sözlüğe cinli başlıklar açıp milleti korkutayım derken başına tuhaf şeyler gelen yazar ve onun hikayesidir..
saat 02:15.. dışardaki donuk ve karanlık gece umrumda olmaksızın, aydınlık odamın sıcaklığında, bilgisayar karşısında zaman öldürüyordum. başımda hafif bir ağrı vardı fakat sözlüğün eğlencesine bir hayli kapıldığımdan, aldırmıyordum. bilgisayar ekranımda hatıraları akışan insanlar dışında, yalnızlığıma eşlik eden tek şey, karşı duvardaki yaşlı saatin tik taklarıydı.
son yazdığım yazının uzunluğundan olacak, küllükte bekleyen sigaram ilk nefesten sonra öylece unutulup kalmıştı. bir tane daha yakmak için elimi pakete attığımda inanılmaz derecede mutsuz oldum. bir müddet bu mutsuzlukla idare ettim fakat sonrasında istemeyerek de olsa mutfaktaki paketi almak için kalktım. kalkmışken de önce tuvalete gideyim istedim. salonu geçtim ve tuvalet kapısına ulaştım. gayriihtiyari bir şekilde düğmeye giden elimin, aslında lambayı yaktığını değil söndürdüğünü fark ettim. ben geldiğimde lamba zaten yanıyormuş. oysa ben yanık bıraktığımı hatırlamıyorum.. bu sıska düşüncenin çok üzerinde durmadım. tuvalette işimi bitirdikten sonra ellerimi yıkamak için musluğu açtım ve akabinde aynaya doğru başımı kaldırmamla ürpermem bir oldu. tam ben aynaya bakarken, arkamdan tuvaletin yanındaki küçük odaya doğru birinin geçtiğini gördüm.. evet, bundan çok emindim. sıradan bir yanılsama olamayacak kadar yakın ve netti..
musluğu kapadım ve bir müddet sessizce etrafı dinledim. çıt çıkmıyordu. insanın içini ürperten, gıcık, tuhaf bir sessizlik vardı. hızla atan kalbimi dizginleyip, sakinliğimi korumaya çalıştım. tuvalet kapısından dışarı usulca bir adım attım..
önce salona doğru baktım, her şey yerli yerinde ve gayet normal görünüyordu. salonu ve etraftaki her şeyi tek tek, dinleye dinleye yeniden süzdüm. kalp atışlarım neredeyse normale dönmüştü fakat yine de küçük odaya doğru dönüp bakamıyordum. sanki bir şey bunu yapmama izin vermiyordu.
kendimi toparladım ve ne olursa olsun küçük odaya doğru bakmaya karar verdim. tam başımı çevirecektim ki, ensemde varla yok arası bir nefes hissettim. olduğum yerde ve olduğum şekilde donup kaldım. tam arkamda bir şey vardı.. kalbim sanki göğüs kafesimi yırtıp çıkacak gibi atıyordu. ne yapacağımı, ne düşüneceğimi bilemiyordum. salon duvarındaki saatin tik takları durmuş, gecenin sessizliği her tarafa yayılmıştı.
ve bu sessizliği bozan şey, yine tam arkamdan geldi. hırıltıya ya da yaşlı birinin hasta nefesine benzer, irite edici bir ses yükselip alçalmaya başladı. kocaman gözlerimi, karşımdaki boşluğa dikip öylece kaldım.
gecenin ikisinde, yalnız olduğumu sandığım evimde, tam arkamda, hatta tam ensemde bir şeyler olup bitiyordu ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. derken bu hırıltılı nefese bir ses daha karıştı. duvarı çizen tırnak sesi gibi.. evet evet, tam da öyle bir ses! sanki biri, uzun tırnaklarını ileri geri duvarda dolaştırıyordu... ani bir kararla kendimi birden ileri doğru atıp kurtulmak istedim fakat kımıldayamadım. bütün bedenim kaskatı donmuş ve ayaklarım olduğu yere saplanmıştı sanki. derken arkamdaki küçük odanın kapısı hızla kapandı. kapının çarpılmasıyla kendimi saplandığım yerden sökebildim. ansızın arkamı döndüğümde ise kapının buzlu camında bariz bir karartı gördüm. bir iki saniye kadar kapının ardında durdu ve birden odanın içine doğru çekildi. uzun zamandır tuttuğum nefesim boşalmış ve yine kalbim deli gibi atmaya başlamıştı.
bacaklarım titriyordu, bunu yapmak istemiyordum ama nedense kendimi kapıya doğru ilerlemekten de alamıyordum. üçüncü adımda küçük odanın kapısına vardım. kapı kolunu hafifçe tuttum ve çevirdim.. küçük odanın kapısı ince bir gıcırtıyla açılıyor ve ardımdaki holün ışığı bir hüzme şeklinde odaya yayılıyordu ki, keksin bir cızırtının ardından elektrikler kesildi. bütün ev, bir anda zifiri karanlığa gömülmüştü..