Cennetlik ve cehennemlik olacak ve dünyada göremediğimiz Allahın (cc) kullarından biridirler. Tıpkı insanoğlu gibi, şeytanı ve iyisi olanlardır. Ahirette biz onları göreceğiz, fakat onlar bizi göremeyecek. Dünyanın tam tersi yani. Kimlere musallat olurlar ; ayakta idrarını yapana, banyoda fazla zaman geçirene, terkedilmiş gibi yerlerde hayat sürmek, gece sabunlu suya basmak, gece hayvan taşlamak (kedi mesela) gibi.
hiç vatandaşın kanını emenlerin yanında bulunmayan varlık.
uçuk kaçık mekanlarda bulunuyor hep. kasabada kendi halinde yaşayan bir ailenin uçarı kızına musallat olup onu intihar etmeye falan götüren şartları oluşturuyor.
Onların da düğünleri, şenlikleri, toplantıları, seminerleri, konferansları vardır. Üreyip çoğalırlar. Yerler, içerler. Fakat onların yiyip içmeleri, koku duyusuyladır. Nefsani olarak doyarlar. Ayrıca cinlerin parası kuru soğan ve sarımsak kabuğudur. Bunlar kesinlikle yakılmamalıdır. Aksi halde cinlerin hışmına uğrarsınız, yani zarar görürsünüz.
her biri milyarlarca yıldız barındıran milyarlarca galaksiden birinde yaşayan türlerden biri olarak, tüm bilim çevreleri tarafından çok büyük bir olasılıkla varlığına inanılan, akıl, mantık ve zeka ile açıklanabilen dünya dışı yaşam ile karşılaştırdığımız masal yaratıkları.
varlıkları aktif olarak araştırılmakta ve tartışılmakta olan, (bkz: SETI), tüm saygın üniversite ve bilimsel yayınlarda makalelere konu olan dünya dışı yaşam ile karşılaştırmak eğlencelidir kendilerini.
Yerli korku filmlerine başrol olan, gerçekten de üç harfli olması dışında bir numarası olmadığına inandığım şey. Hollywood filmlerindeki "ilk inanmayan gitsin ölsün abi" stratejisinden etkilenerek çekilmiş filmler izlendikten sonra "madem inanmıyorsun hadi çağır da görelim" denilerek konu kilit yapılmaya çalışılır. Fakat korku bulaşıcı olduğundan mütevellit arkadaş grubunda izlenilir.
iman edenler için varlardır. Tıpkı bizim gibi imtehan olurlar. Kur an da bir çok ayette geçerler. Hatta " cin suresi" bile vardır. iman etmeyenleri salla gitsin. Tasavvuf içinde ritazet ve istitrac ın sebebini oluştururlar. Şeriat ı olmadığı halde şeyhlik yapanların kerametlerinin sebebi budur. Papazlar ve hahamlar arasındada kullanılır. Hiç tanımadığınız bir derviş veya din alimi sizinle ilk karşılaşmanıza karşın, sizinle olan mazideki bilgileri söylüyor ve içinizden geçenleri bilebiliyorsa o adam dan kaçın. Çünki tasavvuf ta karemet hayız bezi gibi gizli tutulur. Detaylı bilgi için " mefdahul gulup" el Şemseddin Nakşibendi Nuri hazretlerinin kitabında mevcuttur.
Yokturlar demekle yok olmuyorlar, tanim olarak boyut farkliligi vardir. Gorulmemeleri o sebepledir. insan uc boyutu tanimlayabilen bi canlidir. Bunun fizigini bilimini konusmaya gerek yoktur. iki boyutlu bir canli bizi gormesi ne kadar imkansizsa cinide farketmek gormek imkansizdir. Ben cin gordum diyenlerse seklen insan beyninin algilayabilecegi formtta gozukmesindendir.
Adem daha yaratılmadan önce dünyanın sorumlu sakinleri elbette cinlerdi.
iblis, Allah'tan en çok korkan ve O'na itaatte en önde bulunan "cin toplumu"nun öncülerinden birisiydi. Allah onu, kendisine olan bu "samimi itaati ve ibadeti" sebebiyle yükseltti ve başmelekler boyutuna çıkardı. O artık meleklerle beraber Allah'ı zikreden "nefis sahibi bir melek"ti ve ismi de Azaz-El'di. Yani "El"in(Allah'ın) azizi; şereflisi, değerlisi. Dünya'da yaşayan "cin toplumu"nun uyarıcı elçilik görevini ve liderliğini de üstlenen Azaz-El, zaman zaman Dünya'ya gelip müslüman cinlerle beraber, kafir cinlere karşı savaşmış ve büyük yararlıklar göstermiştir. Bu durum, Adem yaratılıncaya kadar böyle devam etmiştir.
ilk önce Adem'in kendisine bağlı olacağını sanan Azaz-El, daha sonra "meleklerle beraber Adem'e saygı"ya çağrılacağını anlayınca; kalbinde sakladığı kibrini açığa vurmuştur. Azaz-El, Sonsuz Yüce Allah'ın kendisine verdiği "yükselme nimeti"nin şımarıklığı ve sapkın cinlerle mücadeledeki başarılarının sarhoşluğuyla; günbegün kendisini diğer meleklerden de üstün görmeye başlamıştır. Daha sonra bu saklı kibrini, Sonsuz Yüce Allah ortaya çıkarmış ve kovmuştur. Böylece "melek boyutu"ndan düşürülmüş, Azaz-El iken iblis; ümitsiz, değersiz bir cin-şeytan olmuştur. Adem'in cennette denenmesinde de kendisine rol verilen iblis; Adem'i de cennetten kovdurmuş ve yeryüzünde Adem ve oğularının, yeminli-intikamcı bir düşmanı olmuştur:
Biz meleklere dediğimiz zaman: "Adem'e secde edin!" (Melekler), iblis müstesna, secde ettiler. O, cinlerdendi. Böylece Rabb'inin emrinden dışarı çıktı. "Beni bırakıp, onu ve soyunu mu veliler edineceksiniz? Onlar(şeytanlar), sizin düşmanlarınızdır. Zalimler için ne kötü bir bedel!"
[KEHF(18)/50]
Biz meleklere, "Adem'e secde edin!" dediğimiz zaman; iblis müstesna, secde ettiler. (iblis), diretti, büyüklenmek istedi ve kafirlerden oldu.
Biz söyledik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette oturun. Siz ikiniz dilediğiniz yerden bol bol yiyin, şu ağaca yaklaşmayın. (Şayet yaklaşırsanız) zalimlerden olursunuz."
Şeytan(iblis), oradan o ikisini kaydırdı. Böylece içinde bulundukları o (cennetten), ikisini çıkardı. Biz de dedik ki: "Bazınız bazınıza düşman olarak (Arz'a) inin. Arz, sizin için karar yeridir ve bir vakte kadar da geçim vardır."
[BAKARA(2)/34-36]
Muhakkak Biz, sizi yarattık, sonra size şekil verdik. Sonra meleklere: "Adem'e secde edin!" dedik. iblis müstesna secde ettiler. (iblis), secde edenlerden olmadı.
(Allah) dedi ki: "Sana emrettiğim zaman, senin secde etmene mani olan nedir? (iblis) dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; (çünkü) onu çamurdan, beni ateşten yarattın."
(Allah) dedi ki: "Öyleyse oradan in! Burada senin büyüklenmen olmaz! Çık! Muhakkak sen, aşağılık olanlardansın."
(iblis) dedi ki: "Bana kalkış gününe kadar süre ver."
(Allah) dedi ki: "Şüphesiz sen, süre verilenlerdensin."
(iblis) dedi ki: "Sen'in, beni azdırman sebebiyle, Sen'in doğru yolunda onları (saptırmak için) elbette oturacağım."
"Sonra da onların(insanların) önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından elbette geleceğim ve Sen onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."
(Allah) dedi ki: "Sen oradan kınanmış ve kovulmuş olarak çık! Onlardan(insanlardan) her kim sana tabi olursa, elbette sizin hepinizi cehenneme dolduracağım."
[ARAF(7)/11-18]
Allah'ın şerefli bir kölesiyken; büyüklenerek, kovulmuş şeytan olan iblis, "cin toplumu"nun önderlerinden bazılarının da ayaklarını kaydırarak; kendisiyle birlikte onları da şeytanlaştırdı. Böylece Dünya'da ilk "şeytani çekirdek kadro" oluştu. Önceden Müşrik ve Müslüman olarak ayrışan cin toplumu; daha sonra Müslümanlar, Müşrikler ve Şeytanlar olarak üç millete(topluma) ayrılmış oldular. iblis'in başını çektiği cin-şeytanlar; bir taraftan kendi aralarında hiçbir ahlaki sınır tanımayan ilişkilerle çoğaldılar. Diğer taraftan iblis, cinlerden birçoklarını saptırıp kendisine köle edindiği kimselerle "şeytan milleti"ni çoğalttı ve insanların peşlerine düştü. Tarih boyunca da insanlardan iblis'e köleler devşirdiler. Bu yolla devşirdikleri "insan şeytanları"yla yeryüzünde giderek güçlendiler.
Hanok'un Kitabı'nın Kumran mağaralarında bulunan Aramca aslında; iblis'in, "düşmüş melekler" olarak yutturmaya çalıştığı cinlerden 19 yardımcısı, isimleriyle sayılmaktadır. Ayrıca cinlerden olup, iblis'i, Allah'a tercih eden bu sapkınların, insan kızlarıyla birleşerek "devler"i; yani "Ye'cuc-Me'cuc"u oluşturduğu ifade edilmektedir:
"..Bütün bunlar(19 iblis'e tabi cin), seçtikleri arasında kendilerine eş seçtiler, onların yanına gitmeye başladılar ve onlarla kendilerini kirlettiler. Onlara büyücülük ve sihirbazlık öğretmek için... onlardan hamile kalıp 'devler'i doğurdular."
Nitekim Kur'an, bu konuya şöyle ışık tutmaktadır:
O gün (Allah) onların hepsini toplar: "Ey cin topluluğu, siz insanlardan kendinizi çoğaltmak istediniz." (Bunun üzerine) onların(cinlerin), insanlardan dostları olan kimse dedi ki: "Rabb'imiz, bazımız, bazımızdan yararlanıp, bizim için takdir ettiğin süreye ulaştık." (Allah) dedi ki: "Allah'ın dilediklerinin dışında, onların barınağı ateştir ve orada kalıcıdırlar. Muhakak senin Rabb'in Hakim'dir, Alim'dir."
[ENAM(6)/128]
Bu mesele, bilindiği gibi Tevrat'da da, saptırılmış bir ifadeyle; "Tanrı oğulları, insan kızlarıyla evlendi, Nefilimler(Devler) ortaya çıktı" şeklinde ifade edilmiştir. Buradaki Tanrı oğulları; bir iblis yalanıdır. Tevrat'ta geçen "Tanrı oğulları", iblis kovulduğunda onunla beraber şeytanlaşan yukarıda söz ettiğimiz cinlerdir.
Bu temel tespitleri yaptıktan sonra; "cinlerin toplumsal yaşamları"nı ve "karakteristik özellikleri"ni gözden geçirebiliriz. Tabii ki cinlerin sapkın kardeşleri cin-şeytanların, "toplumsal yaşamları"nı ve "karakteristik özellikleri"ni ayrı bir araştırma konusu yapacağız.
insan nesli, yeryüzünde yaşama başladığında, kendisinden daha önce yaratılmış, insan gibi sorumlu ve nefis sahibi cinler de yanı başlarında bulunmaktaydı. Aynı "dünya uzayı"nı paylaşan bu iki "cin ve insan toplumu"nun yaratılış gayesi aynıdır. Nitekim Kur'an da Sonsuz Yüce Allah şöyle buyurur:
''Ben, insanları ve cinleri, ancak Bana köle olsunlar diye yarattım.''
[ZARiYAT(51)/56]
Biz bu yazımızda, Kur'an ve Hadis kaynakları ışığında cin toplumu üzerinde duracağız. Bilim ve teknoloji; matematik, fizik, astrofizik, mühendislik, kimya, tıp vs. alanlarındaki gelişmelerle birlikte; evrenin yaratılışı, madde-antimadde yapısı ve özellikleri, boyut kavramı, zaman, hız, insanın yapısı gibi temel konuların daha iyi anlaşılması nedeniyle "cinler"in, yaratılışı-yaşayışı ve özelliklerini daha iyi kavramamız mümkün olmuştur.
Kur'an'da geçen "cinler", insanlar gibi sorumlu; ahirette amellerinden hesaba çekilecek olan akıl ve nefis sahibi; yiyip içen, evlenen, çoğalan; kendi istekleri dışında gözlerimizle göremediğimiz farklı boyutta; daha doğrusu bir üst boyutta yaratılmış ve dünya yaşama alanını ortak paylaştığımız "varlıklar"dır. Cinler, sizi görürler, siz onları göremezsiniz. Bu da ancak bir üst boyutta bulunabilmelerinden kaynaklanmaktadır. Bir üst boyut varlık, alt boyuttan saklıdır, ancak istediğinde alt boyut formuna girebilir:
Ey Ademoğulları, Şeytan, anne ve babanızın elbiselerini onlardan soyup, edep yerlerini göstererek, cennetten çıkardığı gibi, sizi de 'fitne'ye düşürmesin. Muhakkak o ve kabilesi(cin-şeytanlar), sizin onları göremediğiniz bir yerden(boyuttan) sizi görüyor. Muhakkak Biz, şeytanları, iman etmeyenler için dostlar kıldık.
[ARAF(7)/27]
Gayb, Allah'ın elindedir, Başmelekler, Peygamberler dahil göklerde ve Yer'de hiçbir kimse gaybı bilemez. Ancak, Allah, Peygamberleri aracılığıyla, insanları uyarmak için olacak olaylarla ilgili bilgiler vermiştir. Hesap günü, dalalette olanların konuşmaları, cehennemdekilerin yakarışları, Yaklaşan Saat'te olacak olan olaylar, Deccal fitnesi vs. bunlardan bazılarıdır.
"Gaybın anahtarları, Allah'ın yanındadır, onu hiç kimse bilmez, ancak O bilir. Karada ve denizde olanların tümünü, O bilir. Bir yaprak düşmez ki, O bilir. Arz'ın karanlığındaki bir 'habbe'(tanecik-çekirdek), yaş ve kuru ne varsa, hepsi apaçık bir Kitap'tadır."
[ENAM(6)/59]
"Ne zaman ki onun(Süleyman'ın) ölümünü takdir ettik. Onun ölümünü cinler anlamadı, ancak onun asasını yiyerek yere düşmesine sebep olan bir Arz canlısı(ağaç kurdu), onun ölümünü fark ettirdi. Şayet cinler, gaybı bilselerdi, aşağılayıcı bir azabta(Süleyman'ın emrinde) kalmazlardı."
[SEBE(34)/14]
Allah Resulü(s.a.v.), elçi olarak gönderilmeden önce cinlerin, "Birinci Sema"nın oturma yerlerinde, "melekler hiyerarşisi" arasında geçen bazı konuşmaları kulak hırsızlığı yaparak dinlediklerini Kur'an'dan muhkem şekilde biliyoruz. Peygamberimiz(s.a.v.), elçi olarak gönderildikten sonra bunu yapamadılar.
(Cinler): "Doğrusu biz Göğü yokladık, ancak onu, 'güçlü koruyucular' ve 'ışın topları'yla dolu bulduk."
"Oysa biz, duymak(kulak hırsızlığı yapmak için), (Göğün) oturma yerlerinde otururduk. Ancak şimdi, kim dinleyecek olursa, onu gözleyen bir 'ışın topu' bulur."
''Biz anlamıyoruz, Yer'deki kimseler için şer mi isteniyor, yoksa onlara Rab'leri doğru yolu mu göstermek istiyor."
[CiN(72)/8-10]
Cinlerin, yaptıkları bu dinlemeler, kahin ve medyumlara yaptıkları fısıltılar, Resulullah(s.a.v.) tarafından şöyle açıklanıyor:
"Allah, Gök'teki 'melekler'e bir şeyin infaz edilmesini emrettiği zaman, düz bir taş üstünde hareket ettirilen zincir sesi gibi heybetli olan bu ilâhî buyruğa (korku içinde) tam mânasıyla itaat etmek için melekler, kanatlarını birbirine vururlar. Kalblerinden bu korku gidince de bunlar; Cebrail, Mîkâîl gibi mukarrebin meleklere: Rabb'iniz ne söyledi? diye sorarlar. 'Mukarrebin melekler'i: 'Allah, hak söz söyledi', diye Allah'ın emir ve hükmünü bildirirler. Allah Yüce ve büyüktür, derler. işte bu suretle kulak hırsızı 'şeytânlar'; Allah'ın verdiği emir ve hükümleri işitirler. Bu esnada kulak hırsızı o 'şeytânlar' (Yer'den Göğe kadar) birbirlerinin üstünde (zincirleme) sıralanmış (kulak hırsızlığına hazırlanmış)lardır. Bu durumda iken en üstteki 'şeytan', 'melekler' arasında cereyan eden konuşmayı işitir ve bu sözleri, altındaki 'şeytan'a hemen aktarır. Bazen üstteki 'şeytan', işittiği haberi altındakine ve o da kâhin veya sâhirin diline atmadan önce bir ateş topu, üstteki 'şeytan'a erişir (ve onu yakar). Bazen de haberi alttakine ulaştırıncaya kadar ateş ona ulaşmaz. Nihayet kendisine haber ulaşan kâhin veya sihirbaz, o habere, yüz yalan katıp (sağa sola) söyler. Neticede Gök'ten işitilmiş olan sözün(doğru olan kısmı) gerçekleşir. (Kâhin veya sâhir bunu istismar eder ve ettirir)."
ibn-i Mace, C.1, Hno: 194, s. 346-347.
Cinlerin yaptığı kulak hırsızlıkları, haşa Allah'a rağmen, izin vermediği bir bilginin ele geçirilmesi veya olacak bir olayın engellenmesi, değiştirilmesi değildir. Allah'ın izni olmasaydı bunu da yapamazlardı.
Cinler, aynı insanlar gibi evlenirler, çoğalırlar, yaşlanırlar ve ölürler. Toplum yaşantıları ve soy bağları vardır. Onlar da çeşitli kavimlerden oluşmuş toplumlar-fırkalar halinde yaşarlar. Dünya yaşamı onlar için de bir sınav yeridir. Onlar da çeşitli fırkalara-tarikatlara(yollara) ayrılmıştır. Allah'a, layıkı vechiyle köle olmayı başaranlar cennete girmeye hak kazanırlar. Sonsuz Yüce Allah'a şirk koşanlar ve iblis'e köle olarak şeytanlaşanlar, cehennem azabını hak ederler.
"O zaman ki; cinlerden Kur'an dinlemek isteyen bir topluluğu sana yöneltmiştik. Orada hazır oldukları zaman dediler ki: 'Susun!(Dinleyin!)' Kur'an'ı dinledikten sonra oraya, kavimlerini uyarıcı olmak için döndüler."
[AHKAF(46)/29]
Biz, onlara yakınlar(cin-şeytanlar) hazırladık. Onlar(cin-şeytanlar), onların önlerinde ve arkalarında olanları güzel gösterirler. Onlardan önce geçmiş olan ümmetler içindeki insan ve cinler gibi, onlara da söz(azap) hak oldu. Muhakkak onlar hüsrana uğrayanlardır.
[FUSSiLET(41)/25]
Bunlar(hakkı örtenler) üzerine, onlardan önce yaşamış olan insan ve cin toplumlarına olduğu gibi söz(azap) hak olmuştur. Muhakkak böyle olanlar, hüsrana uğrayanlardır.
[AHKAF(46)/18]
"Bizden(cinlerden) salih olanlar da var, bunun dışında olanlar da var. Bizler çeşitli yollara(fırkalara) bölünmüşüz."
[CiN(72)/11)
Cin toplumunu şu şekilde sınıflandırmıştık: Hak üzere olan Müslümanlar, Hak'tan sapan Müşrikler-kafirler ve iblis'e tabi olan şeytanlaşmış cinler; Cin-şeytanlar. Müslüman olmayan "cin ve insanlar"a Kur'an; "nefsine zulmedenler, Allah'ın hukukunu çiğneyenler; zalimler" der.
"(Ey Muhammed) de ki: 'Cinlerden bir grubun beni dinlediği bana vahyedildi.' (Cinler) dediler ki: 'Muhakkak biz, hayret uyandırıcı bir Kur'an dinledik.'"
"O doğruluğa iletiyor ve ona iman ettik. Elbette Rabb'imize hiç bir kimseyi ortak koşmayacağız."
"Muhakkak Rabb'imiz Azamet ve Ululuk sahibidir. O bir arkadaş ve evlat edinmemiştir."
"Doğrusu bizim beyinsizimiz(iblis), Allah konusunda saçma şeyler söylüyor."
[CiN(72)/1-4]
"Bizden(cinlerden) Müslümanlar da, zalimler de var. Her kim teslim olursa; böyle olanlar, doğruluğa(Hakk'a) erişenlerdir.''
''Ancak zalimler, cehennemin odunu olacaklardır."
[CiN(72)/14-15]
"(O cin ve insan) kafirlerinin, onlara vadedilen o azap gününden dolayı vay haline!"
[ZARiYAT(51)/60]
Allah, cinleri ve insanları "Kendisi'ne köle olsunlar" diye yarattı. ilk olarak denenen cinlerdi. Yaratılmış her şeyi başlangıçta, cinlerin emrine verdi. Dileyen iman etsin, dileyen küfretsin. Allah, cinleri, Rabb'ini tanıyacak ve ona "köle" olması gerektiğini anlayacak potansiyellerle yarattı ve onları "özgür" bıraktı. Onlara, Rahmeti'nin gereği olarak ayrıca elçiler gönderdi. Kim, vahye kulak verir, kalbini kibir-hırs ve arzularla doldurmaz, Sonsuz Yüce olan "Rabb'ine teslim olursa", kendi kurtuluşunu hazırlamış olur. Kim de bunun tersini yaparsa Allah, ipini uzatır, ahiretini(geleceğini) mahveder.
Kendilerine verilen tüm nimetlere rağmen, "Elçiler"in uyarılarını dikkate almayarak, ilk defa fesat çıkaran ve kan dökenler elbette cinlerdir. Allah, meleklere: "Bir halife yaratacağım" [BAKARA(2)/30] dediğinde; meleklerin cevabı: "Biz, Sen'i tespih ve takdis ederken yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?" olmuştur. Meleklerin bu bilgisi, önceden nefis sahibi ve sorumlu cinlerin fesat çıkardıklarına ve kan döktüklerine şahit olmalarındandır. Allah, cinlere de içlerinden elçiler göndermiştir:
"Ey cin ve insan topluluğu, size, içinizden ayetlerimi size açıklayan ve sizi bu karşılaşma gününüzle uyaran resuller gelmedi mi? Dediler ki: 'Biz kendimize şahidiz.' Dünya hayatı onları aldattı ve onlar, şüphesiz kendilerinin kafir olduklarına da şahit oldular."
[ENAM(6)/130]
"Şayet onlar(cinler), (doğru) yol üzere gitselerdi, Biz onlara bol bol su verirdik,"
"Ki onları 'orada' deneyelim. Ve kim de Rabb'inin zikrinden yüz çevirirse, (Allah) onu artan azaba sürükler.'"
[CiN(72)/16-17]
Allah, insanlar gibi, cinleri de özgür bırakmıştır. Dileyen iman eder, dileyen Hakk'ı örter, zalim olur. Cinlere de kendi içlerinden elçiler gönderilmiştir. iblis de, Azaz-El; yani melek boyutundayken cinlere elçilik ve hakemlik yapmıştır. Zaman zaman da insanlara gönderilen elçilere, cinlere de tebliğ etme(elçilik) görevi verilmiştir. Musa, Süleyman ve Muhammed(s.a.v.) de bu peygamberlerdendir. Hatta Hz. Süleyman'a, cin-şeytanlar üzerinde tam bir hakimiyet verilmiştir. Cin-şeytanların azgın lideri iblis dahil birçok azgın şeytanlar, Hz. Süleyman'ın emrinde-hizmetinde bulunmuşlardır. Süleyman, onları "Süleyman Mabed"inin inşasında çalıştırmıştır. "Antik Masonluk Örgütü", iblis'in(Lusifer'in) kurdurduğu bir rövanş örgüttür. Zamanın sonunda "Küresel Dünya Hakimiyeti"nin ve son aşamasında da "Deccal Hakimiyeti"nin bir aracı olarak bu örgüt kullanılmaktadır.
Cinlerin, Peygamberimiz'in tebliğinden önce Musa'ya ve Tevrat'a muhatap oldukları ve Kur'an'dan önce Tevrat'ı dinledikleri anlaşılmaktadır:
"O zaman ki; cinlerden Kur'an dinlemek isteyen bir topluluğu sana yöneltmiştik. Orada hazır oldukları zaman dediler ki: 'Susun!(Dinleyin!)' Kur'an'ı dinledikten sonra oraya, kavimlerine uyarıcı olmak için döndüler."
"(Cinler) dediler ki: 'Ey kavmimiz, muhakkak biz, Musa'dan sonra indirilmiş bir Kitap dinledik ki, önündekini (Tevrat'ı) tasdik ediyor, oraya Hakk'a; doğru yola iletiyor.'''
[AHKAF(46)/29-30]
Alemlere rahmet olarak gönderilen Son Elçi Hz. Muhammed(s.a.v.), aynı zamanda "cin toplumu"na gönderilmiş evrensel bir Peygamber'dir. "Cinler"i de islam'a çağırmıştır. Cinlerin, Kur'an dinlediklerini Kur'an'dan ve Hadis kaynaklarından bilmekteyiz. Peygamberimiz'in tebliğine muhatap olan cinler de, kendi toplumlarını islam'a çağırmıştır:
"(Cinler) dediler ki: 'Ey kavmimiz, Allah'ın çağrısına icabet edin ve ona iman edin ki; sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun.'''
[AHKAF(46)/31]
Nitekim kendileri de "madde- enerji dönüşümü"nü, su içersinde kolayca yapabilmektedirler. Beyinlerinin ve gözlerinin büyük olmasının da; bu dönüşümde önemli rolü olmalıdır. Bazı yiyecek kırıntılarını, bu yolla çoğaltarak; az çabayla kolayca besin elde etmeyi başardıklarına Peygamberimiz(s.a.v.) işaret etmiştir:
Cinlerin, Allah Resulü(s.a.v.)'e gelerek, azık istedikleri hadis kaynaklarında mevcuttur:
"Nusaybin cinlerinden bir heyet, benden azık istediler; sakın 'kemik'le ve 'tezek'le taharetlenmeyin. Çünkü onlar, cin kardeşlerinizin yiyecekleridir."
"Bunlar, cinlere ne fayda sağlayabilirler ki?" diye sorduklarında, şöyle buyurdu;
"Buldukları kemik üzerinde behemehal biraz et bulurlar; buldukları tezek içinde de mutlaka bir tat bulurlar."
Rudani, C. 1, H.no: 505, s. 182.
Hadisten anlaşıldığı kadar, kemiklerin üzerindeki et kırıntılarından hareketle; o kemikleri etli hale getirebiliyorlar. Tezeklerin de yaydığı kokudan yararlanabiliyorlar. Başka bir rivayette de tezeklerin içindeki arpa-ot kırıntılarını çoğalttıkları ifade edilmektedir. Cinlerin, hayvanlarının da olduğu hadislerde geçmektedir. Bu nedenle bazı hadislerde tezeklerin, cinlerin hayvanlarının yiyeceği olduğuna işaret edilmiştir.
Peygamberimiz'in birçok hadisinde; Müslüman cinlerin, Müslümanların yiyeceklerinden yararlandıkları; cin-şeytanların ise besmele çekilmeyen yemeklere ortak oldukları; her türlü "domuz eti, kan, leş, insan kanı ve temiz olmayan şeyleri yedikleri" ifade edilmiştir. Şurası kesindir ki; besmele çekilmeyen her işte; cin-şeytanların o işe ortak olma tehlikesi mevcuttur. Bu işler, ister yemek yemek, seyehat etmek, eve girmek veya uyumak için yatmak, isterse kişinin hanımıyla halveti olsun, "cin-şeytanlar"dan "Allah'a sığınmak" gerekmektedir. Elbette Allah'ın kölesi olan kimse, tüm işlerini, "Allah'a itaat ederek ve O'nun himayesinde" yapar. Bunu yapmayan kimse de adeta: "Ben Allah'ın himayesinde değilim, O'nun izniyle hareket etmiyorum" demiş olur ki; o zaman Allah'tan koruma bekleyemez ve böylece "şeytanın etkileri"ne açık olur.
"Cin toplumları"nın, insan toplumları gibi mesleki-sosyal farklılaşmış zümrelere sahip olduğu açıktır. Cinlerin de, bireysel yeteneklerine göre mesleki farklılık gösterdiği, Kur'an ayetlerinden açıkça anlaşılmaktadır. Süleyman Peygamber, emrine verilmiş cinleri mesleki yeteneklerine göre görevlendirmiştir:
"Süleyman'a, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay olan rüzgarı (verdik). Erimiş bakır kaynağını onun için akıttık. Ve cinlerden de Rabb'inin izniyle onun elinin altında çalışan (kimseler) vardı. Onlardan kim emrimizden sapacak olsa, ona ateş azabını tattırırız."
"(O cinler), ona(Süleyman'a) dilediği mihraplar, temsiller(heykeller), oyma tekneler ve sabit kazanlar yapıyorlardı. (Ey) Davut Ailesi, teşekkür edin. Kölelerimden teşekkür edenler azdır."
[SEBE(34)/12-13]
"Şeytanlardan kimisi, ona(Süleyman'a) dalgıçlık ve bundan başka işler yaparlar. Biz onları(şeytanları) gözetleyenleriz."
[ENBiYA(21)/82]