çok okunmak, az hatırlanmak demektir. kelimelerin kendi hizalarını kendilerinin bulması, insanların şaşkınlıkla karışık bir parçalarını yazılanlarda/girişlerde bulması demektir.
yazdığım en doğru entry buydu ve bu entry yüzünden bütün hayatım yalana battı. oysa saçaklardan dökülen bir yağmur damlasının, gelip geçtiği şu yollarda, ben eski bir traktördüm buram buram köy kokan. o köyde yaşayan yemyeşil ceviz ağacıydım. sen dallarıma konan benden, ceviz değil şefkat bekleyen bir serçe.
ama benimde sana ihtiyacım vardı elbet. bir çocuğun annesine ihtiyacı olduğu gibi sana ihtiyacım vardı. ve sen gittin. tıpkı, sabahları sürüsüyle birlikte giden çoban köpekleri gibi. ama onlar akşamları geri dönecekler . sen gelmeyeceksin. yüreğim, yanıyor ve ben seni, o ceviz ağacı gibi mağrur bekleyeceğim.
aşkın karanlık ve derin sularında çırılçıplak yıkanıp, ıslanan postunu şömine karşısında ve kırmızı şarap eşliğinde sevgilisinin kadife teninin hizmetine sunan, aşkın uslanmaz çocuğu, zargana.
içine enrtylerimi akıttığım zaman, çocuksu yüzünle sevişirdim çılgınca, her başlık açışımda seni yudumlarken jilet kesiklerinin içinde ebenin damını görürdüm.
sözlükte görülebilecen en iğrenç şey. bugün öyle bi başlığa denk gelip bi entry girdim. üzerime sanki kovalarla çöp dökmüşler gibi hissediyorum hala. teyze. evet.
senin de beni sevmeni isterim ama, sevmesen de olur. sevme... ben sürünürüm sensiz. seviyorum seni ama bil. bil ama sen sevme beni sorun yok. sorun dediğin nedir ki... başkalarının sevdiği gibi sevmiyorum seni ama. hakkıyla seviyorum seni. acı çekmeliyim, daha çok acı...