Hızlı yaşadık biz hayatı. Sulardan atlayıp köprülerden geçtik. Şarkı isimlerini isim olarak seçmek istedik. Vazgeçtik. Kitaplar okuduk yıllarca. Hepsinin sonu aynı olduğunda kendimiz yazdık hikayemizi. Hayaller kurduk. Bir hikayeyle bizde salya sümük ağladık. Hiçbirisini inandırıcı gelmedi bize. Ne zaman ki hayatın içine girdik. "Hepsi gerçek" dedik.
"Yazılan kitaplar, çalınan şarkılar, çekilen filmler. Hepsi gerçek." Yalanı aradık bu kez. "Yalan ne?" diye sorduk körpe beyinlerimizi yorarken. Fazla zorlanmadık yalanı bulmakta. Gözlerimizi açmamız yetti. Embriyo olarak kalmak için neler verebileceğimizi düşündük. "Neler verebilirim?" sorusunun cevabı kısa oldu:
"Her şey!"
Her şeyin ne olduğu merak ettiğimizde yalan çıktı önümüze. işte o zaman oturup bekledik. Birbirimize bildiğimiz her şeyi anlatmaya başladık. Her şeyi. Yani yalanı. Bir dünya kurduk kendimizce. Aslında o dünya hep vardı. Biz tekrar keşfettik. Atlantis'ten daha değerliydi. O dünyayı bulduğumuz gün biz yok olduk. Kayıbız şu an. Aranıyoruz!...
bir sebebi olmalı dünyaya gelişimin, ilk doğduğum an yüzümdeki şaşkınlık bu bilinmezliktendi. madem o yumuşacık, varlık ile yokluk arasındaki dünyadan, yaşam denilen geçişin ilk adımında bir nefes almışım, bu nefesin de bir anlamı olmalı.
sadece doğmak olamaz, sadece yaşamak ta, başka bir sebebi olmalı. o trenden inip bu otobüse binişimin, sevdiğim, sevmeye başladığım her şeye sırt çevirişim, hiçbir şeye alışmayıp hep yeni yerlere gitmeye çalışışım bu yüzden. arada durmak istediğimde kendime attığım tokatlar bu yüzden. bu arayışın bitmesinden korkuyorum, sever, benimser ve yerimden kıpırdamak istemezsem, aradığımı da unutabilirim. hep yarım yaşıyorum aşkı, ne zaman en doruk noktasında hissedilenler, ben yeniden yola koyuluyorum. bu yüzden sevdiklerimin hep aklında kalıyorum, bu yüzden aşkın tadı hiç azalmıyor. hiç bir şeyi tüketmiyorum, yarım yaşadığım için hayatımı da tüketmiyorum.
oysa bulana kadar devam etmeliyim, her bulduğum beni yeni bir yere götürmeli, bitmemecesine...
saatlerce bir kelebeğin uçuşunu izleyişim bu yüzden. kelebeğin 24 satlik ömründe kendi varoluşumun anlamını aradım. dalgaların aşındırıp şekillendirdiği kayalarda, çobanların patika yaptıkları ormanlarda, hayvanların barınak yaptıkları mağaralarda, her yerde aradım. rüzgarın sesinde, yağmur taneciklerinde, güneşin sarmalayışında, bir kuzunun sesinde, her yerde aradım, arıyorum.
bir fahişenin teninde, bir ayyaşın çarpık gülümseyişinde, kimsesiz bir çocuğun sevgi açlığında, bir annenin çaresizliğinde, bir aşığın uçarca yürüyen adımlarında... aradım arıyorum ve her birinde bir parçayı buluyor ama asla ulaşamıyor bütün kılamıyor ve vazgeçmiyorum.
aslında korkuyorum; bulmaktan, anlamaktan ve amaçsız kalmaktan, o yüzden hep arıyor birazını bulunca, almadan diğerine yöneliyorum.
cennet, uçsuz bucaksız, sonsuz bir güzellik ve mutluluktu.
uykular hep huzurlu ve derin, burnumda sürekli güzel bir koku ve kulağımda hoş bir melodi.
ama sürekli mutlu olmak isteyen kim, hep aydınlık, hep güzellik isteyen kim...
çirkinliklerin içinde olmazsa güzellik ne anlamı kalır ki? ne çarpıcılığı ne elde etmek için verilen uğraş olmazsa, ne cazibesi kalır ki...
kim istedi sonuna dek güzelliklerle mutluluklarla sarmalanmayı.
işte o yüzden kopardım ben o yasak elmayı ve adem o yüzden ısırdı olabildiğince iştahla..
ölümümü bile ben arayıp bulmalıyım, yoksa bana ait olmaz ki, aynı şekilde hayatım içinde sunulana razı olmadım. çirkinlikler, mutsuzluklar içinde dişimle tırnağımla ama ben kurmalıyım hayatı. sürünmeli, çamura bulanmalı, yerlerde inlemeliyim, ağzımda kendi kanımın tadıyla ayağa kalkmalı ve iki adım atmalıyım. bedenimde hissettiğim acılar yaşadığımın kanıtı olmalı.
ben gereken herşeye sahibim, istersem elmayı ısırır cenneti cehennem ederim, istersem yüksek bir dağın tepesinde hayatı tekrar cennet ederim.
duvarları ayna bildi zihinlerimiz. ve aynaları araf. geri dön diyorsun bana şimdi. neden gittin diye sormayıda yediremiyorsun suskunluk sandığın asaletine. ve ben sana diyorum ki; asalet gerekirse son nefeste bile susmak, gerekirse ilk nefeste ağlamamak, ve gerekmese bile gidip de geri dönmemek.
15 yaşıma bastığım gün pasta yerine elma suyu ve absolut eşlik ettiler kendimi bir evlattan bir cezalandırıcıya dönüşümüme.. bir de hayatımıza yeni giren sen, zero..cifr seni ilk gün istemedi. sonra da hiç alışamadı birbirimize kapılmamıza. oysa biz big bang'tik .. oysa bir meteordu kendi çukurunu yaratacak..
herkese bir bakışı var ölümün.. ölüm gelecek ve senin gözlerine de bakacak. bir ayıba son verir gibi olacak ölümün.. belirmesini görür gibi aynada ölü bir yüzün.. dinler gibi dudakalrı kapalı bir ağzı.. o derin kuyuya ineceğiz sessizce.. aklında tek soru olacak zero ; kuyu mu derindi ip mi kısaydı.. yaşadığımız hayat mı karanlık.. ve neredeydi bunca zaman ihtiyacımız olan aydınlık..
ergenliğimizin ilk günleriydi. yani annelerimizin süt içen evlatları olmaktan çıkıp zero , cifr ve ben' im ortaya çıkışımın ilk şaşaalı günleri. sanıyorduk ki hayat bir deney faresi. karnını yarıp görebiliriz içini. ve anlayabiliriz bütün sırlarını. bugün saçlarımıza erken düşen aklar anlatıyor bize sırrını hayatın; geçtiği her şeyi öpüyor zaman .. ve bir farenin karnında değil ne aşk ne sadakat..
hakan ikimizin de derilerimizin asaletinin farkında olmadığımız için bedenlerimizi ve hayatlarımızı heba ettiğimizi düşündü hep. gitti heba ettiklerimizi yazdı. anlayamadı; heba ettiği şey taptıkalrıydı. bir vahyi bir vasiyete dönüştürmekteki acizliği anlayamadı.. biz zero ve cifr' dik.. ikimizin de adlarının anlamı sıfır ' dı.. birimiz hayatın erime noktası, birimiz donma noktasıydık. hakan hep küçük kardeşimiz olarak kalabilirdi. o ise sıfırlığımızı kıskandı. bizi yüceltip yükseltip erimekten, donmaktan kurtarıp yanmaya yollamak istedi..
ağlarken çirkinleştiğini sanırım hiç bilemedin sen.. bütün kadınların bana aşık oldular onu da bilemedin.. ne sana ne kendime olan saygımdı nedeni hepsini reddedişimin.. yatağıma sokmadığım o kadınların arayışınaydı saygım. aramaya devam etmelerini istedim. biliyordum.. bir kere tenimdeki baharatla tanışınca aradıkları şeyi bulduklarını sanacaklardı. oysa onlara verebileceğim tek şey parça parça olma ihtimalleriydi..
sense bütün kadınlarımı istedin hep.. ne bana ne kendine ne de kadınlara saygın olmadı. bana dair hissettiğin şey korku ve hayranlık sanıyordun.. oysa tanrı' nın sadece benden bir tane yaratmış olmasını hazmedemiyordun..
uzun zaman sonra deliksiz bir uykunun koynuna girdiğim bir gece yakama yapışıp uyandırdın beni.. sandım ki yine bir yolculuk var.nereye diye sormak adetim olmadığı için neden diye de sormadım yolculuk yok dediğinde.. nedenlere ihtiyacımız olmadığını o dilenci öğretmişti bize; koltukaltlarından kavrayıp bacaksız bedenini karşı kaldırıma bıraktığımız akşamüstünde.. dost muyuz yoksa birbirimizi kemiren iki asalak mı anlamamıştık ne biz hayatımızdaki insanlar. ilk defa o bedeni kucakladığımızda aramızda saf bir bağ kuruldu sanırım. ilk defa aynı anda insanca birşey yaptık.. neyse, sormadım işte neden uyandırdın beni diye.. çünkü biliyordum sen soruyordun kendine; onbeş yıldır ilkdefa bana huzur verip böyle uyutan şey ne diye.. o akşam gözlerindeki soruya dudaklarımdaki suskunlukla cevap verdim. şimdi çözüldü dilim, söylüyorum; sen beni terk etmeden ben seni terketmeye o akşam karar vermiştim..
beni hep bir tanrısal hata olarak düşündüğünde seni anlamamıştım.. topluma, aileme, ve tanrıya faydalı bir insan olabileceğim inancımdan beni vicdanımı baltalayarak çekip aldığında anladım ki; bir hataya dönüşmemi sağlayan tanrı sendin. bense sana ilham veren okyanustum. yarattığın alemleri ben içinde savrulayım diye yarattın. ah zero; neden hiç çocuk olmayı denemedik ki!
çocukluğumuzu yalanlarla kurduk.. nasıl oldu da bütün bir hayatı yalana dönüştürdük.. aradan sızan incecik gerçekler nasıl oldu da bir tarikat kadar kalabalık ve içe dönük müritler verdi bize..artık beynim infilak etmek üzere. düşüncelerim korku dolu barut fıçılarına dönüştü.. cifr' i de alıp gideecğim buraalrdan. belki de annem körlüğünü unutabilir ellerinden tutarsam.. ben hayatımı, çocukluğumu, sensiz ve insan olduğum günleri geri istiyorum zero .. bu ihanet değil.. tanrı ' nın isteği..
evden kaçıp gittiğin o gece sabaha kadar düşündüm zero .. nereye toslayacaktık sonunda..yaşadıklarımızı yazmak ne kadar doğruydu.. okullu birer evlat olmak yerine birer sahte tanrı' ya dönüşmeyi ilk hangimiz düşündük? nasıl bu hale geldik.. nasıl geri dönebiliriz. bizi kim ne kurtarır zero ? isimlerimizi ne zaman hangi düşünceelrin sonucunda değiştirdik.. kim verdi adlarımızı bize..kim?
+ cennette uyku yokmuş olm
- Sittir lan, uykuyu napcan, huriler var orda
+ Doğru söylüyosun abi
- Sen malları * depola, diğer dünyada aq lan
+ abi sen harbiden nev-i şahsına münhasır bi kişiliksin
- Olm germe beni yoksa patlak olanla seni...
+ Peki abi.
kimsenin olmadığı bir evin duvarı gibiyim. dört bir yanımda sessizlik bazende soğukluk .ürküyorum ışıklar kapanınca bazende her açıldığında..sakin sokağımın stresli delisi yada çılgın bi semt'in ümitsiz bi şairi belkide yaşlılığın korkusunu atamamış biri. anlıyormusun bütün derdimi; aşkın en yoksul erkeğiyim ve de hiçbir umudu olmayan yanlız bir serseri...
buradan küçük kupleler okumak yerine bir an önce basıma geçsin de alıp elimizde sayfaları hissederek okuyalım dedigimiz kitap.
hadi hayırlısı.
buradan yayınevlerine sesleniyorum;
pişman olmayacaksınız. *