3-5 sene eveline kadar coşkun sucukla bir tuttuğum, -hani fıstıklı kebap olurya bu da o hesap- fakat öğrendiğimde hiç te coşkuna benzmediğini öğrendiğim nadide yiyecek. sucukların yüz akı.
Ceviz (ince kabuk1u)
Üzüm şırası
Pekmez toprağı (şıra için)
Nişasta
Taze toplanmış cevizlerin içleri çıkarılır ve bir ipe iğne yardımıyla dizilir. Tavan aralarında
veya mümkünse bahçelerde kurulacak çevkenlerle ipe asılarak kurumaya bırakılır. Üzüm şırası hazırlanır. Şıranın durulması için bir müddet beklenir tortusuna karışmadan
süzülerek leğene alınır. Şıranın bulunduğu leğen ocağa oturtulur ve kaynaması beklenir. Önceden nişasta bir kapta soğuk Üzüm şırası ile ezilmiş ve sulandırılmış olarak hazırlanır.
Kaynara çıkan şıraya ezilmiş nişasta azar azar ve karıştırılarak ilave edilir. Yumuşak pelte kıvamına gelinceye kadar pişirilir. Leğen ocaktan alınmaz, altının fazla ateşi kenara çekilir.iplere dizilmiş cevizler yuvarlanarak şıraya bastırılır. Cevizlerin etrafı tamamen kaplanır, iplere çengellerle sırayla takılır. Akan damlalar azalınca ilk takılandan başlamak üzere tekrar şıraya bastırılır ve asılır. Bu işlem üç defa tekrarlanır.iyice kuruduktan sonra cevizler iplerden alınır ve çevreleri nişasta ile kaplanır. Kutulara konularak saklanır. Tarhananın yanı sıra badem, ceviz ve dut kurusu ile ikram edilir. *
iş arkadaşımın aldığı birkaç ytl lik cevizli sucuk yemesi sonucu ağzında birkaç bin ytl lik hasar oluşturan yiyecektir.
zira ısırması sonucu üst diş takımı sucuğa yapışmış ancak diş takımının yerinden çıkması sonucu ağzından ayrılabilmiştir. yerken dikkatli olunması lazımdır. malum
1960 yılında, erciş'te maviköşe bakkaliyesi'nde, bir çocuğun 25 kuruşa aldığıyla doyabildiğinin anlatıldığı tatlı nesne;
o dönemde, o diyarda, filesini eve taşırken cevizli sucuk kemirmenin, yükünü hafiflettiğine inanan çocuklar yaşardı, bunlardan biri geçende bir baktı ki, bu diyarda bu zamanda da böyle çocuklar var. ne güzel, dedi kendine kendine, eskinin çocuğu şimdinin büyüğü olan insan, sanki zamanı elinin, dilinin ucunda hisseti gibi; sanki çocuklar aynıydı, sucuklar aynıydı, sanki zaman durmuştu; oysa ayın arka yüzü diyordu ki, sucuklar ve çocuklar zamanın durduğunun değil, zamanın kendisinin işaretidir, zamanın geçtiğinin. eskinin çocuğu birden anladı bunu, gerçeği fısıldayıverdi bugünün büyüğüne; büyük birden hüzünlendi... zamanın eşek şakasına meğerse hazır değilmiş... akşam hüzün olur, gece upuzun, yarınlar çabuk gelir artık bugünün büyüklerine. oysa dünün çocukları, aha, işte orada! ellerini uzatsan değecek ellerine... iki el birbirine değende, tanımlar değişir, yeniden adı koyulur yaşamın; edepli zamanlardan, edebi zamanlara geçiliverir. eller ürperir... gönüller özler cevizli sucuğu yeniden.