Erdoğan’ın enflasyona dair söyledikleri yıllardan beri gerçekleşmiyor, geleceğe dair bir umut yaratamayınca geçmişi hatırlatarak destek bulmaya çalışıyor.
Taha Akyolun dediği gibi “ismet Paşa ekmeği karneyle yedirdi ama ekmeğin fiyatı 12.5 kuruştu, Erdoğan Türkiye’sinde ise 5 lira!” dersem, saçmalamış olurum!
Çünkü şartlar, dahası, devirler, ekonominin yapası, milli gelir, üretim kapasitesi, satın alma gücü, nüfus kompozisyonu gibi asli veriler mukayese edilemeyecek kadar farklıdır. Şartları tahlil etmeyen her ideolojik ya da siyasi tarih iddiası saçmadır.ikinci Dünya Savaşı yıllarında, nüfusunun yüzde 80’i köylü olan Türkiye, fazladan 800 bin genci tarladan çekip silah altına almıştı. Yağışların etkisinin yanında, 1942 yılına kadar ortalama 8 milyon ton olan buğday üretimi, tedricen düşmüş, 1945 yılında 4 milyon tona inmişti! Ekmeği karneye bağlamak, günde 75 bin kilo buğday tasarruf sağlamış, açık ingiliz buğdayıyla karşılanmıştı.Zihnimizde “şartlar” diye soru işaretleri ve “değişenler” diye bir pusula olmayınca, tarihi anlamıyoruz, sadece “sizden bizden” diye ezberlerimiz oluyor. Hayranı olduğumuz tarihi liderlerin peşine düşüyoruz bu çağda.
Böylece analitik düşünceden büsbütün uzaklaşıyoruz. Tarihe anlamak için değil, kavgalarımıza malzeme toplamak için bakıyoruz.Erdoğan da yıllaaar öncesiyle mukayese ediyor... Gerilerimizden gelip son on yılda bizi geçen Malezya, Bulgaristan, Romanya gibi ülkelerle ile mukayese etmiyor!
Evet, bu ülkeler nasıl gelişti, biz on yılda ne yanlışlar yaptık; hayati soru bu değil mi?
bazı cahil insanların aptalca 50-40-30-20 sene önce ki durumla şimdi ki durumu karşılaştırmaları yok mu, sinirden ağzımı bozmamak için kendimi zor tutuyorum.
yokluk kriz kuyruk dediğiniz dönemde bir malı alamamak o malın fiyatından dolayı değildi.
örn: tüp kuyruğu çay kuyruğu yağ kuyruğu dediğiniz dönemlerde orada kuyruk da bekleyen insanların sıkıntısı derdi malı parası olmadığı için alamadığı değildi.
kuyrukda bekleyen insanlar mal olmadığı için alamıyordu.
üstelik o yıllarda millet patates soğan domates biber alamadığı için, ucuz ekmek alamadığı için kar kış yağmur çamur da beklemiyordu.
zeytin peynir ekmek, soğan ekmek yemek fakirliğin simgesiydi. o yıllar da millet patates soğan şu kadar olmuş diye, domates biber ku kadar olmuş diye ağlamıyordu.
o yıllar da devlet, belediye sanki açlıktan yokluktan kırılan afrika ülkesi gibi vatandaşa ucuz patates soğan domates biber dağıtmıyor tanzim mağazaları açmıyor, millet meydanlarda soğan domates biber patates kuyruğunda beklemiyordu.
o eleşrirdiğiniz kuyruk yokluk dediğiniz yıllarda devlet de özel şirket de çalışıp emekli olan biri kıdem tazminatıyla ev alıyordu.
istanbul'un yanı başı tatil beldesi olan yalova-çınarcık da yazlıklara bakın. çınarcık istanbul'un zenginleri veya araplar ya da turistler orada yazlık yaptırıp çınarcığı marmaranın bodrum'u yapmadı. istanbul da çalışan işçi memur aileler yaptı. işçi memur emekli olunca kıdem tazminatıyla yazlık yaptırıp emekli maaşıyla oturup yaşadı çınarcık da yaşadı.
şimdi sen emekli olunca maaşınla yaz gelince tatili bırak köyüne gidemiyorsun.
bir tane sığır mı koyun mu desem ne desem bilemedim ki; hayvanlara hakaret etmek istemem, böyle bir akrabam var.
mümkün olduğu kadar konuşmuyor muhabbet etmiyorum, bayram cenaze düğün vb zorunlu haller dışında görmek istemiyorum-görmüyorum da...
rahmetli babasının 5 katlı çift daire binasında babasının evinde oturuyor.
daha önce de yazmıştım galiba ama yine anlatayım.
bu sığırımsı koyunumsu yaratık (şeklen insan) ülkenin çağ atladığını geliştiğini büyüdüğünü şu an milletin durumu eskiden daha iyi, eskiden fakirlik yokluk vardı diye anlatıyordu. benden de 15 yaş küçük bu sırada.
dayanamadım, ona "senin baban baraj da (dsi-devlet su işleri) bekçiydi. dişinden tırnağından artırdı, gecekondu aldı parça parça bu binayı yaptı. 5 çocuk yetiştirdi, okuttu, evlendirdi, sadece kendisi çalıştı, sizlere başınızı sokacağınız ev-bina bıraktı.
şu an sen demir çelik işi yapan bir firmada getir-götür-şoförlük yapıyorsun. babanın evinde oturuyorsun. kira derdin yok ve bir daireden de kira parası alıyorsun ve maaşın da var.
baban sadece kendi maaşıyla 5 çocuğa bakıp 5 katlı çift daire bina bıraktığına göre sen de anlattığın bu gelişme bolluk refaha göre babandan daha iyisini yap ve maaşınla 10 katlı bina yap evlatlarına bırak.
sen ne konuşuyorsun ya?
babanın evinde oturmasan babanın bıraktığı evden kira parası almasan başka eve çıksan baban sana ev bina bırakmamış olsa evin kirasını öderken zorlanırsın cahil" dedim.
bunu herhangi bir parti taraftarı için anlatmıyorum. bugün akp yarın chp veya iyi parti ya da hdp hangi parti iktidara gelirse gelsin insanlar cahilliği açlığı yokluğu eğitimsizliği ile övünüyor olacak.
düşünün ya...
insanlar yardım alıyor ama bu insanlar aldığı yardımla övünüyor.
yardım almayanlar yardımı verenler de insanlar bu kadar yardım ediliyor diye övünüyor.
bu utanılacak duruma övünen halk, ya kardeşim hep derim "öğrencilik yıllarımda yoldan izmarit alıp içtim. yarısı içilmiş sigara bulunca bunu atan insana içimden teşekkür ettim ama kimseden sigara istemedim. ailesiyle kalan arkadaşlar evine çağırdığında karnım aç olsa bile yemek saatinde evlerine gitmedim."
oysa şu an promosyon bedava diye bir şey dağıtılsa insanlar sinek gibi üşüşüyor. evinde ihtiyacı olmasa bile...
bu insanlar oy kullanıyor, bedavacılık, onun bunun sırtından geçinme, görgüsüzlük içinde insanlar.
evinde otur 10 lira deseler çalışıp 5 lira almayı tercih edecek insanların olmaması bu ülkenin en büyük sorunu.
bunun için siyasetçi idarecileri eleştirmek haksızlık. her kişi kendisi gibi gördüğü kişiye oy atar, arkadaşlık eder, evlenir, konuşur, onun yanında olur.