bugün başladım okumaya. 56. sayfaya kadar soluksuz geldim. cezaevlerindeki karakterleri, yaşadığı ikili ilişkileri, ve ruh analizleri ile muhteşem bir hatırat. dinlenip devam edeceğim.
soru şu: 1970 ler cezaevleri ile günümüz cezaevleri arasındaki uçurumun, insan haklarını kavrayamamış bir düzenin getirisi mi olarak yorumlamak gerekir, yoksa ekonomik ve sosyal yapının zayıflığı mı?
''üstad necip fazıl’a dair ilk okumalarımı yaparken karşılaştığım ve onunla hemhal olarak tahayyül ettiğim o anıları hiçbir zaman unutmayacağım. cinnet mustatili anıları…
cinnet bildiğiniz üzere aklı kaybetme veya çıldırma anlamlarına gelir. mustatil ise dikdörtgen demek.
hapishane için aklı kaybettiren, çıldırtan dikdörtgen tabiri kullanılmış.
o zamanlar fikirleri üzerinden mahkum edilenler tek kişilik hücrelerde tutuluyordu. yalnız başına kalan necip fazıl bu süre içerisinde yaşadıklarını bir araya getirdiği esere bu sebepten cinnet mustatili ismini veriyor.''
beni hapishane müdürü çağırtmış.
kalem odasına deliğim var ama, geçidim yok...
oraya geçmek için avluya çıktım.
sultanahmet'ten gelen azılılar içinde eroin tüccarı bir tanesini görmiyeyim mi?
eskiden ben sultanahmet tevkifhanesindeyken, o da oradaydı. konuştuk:
- ne âlemdesin, iyi misin?
- eyvallah ağabey, sen nasılsın?
konuşmamız şöyle devam edebilirdi:
- demek yine içerdesin! sebep?
- malûm ya, biz baş döndürücü zehir satıcılarıyız!
sabıkalılardanız!
- ha evet; bizimki de şöyle: bizim sattığımız şifa da, onu zehir sananların başını döndürüyor!
desene ki, ikimiz de baş döndürmekten sabıkalıyız!