra survivor mücadelesi başlar kendi hayatı bakımından.ezilme kedinin goturmesı karganın kapması gıbı donemler atlatıldıkdan sonra köyün yolunu tutar.
ben çocukken besliyordum, o kadar büyümesine rağmen cisiyetinin ne olduğunu bulamadım, arkadaşım kedinin ağzından kurtarmış bana verdi beslemem için bende besledim baya bi büyüdü artık evdekilere saldırmaya başladı, biz de akşama güzel bi mangal ziyafeti çektik.
civcivler toplu halde alınırsa ve çok küçük değillerse aslında bir hafta on günden fazla sürebilecek aktivite.
zannedersem sekiz sene oldu bu yüzden ne kadar uzun süre baktığımı* hatırlamıyorum. pazarda kaybolmamak için annemin elini sıkarak çevreme bakındığım klasik pazar gezmelerinde beni özendiren iki bölüm vardı, yeni çıkmış eriklerin sergilendiği bölüm ve tabii civcivlerin cikleyip durduğu bölüm.* erik hevesi çok kısa bir vakit sürüyordu çünkü erikler kısa zamanda ucuzlayıp evimizi şenlendiriyordu ama civcivler hem daha cezbedici hem de daha ucuzdu.*
neyse işte en sonunda annemi civciv almasına ikna edebildim. pazardan dönünce sordum "anne civciv aldın mı?" diye gülüşünü saklayarak "almadım." diye fake atmaya çalıştı ama elindeki kağıt torbaların* birinden gelen sesler onu ele veriyordu. kısaca yemezlerr.
üç tane civciv almış. leğene koyduk. yemini verdik. sevdik mıncırdık bi güzel. çok geçmeden bir tanesi bir gece yarısı hayata gözlerini yumdu. çok ağladım o gün. yan apartmandaki komşu bile duymuş. diğer civciv de öteki civciv tarafından tüyleri yenmek suretiyle taciz edilerek öldü. son hayatta kalan civcive "survivor" anlamına gelen haylaz adını koydum.*
civcivlerin birbirini öldüğünü gören annem halime üzüldü ve gitti bana on bir tane daha civciv aldı. ortalık birden kümese döndü. bir mukavva içinde bir sürü civcivim olmuştu, civcive doymuştum. gece uyumadan önce üzerine bir şey örtüyorduk bazen örtüyü üzerlerinden çekip kontrol ediyordum, sapsarı bir yumakla karşılaşıyordum, güzel bir görüntüydü.
ilginç ama bu civcivlerde önceki gibi ölüm olaylarına rastlandığını hatırlamıyorum. sadece bir tanesi biraz* fenalaştı, balkonda güneşe yatırdık geldiğimizde scooter bulduk.
yalnız bir sorun vardı, benim haylaz adını taktığım koca civciv* diğer civcivlere sürekli rahatsız ediyordu. bu civcivi engellemek için en sonunda mukavva kutuyu klasörle ikiye ayırdı. on civciv bi tarafta gece lambasının yanında yatıyor, bir tanesi de karanlıkta tek başına düşünüyordu, bu sahneyi hiç unutmam. yalnız bir tanesi kafasını klasöre sıkıştırmış, başında bir yara çıkmış ama bişey olmadı.
bu haylaz adını taktığım kuş aynı zamanda mukavvayı zıplayarak aşmayı başaran ilk civcivimdi yanlış hatırlamıyorsam. civcivler arasında hep bi zıplayıp kutudan çıkma yarışı vardır**ilk çıkan da bu haylaz olmuştu çizgi film izlerken bi baktım bizim civcivler ayaklanmış isyan için bana doğru yaklaşıyorlar.
gel zaman git zaman yolculuğa çıkmadan önce bu hayvanları küvete bıraktık suyunu yemini verdik, geldiğimde de sapasağlamlardı, hayret. sonra balkona yuva yaptık orası da kümese döndü, yan komşumuz kızmaya başladı ki haklıydı da karşı balkon bildiğin hayvanat bahçesine dönmüştü. annem baktı bu civcivler dokuz canlı hepsini yufkacıya verdi*. Ondan sonra da civcivlerden bir haber alamadık. ama şu haylazı hep özlemişimdir. türlü deneyler yapmıştım üzerinde, uçması için havaya atmıştım parkeye düşmüştü, üzerine bantlar yapıştırmıştım kuşu, bi güzel yıkayıp öyle çıkarabilmiştik, türlü eziyetler görmüştü. şimdi görüp de bi helallik isteyebilsem keşke. muhtemelen haşlanıp yenilmiştir.
ben ilkokul çağındayken pazardan alıp üniversiteye hazırlık yıllarıma kadar evde yaptığımız aktivite. pazardan aldık 5 tane , içlerinden biri farklıydı , kahverengiydi. hepsi 3-5 güne öldü sadece o ölmedi. yıllarca yaşadı bizimle evde. neyseki geniş ve kapalı bi balkonumuz vardı da ev kokmadı. herkes kucağında kedisiyle uyurken benim çocukluğumda kucağında tavukla uyumak vardır.
zamanında ev arkadaşımın günlerce nolur civciv alalım besleyelim bakalım demesine rağmen o ölünce üzülceğini bildiğim için ve evdeki kokusunun bizi rahatsız ediceğini düşündüğüm için her defasında hayırrr olmaz alamayız dediğimde suratında gördüğüm ifadeyi anımsatıyor.
birkaç gün sonra öleceğini bile bile yine de insanın kendini alamadığı durum.
bugün pazardan gelirken cikcikcik seslerine kayıtsız kalamadım... elime alınca da geri bırakamadım.. civcivi ya... üf. çok fesatsınız yeminlen. küçük bir çikolata kutusu istedim bakkaldan. yalnız arkadaş cikcikcikcikkkk kafamı siktiler. bi pırtık canın var lan senin aralıksız bi şekilde nası ötüyosun öyle sen? hiç mi yorulmuyosun anam? bu enerjinin kaynağı nerden geliyor... sonra üşümüş olabileceklerini düşünüp sardım sarmaladım. sustular. umarım sabaha kadar ölmezler. sakın ölmesinler. en azından gece gece.
zamanında renki civcivlerim vardı breh breh 10günlük ömürleri vardı gariblerin gine olsa alır beslerim de en son küçükken uçup uçmadıklarını test etmek için bahçeli bir evin damından aşşağı itmiştim uçamadığını aşşağı inip baktığımda anlamıştım ama yaşıyodu lan.
insanı mutlu eden küçük şeylerden biridir. küçüklüğümde 2 civciv almıştık. birkaç gün besledik, daha sonra biri hastalandı, annem ilaç vermişti hastalığı geçsin diye ama kurtaramadık. ölümüne yakın gözlerini kocaman açtı, daha sonra yavaş yavaş kapattı. ilk kez o gün bir canlının ölümünü görmüştüm. diğer civcivimiz ise horoz olana kadar yaşadı hem de evin içinde. * onu kesmeye kıyamadık, bir tavukçuya verdik.
Vakti zamanında büyük bir zevkle gerçekleştirdiğim eylem.
balkon leş gibi kokmuştu fakat mutluydum. bir de babam biraz büyüyen civcivleri köye götürmeye kalkmış kutunun içinde bagaja koymuş, yanlarına da minik bir kapta su koymuştu. Bir tanesi suyu devirmiş, babam da görünce sinirlenip bi tane vurup bi civcivi bayıltmış. Hayvan köye varınca yeni yeni kendine gelmiş. Hayvandan ne istedin be adam demiştik fakat "nassı bayılttım ama" dercesine bıyık altından gülmüştü bize.
edit: o gün bu gündür civciv almam,alamam.
Bugün sokakta kutunun içinde civcivleri görünce kıyamadım iki tane alayım da kurtulsun yavrucaklar dedim. Amacım büyütüp doğasına salmak. Sorun şu ki odamda iki muhabbet kuşu, iki civciv var. Saatlerdir Karşılıklı cik cik ötüp duruyorlar beynimi siktiler.
öncelikle her civcivin ölümü tadacağını söylemek isterim.
bu kısa hayatlarında o küçük arkadaşlarımızı bir kutuya hapsetmeyin. onların da gezmeye yeni yerler görmeye ihtiyacı var tutun kanadından çıkın sokağa, yeni yeni yerlere götürün. yeni insanları görmesini sağlayın, ona küçük küçük hikayeler okuyun. birlikte film izleyin(dizi önerilmez sezon bitmeden ölebilirler).
baş düşmanı sokak kedilerinin üzerine beraber yürüyün.
ölünce de anıları hatırlayıp bir ah çeker yenisini almayın!