stephen king'in 1983 yılında çıkmış romanı. gayet akıcı bir dile sahip. ayrıca yazarın diğer romanları gibi fantastik öğeler içeriyor. konusu ise 58 model bir plymouth alan arny adlı veledin karakterindeki değişimler. bu değişimin tek sebebi ise satın aldığı bu plymouth'un bir arabadan daha fazlası olması.
hayatınızı değiştirecek türden bir kitap değil ama boş vaktinizi değerlendirmeniz için ideal. ayrıca klasik arabaların gerçek birer makine olduğunu farkettim, şimdiki seri üretim arabalar gibi dandirik değillermiş.
dün izlediğim stephen king uyarlaması film, ne arabaymış arkadaş psikopatın önde gideni laf edeni bile affetmiyor.
Buldozer altında çatır çutur ezilirken bile esas kızı ezeceğim diye çabalıyordu, finalde ezici tarafından küp şekline sokulduğu halde hareketini çekmiştir.
stephen king kişisinin pek yapmadığı şekilde konu bütünlüğüne sahip romanı. filmi de güzeldi. lakin gene eski arabayla ilgili yazdığ buick 8 romanı bayağı bir tırttır. tıpkı kendine yakıştığı gibi.
Hear her coming, 'bout 5 miles away,
That girl is something, know she gonna make my day,
Ah, She sure is fine, real good friend of mine,
I just wanna jump her bones all the time,
See her walking, she knows all the moves,
Fortune cookie, stand your toes up in your shoes,
Oh you can't believe, what she got up her sleeve,
Likes me fine, and that's just fine with me,
Christine, I'm going out of my mind, Like to drive me wild,
Red hot mama ain't no lie, So glad I caught your eye
Christine, you put your hands on me, I got electric blood
Come on over & do it again, Just like a bad girl should.
She moves like a rattlesnake made out of razorblades,
That girl can't help it, just the way she's made,
I would run all around the world, Just to see that girl,
She sure loves playing with the Ace of Spades.
Christine, I'm going out of my mind, Like to drive me wild,
Red hot mama ain't no lie, So glad I caught your eye
Christine, you put your hands on me, I got electric blood
Come on over & do it again, Just like a bad girl should.
Christine, I'm going out of my mind, Like to drive me wild,
Red hot mama ain't no lie, So glad I caught your eye
Christine, you put your hands on me, I got electric blood
Come on over & do it again, Just like a bad girl should.
Christine, see her walking, se her walking
My, my
Christine, I just wanna jump her bones,
She's my baby.
Yeşil Yol'la tanıştığım büyük üstat Stephen King'in bir solukta okuyup bitirdiğim, adama bir kez daha hayran kaldığım romanı. ilginçtir King antolojisinde de sekizinci kitap (galiba) benim de bitirdiğim sekizinci kitabı.
Kitabı o kadar beğendim ki internet sitelerinde dolandım bakayım insanların düşünceleri ne diye. Vay anam vay. King'in o kadar çok sayıda harikulade kitabı var ki Christine ilk ona zor girmiş kimi sıralamalarda. Başka yazarların başköşeye konulacak kitabı, King külliyatında iyi olarak niteleniyor. O, Mahşer, Hayvan Meszarlığı, Sadist, Medyum,Kara Kule vs'nin gölgesinde kalmış. Bir nevi çok süslü, zarif yarış atlarının arasında dolanıp duran bir midilli gibi Christine.
Bu demek değil ki kitap vasat. Bence olağanüstü. iki yıl önce ortalıkta koşuşup duran insan öldüren ve kendi kendini onaran bir araba hikayesi okuyup tırsacağımı söyleseler kahkahalar atardım. Christine'i okuduktan sonra atamıyorum. King amcam öyle bir yazıyor ki her evin garajında bir Christine varmış gibi oluyorsunuz. Her arabanın kendi kendini onarmasını bekliyorsunuz. Gece saat dörtte evime dönerken tırım tırım tırstım, ordan burdan Christine fırlayacak, beni kovalayacak diye.
Dennis (yakışıklı, sportif genç), Arnie (her yerde tu kaka edilen, koca gözlüklü tipsiz genç), Leigh (okula yeni gelen harikulade kız) ve tabi Christine arasındaki karmaşık bir aşk dörtgeni bu kitap aslında. Ama King öyle güzel anlatıyor ki, Dennis ve Leigh muzaffer olsunlar diye çığlıklar atarken, Arnie'ye üzülüyor, Christine hala geberemedin mi nasıl ölmezsin diye küfürler sıralıyorsunuz.
King amcam her bir bölüm başına eski Rock'n'Roll şarkılarından dizeler koymuş ve hikayeyle bağlandılandırmış. Belki bize bir şey ifade etmiyor ama bir Amerika vatandaşına nostalji hissi verip kitaptan daha çok haz almasını sağlayacağı kesin.
Sadece çok iyi bir korku romanı değil Christine; aynı zamanda arkadaşlık ilişkilerinin önemini, okuldaki haysiyetsiz hiyerarşiyi, anne babaların bencilliklerini, ergenlerin aşk meşk konularındaki tecrübesizliğini ve kötülük/ iyilik savaşını da çok güzel irdeliyor. 400 sayfalık bir romana bu kadar şey sığdırabilmek doğrusu şapka çıkartılacak bir olay.
Bazı sahneler var ki insana tırs tırs tırs diyor sadece. Christine'in karanlık bir ormanda karlar içerisinde kendisine eziyet eden iki haydutu yakalayıp öldürdüğü sahneler tam bir korku bayramı. Issız yollarda dikiz aynasından bakıp "bir kilometre kadar geride göz gibi parlayan farları" görmekten korkacağınız kesin.
Eline sağlık Mr. Stephen King. Senin hakkında şöyle kalitesiz böyle ucuz romanlar yazıyor diyenler dönsünler de kıçlarını seyretsinler.
Filmin senaryosu yazılırken, film şirketi, tüm ABD çapında ilanlar vererek 1958 yapılı Plymouth Fury arandığını duyurur. Toplam 26 kişi başvurur, 26 araba da satın alınır. Bunların hepsi fotoğraftaki renklere boyanır ve içleri de birörnek yapılır. Bunlarndan 16 tanesi filmin çekimleri sırasında parçalanır, hurdaya döner. 4 tanesi cayır cayır yanar. 2 tanesi de filmin en son sahnesindeki bir çekim hatası sonucu kullanılmaz hale gelir. kalan 4 tanenin 3'ü koleksiyonerlere satılır, 1 tanesini de Stephen King'e hediye emek isterler ancak karısı, ölse bitse öyle bir arabaya binmeyeceğini söyleyince azgin bir SK hayranına hediye edilir.
Adamlara bak ya. 1983'teki iki saatlik bir film için tam 23 araba harcamışlar. Biz de bir tane Murat 124 bile korunup başka filmlerden arak araba devrilme, parçalanma sahneleri kullanılıyordu.