"silahlı kuvvetler "laikliğimizi" mi korumaya karar vermiştir?
bizi, 1971 ve 1980 cuntalarının kontrolünde yaratılan "zorunlu din dersi, imam-hatip okullarının örgün orta öğretim içerisine alınması, sola karşı türk-islam sentezi adı altında orta sınıf milliyetçiliği ile gericiliğinin harekete geçirilmesi" projelerinin sahibi ve uygulayıcısı olan milli güvenlik kurullarından ve yüksek rütbeli askeri yönetici elitten de koruyabilecek midir?
tek bir dinin tek bir mezhebini "devlet dini" haline getirerek diyanet işleri başkanlığı'nda örgütlenmiş onbinlerce "devlet memuru" eliyle dini siyasete alet eden, askeri cuntaları meşrulaştırmak için üniformalarıyla çıktıkları meydan mitinglerinde "ayet" okuyan gelenekten de koruyabilecek midir?
silahlı kuvvetler "bağımsızlığımızı" mı korumaya karar vermiştir?
amerikan emperyalizmi ve nato ile "işbirliği" adı altıda imzalanan yüzlerce askeri bağımlılık belgesinden, "dost ve kardeş" amerikan üslerinden, savaş tezkereleriyle peşine takılıp dönem komutanlıkları üstlendiğimiz uluslararası işgal ordularından, uluslararası para fonu'ndan, dünya bankası'ndan, müşterisi olduğu uluslararası silah tekellerinden de koruyabilecek midir?
silahlı kuvvetler "demokrasimizi" mi korumaya karar vermiştir?
son 50 yılda; 60'da, 71'de, 80'de, 97'de ve 2007'de yönetimlere silahla el koyan veya el koyma tehdidi ile parlamentoları dağıtıp demokrasiyi çalışamaz hale getirenlerden de koruyabilecek midir?
silahlı kuvvetler "türklüğümüzü" mü korumaya karar vermiştir?
türkiye cumhuriyeti vatandaşlarını, tck'nun 216. maddesini açıkça ihlal ederek, birbirinin düşmanı olarak ilan edenlerden de koruyacak mıdır?
silahlı kuvvetlerin bizi "korumaya" talip olduğu açıktır.
mevcut parlamento çoğunluğundan, siyasal iktidardan, kadrolaşmış bürokrasiden bu yolla ne kadar korunabileceğimiz tartışmalıdır.
ancak, bizi bizden, yani günlük ortalama iki dolar ile yaşam mücadelesi sürdürdüğü için; sağlığa, adalete, eğitime erişimi imkansızlaştırıldığı için; farklı dinden - mezhepten, etnik kökenden, ırktan geldiği öne sürülerek itilip kakıldığı, katledildiği için; sendikalanıp işten atıldığı, sürüldüğü için, siyasetle ilgisinden, yazdığından çizdiğinden cezaevinde bulunduğu için "ne mutlu" olamayan içimizdeki "kalıcı düşmanlardan koruyacağını" şüpheye yer vermeyecek ölçüde anlamış bulunuyoruz.
parlamento kendi itibarsızlığının ve sahte demokrasi geleneğinin, akp kendi gericiliğinin ve sermaye siyasetinin, chp yeni ve dehşet verici sağcılığının
esareti altındayken; siyasal partilerin ve medyanın kulağı silahlı kuvvetlerin andıçlarına eğilmişken, birbirleri ile çelişkilerini askeri bir darbeye havale eden sermaye kanatları karşısında artık temel ihtiyacımız, bizi "koruyuculardan" kimin koruyabileceğini öğrenmektir.
zor tehdidi ile yasama (tck 309, 311) ve yargıya (tck 277, 288) yapılan müdahale ve halkın birbirine düşmanlaştırılması (tck 216) girişimi, adli-idari kovuşturma konusu yapılmalıdır. mevcut siyasal çürüme ve meşruiyet bunalımı nedeniyle bunun başarılamayacağı açık gerçeği karşısında ise, siyasal alanı bu derecede itibarsızlaştırarak sermayenin orta oyununa dönüştüren tüm siyasal kurum ve kurulların geleceği tartışma konusu edilmelidir."
çağdaş hukukçular derneği