şişeden bir yudum alınacak talisker, koyu kestane mobilyalar, batan güneş, sandalyenin arkasına bırakılmış siyah bir kravat, kısa tüylü bir iran halısının üzerine giyinikçe uzanıp boğazdan geçen gemilere bakarak uykuya dalmak için yazdığı bir eseri vardır. almost blue da derler.
"Böyle başka geceler de olacak,
Ve burada yeni biriyle duracağım,
Başka şarkılar da olacak, başka güz, başka ilkbahar,
Fakat asla senin gibi biri olmayacak."
insanın kulağına fısıldanan aşk sözcükleri kadar etkili,
sıcak şarap ve sigara eşliğinde sizi derin düşüncelerden ziyade o anki durumun tatlılığıyla gülümsetebilecek,
jazz ın en önemli trompet çalarlarından,
yakışıklılığı dillere destan olmuş,
avrupada uyuşturucuyu bıraktıktan sonra müthiş bir dönüş yapmış olan,
ve yine avrupada otelin penceresinden düşerek vefat eden,
haz verici adam.
bu dünyaya gelmiş en güzel şey. sesi su gibi akar, gider... bir kavgada dişleri dökülmüştür ayrıca. hayatı değme rock yıldızlarına taş çıkaracak derecede iniş çıkışlarla doludur. trompeti olmasa bir meslek liseliden hiçbir farkı yok.
Maurice André, Armando Ghitalla dan sonra yasamış olsada her ikisinden de yakışıklı ve Tutankamon u mezarından uyandıracak kadar duygusal caz müzigin ölümsüzlerinden.
çaldığı her eserde biraz hüzün, biraz duygu, biraz aşk kokan, trompeti sadece çalmakla kalmayıp onu dinleyenlere yaşatan yegane sanatçıdır kendisi.
autumn in ny & embraceable you şarkısındaki duygu yoğunluğu ve aşkın büyüsü her notasında hissedilmektedir. miles davis ne kadar teknik ve karmaşık çalıyorsa chet baker ise tam aksine duygularıyla çalmaktadır.
her yorumu beni farklı duygulara yönlendiren caz dünyasının en karizmatik insanlarından biri. mekanı cennet olsun.
ismini sol frame'de görünce bir kere daha kalp atışlarımın hızlanmasına sebep olan insandır. jazz dünyasının şüphesiz en iyi beyaz adamıdır. beyazlar jazz yapamaz diyenlere caz yapmayın lan demiştir trompeti ile. chet baker'sız geceler kuru gecelerdir.
hakkında sayfalar yazdığım ama o sayfaları kaybettiğim güzide sanatçıdır. hayatı, kişiliği ile yaptığı müziği o kadar zıt ki, bir insan bunu nasıl yapar diye hayretler içinde bırakır. belki de günümüzde melankoliyi kuul görünme tasasından öteye götürmeyen sanatçılara en büyük cevap chet baker'dır. sanatında yaşattığını yaşamak zorunda olmayan sanatçı. metalin tanrı sesli adamı mikael akerfeldt ya da robert plant ise, jazz'ın ki de chet baker'dır. alır götürür, daha da getirmez.