bir yer arayan. sadece bir yer. beyninde birbirleri ile hep küs olan duygu ve düşünceleri yakalarından tutup teker teker içeri atmayı hayal ettiği bir yer arayan bünyedir.
bulduğum gün seni haberdar edeceğim ama sen orada olur musun sen bile bilemezsin.
kendi hücresini beynind yaratıp, keskin düşüncelerinden yaptığı tesbihle adam boğan ve sağ lobundan sol lobuna attığı voltaların çıkardığı yankıları entry olarak giren yazar.
karanlığına bir tekme at artık..
mavi sular üzerinde
beyaz bir tekne
gibi şiirler seven adama noldu!
mutluluğu yanlış yerlerde, zirvelerde arayan yazar.
unutma seni ailen bir çocukları olsun diye dünyaya getirdi. çamurun dibindeki parlaklığa, dağın tepesindeki baykuş yuvalarına dalasın diye değil.
gerçi bilemezdi annen dünyanın sonunu doğurduğunu ve sırf can sıkıntısından jazz plaklarıyla şahdamarın üzerinde slalomlar yapabilecek bir çocuk olacağını. sırf yalnızsın bir benzerin yok diye altı milyar insanı uzaya gönderip her iki yarımkürenin sahibi olmayı planladığını da bilemezdi sana her sabah koşarak süt alan baban.
unutma!
sen bir hiçsin!
ayazın kemiklerini kırdığı her hangi bir akşamda saçına karlar yağıyordu. gözlerindeki masumiyet hayata ne kadar saf baktığının göstergesiydi. kendi kendine düşündü: ebediyet dedi. ve sustu. içeriye girdiğinde aynanın karşısında saçlarına baktı. kafasını havluyla sildiğinde o beyazlıkların hala kar olduğunu sanıyordu. ama yanıldı. ve, geç anladı. belki de onlar, asiliğinin, hayata olan siteminin ruhundan saçlarına yansıtan ihtiyar delikanlanın hazin sonuydu.
ne zamandır görüşemediğim yazar. bazı zirvelerde katılımcı listesinde adını görüp sevinmişimdir ancak bu sevincim kursağımda kalmıştır. en yakın zamanda görüşmek dileğiyle.
kar tanelerinin o eşsiz gösterisinde hayat denilen sahte tiyatroya oyuncu olarak alınmıştı. ilk rolü gözlerini açmak ve ağlamaktı. ilk rolünü kusursuzca oynadı. sonraki rolü mutlu taklidi yapmaktı. becerdi becermesine ama gerçek mutluluğun nerelerde hapis hayatı yaşadığını biliyordu.
mutluluk şarkılarda, şiirlerde, romanlarda ve siyah beyaz filmlerdeydi. şarkılar besteledi. şiirler yazdı. roman karakterlerinin ismini isim olarak seçti kendine. siyah beyaz filmler izledi. doydu hayata.
ve sıra gelmişti son bitiş sahnesine. rolünü kavrayamamıştı. beceremezdi ölümü. onun için ; ölene kadar ölümsüzüm dedi.
sahipsiz, sokağa bırakılmış yavru bir kedinin masum bakışları gibiydi, ama isyanda, aşkta, hayal kırıklıkları da vardı bu bakışlarda. ölene kadar unutamayacağı duyguydu bu duyguydu. bahar mevsiminin kendini gösterdiği zamanlarda karın altından çıkan kardelen gibiydi. cesurdu, ölüm kelimesinin anlamı yoktu onun masum yüreğinde. haykırdığı, hıçkırarak ağladığı uğruna dünyaları feda edebileceği dostu vardı. bu dost duyguydu, duyguluydu, hep onunlaydı. onsuz bir dakika bile geçiremezdi. aşk'tı bu. ama o da aldanmıştı bu dünyanın sahteliğine bilmiyordu babanın oğluna güvenmediğini. uçurumun kenarında buldu. sisli, buğulu ölümün kokularının hissedildiği bir akşamda. ölmek istiyordu ve ölmek için acı bir gün diyordu. onu ölüme de hayata da bağlayan dostu aşk'tı
yazar olan yazar..sozlugun boyle bir bunyeye sahip olmasi sevindiricidir. benden yazar olmaz dan sonra bir de cennetten kovulan la sozluge imla dersleri verilmesini teklif ediyorum..*
herkes bir kenarda oturmuş zevksiz tiyatromuzun calışmasını izliyordu. bir adam kafasında beresi, üstünde zero yazan tişörtü, altında yırtık converse ayakkabıları ile tiyatro sahnesinin sağ köşesine oturmuş bekliyordu. herkes o'nu izliyordu. çünkü; hareketsizce durup başını öne eğmiş bekliyordu. siyah beresini cıkardı. siyah uzun saçları arasından yüzünü göremiyorduk. bir anda ellerini havaya kaldırdı. 'insanlıkkkkkkkk' diye bağırdı. bütün tiyatro onun sesiyle yankılanmıştı. o an uyuyan ne varsa kalkmıştı artık uykusundan. herkes o'nu izliyordu. tiyatro o gün gercektende istediği coşkuya ulaşmıştı. oyunculuk buydu. tam senaryoda yazan yerin üstüne söylenebilecek tek söz bu olurdu.
sözlüğün okunabiliritesi * :) yüksek yazarlardan... şimdi efendim biz bunla aynı şehirdeyiz, zamanın birinde dedim ki; "ulan * cenneten kovulan gel burada bi zirve yapalım" bu da bana yamulmuyorsam "2-3 kişiyiz nasıl zirve yapalım" tadında bir şey söylemişti... gel zaman git zaman dedim ben buna "hocam bi görüşelim yav" bu da "eyvallah" dedi... neyse bu beni ziyarete falan gelecek... ben tuttum antalya'ya gittim, bu da tutmuş o gün çıkmış gelmiş demiş "paleface nerede" olmadığımı söylediklerinde dönmüş gitmiş... ertesi gün "x bey seni şu devamlı girdiğin siteden tanıyan biri geldi" dedim; "aha cennetten kovulan" adam allah'ın gücüne gidecek öyle bir hareket yapmış ki cennetten kovulmasına vesile olacak, adam duruyor duruyor, tam izin günümde hem de kilometrelerce uzaktayken geliyor... dedim bu harbiden haketmiş kovulmayı... :) ayrıca günün anlam ve önemine binayen kutlu olsun diyorum ayrıca...