tüm iyi şairler gibi acı içinde yaşamış ve ölmüş fransız kişi. bir nevi fransızca misyoneridir. çünkü şiirlerinin çevirileri okundukça aslı merak edilir, fransızca öğrenmeye iter, teşvik eder.
-söyle, anlaşılmaz adam, kimi seversin en çok, ananı mı, babanı mı, bacını mı, yoksa kardeşini mi?
+ne anam, ne de babam var, ne bacım, ne de kardeşim.
-dostlarını mı?
+anlamına bugüne kadar yabancı kaldığım bir söz kullandınız.
-yurdunu mu?
+hangi enlemdedir, bilmem.
-güzelliği mi?
+tanrısal ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz.
-altını mı?
+siz tanrı'ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin beslerim.
-peki, neyi seversin öyleyse sen, olağanüstü yabancı?
+bulutları severim... işte şu... şu geçip giden bulutları ... eşsiz bulutları!
albatros şiiri, bilhassa bu şiirin son iki dizesi aklıma kazanmış şairdir.
exilé sur le sol au milieu des huées,
ses ailes de géant l'empechent de marcher.
meali:
yuhalamalar arasında dünyaya sürülen,
devasa kanatlarıdır, rahatça yürümesini engelleyen.
(bkz: lanetlenmiş kadınlar) şiiriyle beni öldüren,ve ardından dirilten fransızların gururu olan,serbest şiirin babası şair. şiirlerinde bir derinlik sezersiniz,herkes okuyamaz. lütfen çocukların ulaşamayacakları yerde saklayınız. buhrandan kurtulmak istiyorsanız lütfen okuyun. bu bir ricadır.
sürrealistler Baudelaire'i öncülerinden sayarlar. breton sürrealizmin birinci manifestosunda baudelaire'den söz eder, scénes parisiennes ve poémes en prose adlı eserlerini diğerlerinden üstün tutar. gününün yozlaşmış toplumundan tiksinişi sürrealistler tarafından sevilmesini sağlamıştır.
ey dalga dalga omza kadar uzanan yele!
ey bukleler! ihmalle yüklü güzel kokular!
bu akşam loş odamı bu saçlarda uyuyan
hatıralarla -ne haz! ne gaşy!- doldurmak için
onları havada bir mendil gibi sallasam!
gevşeklik veren asya ve yakıcı afrika,
bütün bir uzak alem, kayıp, nerdeyse ölmüş,
ey kokular ormanı, yaşar derinliğinde!
müzik üstünde başka ruhlar yüzdüğü gibi
benim ruhum da yüzer senin kokun üstünde.
gideceğim öz dolu ağacın ve insanın
iklim sıcaklığıyla baygın yattığı yere;
beni alıp götüren dalga olun, ey saçlar!
ey abanoz denizi,sende göz kamaştıran
bir yelken, kürek, alev ve direk rüyası var:
ses dolu bir liman ki orda durmadan içer
ruhum bol bol kokuyu,güneşi ve renkleri;
yaldız,hare içinde kayıp giden gemiler
ebedi sıcaklıkla pırıldayan bir göğü
kucaklamaya geniş kollarını açarlar.
sarhoşluğun aşıkı başımı daldırayım
bu siyah ummana ki öbür ummandan derin;
ve benim sallatıyla okşanan ince ruhum
yeniden bulsun sizi, ey verimli tembellik,
sonsuz sallanışları gül kokan işsizliğin!
sümbül saçlar, gerilmiş karanlıklar bayrağı,
bana veriyorsunuz çepçevre mavi göğü;
boğumlu örgünüzün tüylü kıyılarında
sıcakça mest olurum birbirine karışık
hindistan cevizi, mis, katarn kokulariyle
uzun zaman! boyuna! elim senin o ağır
yelene, yakut, inci, safir ekecek;
ta ki arzuma asla duygusuz kalmayasın
sen,rüyaya daldığım bir vaha,hatıranın
şarabını içtiğim bir testi değil misin?
avangard sanat ve edebiyatın çekirdeğini oluşturan şair, yazar, eleştirmen, modern estetikçi.
" estetik modernite ruhu ve adabının hatları Baudelaire' le netleşti. " j. brahams
"-uçuruma düşelim, cennete veya cehenneme, ne fark eder?"
düşüyoruz. zamanla, insanlarla, yaşantılarla. biryerlere düşüyoruz. o uçurumun dibindeki kuyuya. ne olacağımız, ne yapacağımız hiç belli olmayan gelecek adı verdiğimiz kuyunun içerisine...
"acıdır gezilerden çıkardığımız bilgi!
o küçük, yavan yeryüzünün bugün de dün de
yarın da ve her zaman, biziz bize gösterdiği:
bir korku yeşilliği bir sıkıntı çölünde."
yeryüzü hep aynı kuru gerçeklik düzeyinde seyretmektedir, ucuzluk abidelerinin savaşlarını izlediğimiz... onun gibileri "görür" bu rezilliği. ne kadar yükselir/incelirse ruhları, o kadar düşer güçleri...
çok bile yaşamıştır...
bilerek az yazıp az eser vermiştir, bencil olup insanları sevmediği için 'düşünce' yi çok daha ilerilere taşımadan içinde bıraktı.sartre a göre birçok açıdan insanların 'en' i dir.
şiirlerinin yanında şiirsel ahenk ve ritmin hissedildiği, manzum düzyazının en güzel örneklerinden 'paris sıkıntısı'adlı kitabı da çok güzeldir.
''ruh ne denli hırslı, ne denli inceyse, düşler de gerçekleşebilecek olandan o denli uzaklaşır. her insan kendine yetecek ölçüde afyon taşır içinde, durmamacasına yenilenen bir afyon.''
yolculuğa çağrı- paris sıkıntısı
''kalabalık, yalnızlık: etkin ve verimli ozanın birbirleriyle kolayca değiştirebileceği eşit deyimler. yalnızlığını kalabalıkla doldurmasını bilmeyen kişi telaşlı bir kalabalık içinde yalnız olmasını da bilemez.''
'' yalnız ve düşünceli gezgin karşısına çıkan tüm uğraşları, tüm sevinçleri, tüm yoksunlukları kendininmiş gibi benimser.''
kalabalıklar- paris sıkıntısı
''zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.''
sarhoş olun- paris sıkıntısı
''kimi kadınlar vardır, yenme ve tatlarını çıkarma isteği verirler insana; oysa bu, bakışlarının altında ağır ağır ölme isteği veriyor.''
"anlattığım bütün kötülükler benden bilindi" diyen bakma gücünü yitirmemiş insandır.
kendinin olmadığı yerde daha mutlu olacağını düşünmesi yönüyle düşündürücüdür çünkü çoğu insan kendinden memnun değildir ama kendinin olmayacağı yeri ve o yerde yaşayacağı mutluluğu onun gibi tahayyül edemez.
eserlerinin konusunu oluşturan bohem duygusunu yaşadığı bohema ötesindeki hayat tarzından konu edinen usta bir yazar. cahit sıtkı tarancı ve üstat ahmet hamdi tanpınarı etkileyerek sembolist akımı adına eserler vermesini sağlayan fransız yazar.