--spoiler--
"ulan filmlerde hep arabanın arkasından ateş açılır, bi kere mi tutturamaz insan hedefi." şeklindeki inancımı sarsan tek film olmuştur.
--spoiler--
1974 tarihli bir roman polanski klasiği.kara filmin en ilginç örneklerinden biri olan filmde kırılgan ve naif dedektif jake gittes rolünde jack nicholson , babasının kendisine yaşattığı büyük dramın kurbanı Evelyn Cross Mulwray rolünde faye dunaway ve sapık baba noah cross rolünde ise john huston muhteşemdirler.yönetmenin kendi yaşamındaki trajedilerin filmin temasında etkin olduğu çok belirgindir.sıkıntı, kuşku, belirsizlik ve başarısızlık bu filmin ana karakterlerinin kaderidir.baştan sona varolan hüzün ise film bittikten sonra bile seyredenin kalbine yerleşir.
yine bir uykusuzluk seansında gece gece atv'de denk gelip tekrar izlediğim roman polanski filmi. en iyi film, yönetmen, aktör, aktris dahil 11 dalda oscar'a aday olmuş ve ancak en iyi senaryo oscar'ını alabilmiştir. ağır tempoludur fakat hiç sıkmaz. aksine insanı daha bir içine alır. bonnie and clyde'da aşık olduğum faye dunaway'e bu defa şefkat beslememe neden olmuştur ayrıca. filmin bir diğer çarpıcı yanı ise jack nicholson'ın karşı koyulamaz cazibesidir. hani filmde hiç kadın olmasa, bu defa bir erkek yatağa atar bu adamı. o derece çekicidir. yo hayır beni çekmedi. lan bak inan ki...
alakalı olarak: (bkz: ensest)
izlerken sıkılmadığım filmlerden biriydi. Ancak bana nedense finali biraz basit geldi, o yüzden hayal kırıklığına uğradım açıkçası. Bir kere film senaryo olarak marjinal bir döngüye sahip. En az 2-3 kere seyirci suçlular arasında git-gel yaşayabiliyor. Bu da konunun son ana kadar ayakta kalmasını sağlamış. Çok ufak detayları serpiştirmişler.. Dikkatli izleyicilerin hayranlığını kazanabilir bu yönüyle. Bir de şöyle birşey var.. Sürekli 'Çin Mahallesi' lafı geçtiği için insan orada ne olup bittiğini merak ediyor. Senaryoyu bağlama şekilleri de o derece güzeldi. Gel gelelim benim açımdan final fazlasıyla basit geldi ve beklentimin çok altındaydı. Belki de böyle mystery bir yapım da sürpriz bir son beklediğimden oldu bilemiyorum. Atmosfer bakımından da gayet tatmin ediciydi. Baraj üzerinden gidilince hayli gerilimli sahne mevcuttu. Özellikle portakal bahçesi sahnesi bir hayli beğenimi kazandı.
Oyunculardan bahsetmek istiyorum biraz. Jack Nicholson bu tür rollere çok yatkın biri. Örnek bir aktörün vereceği heyecanın 2 kat daha fazlasını alıyorum gizemli ve gerilim dolu filmlerinde. Çünkü gerçekten adamın tipi psycho bir kere. Her an bir canavar çıkacakmış hissi var. Bu filmde de cool ve hayli araştırmacı bir karakter. Güldürdüğü yerleri sıkça mevcuttu.
Beni tatmin eden bir final sahnesi olsaydı çok daha iyi olabilirdi.
Filmin sonunda kötüler kazanıyor. Tamam noir film de çok yetersiz.. polanskinin bu denemesi çok da başarılı olmuş sayılmaz.
Eğer bitene dek ömrünüzden ömür gitmesini, zayıf kurgusuyla her saniye beyninizin acımasını istiyorsanız izleyin.
Açıkça söylemek gerekirse roman polanski bu yapımda işin altından kalkamamış ama film yine de kült olabilmiş.
Bu da sanırım nicholsonun oyunculuk performansından olsa gerek.
Şüphesiz bu senaryo alfred hithcock gibi bir dehanın elinde çok daha iyi işlenirdi. Bir düşünün bir hayal edin.
ağır ilerleyen polanski filmi. tüm amacı bir olayı aydınlatmak olan dedektif j.j.gittes amacına ulaşır mı, ulaşmaz mı bilinmez pek. finalin beklenmedik ve muğlak yapısı yaratıcı. kurgusunun giriftliği ile insan yaşamının kompleks yapısı arasında analoji kurarak ilerleyen ve genel olarak nev-i şahsına münhasır film. yine de biraz fazla büyütülmüş gibi. bu arada hakkını yemeyelim, duyduğum en güzel final cümlesine sahiptir. bir de sinema televizyon bölümlerinde işlenen bir filmmiş kendisi. (bkz: film noir)
jack nicholson'ın oynadığı en iyi filmlerden biridir. 1974 yapımı film yanlış değilsem. şu an piyasada yer alan polisiye filmlere bin basar. bence en yakın bir yerde alın ve izlyin filmi. özellikle son sahneyi gözden kaçırmamanızı isterim.