Anladığım hiçbir şeyi sevemedim ben. Tanrı'yı, hayatı, insanları, filmleri, şarkıları, kitapları;..Hiçbirini sevemedim. Bir aşkı anlayamadım. Belki de ondandır bunca uğraşım. Bunca mücadelem. Ve bunca çabalayışım. ilk sevişmemde canım yanmıştı benim. ilk öpücüğümde hüngür hüngür ağlamıştım. ilk seni seviyorum cümlesini duyduğum an öfkelenip bu kadar iyi olamazsın dedikten sonra bir tokat atmıştım kendime. Koşmuştum sahilde. ilk aşkım arkamdan bağırmıştı; nereye?; Donup kalmıştım sonra. Ellerimi dizlerime koyup öksürmüştüm. Nefesim açılsın diye deniz suyundan içmiştim. Tekrarlamıştı ilk aşkım; ;nereye? Tekrar koşmuştum. Soruları sevememiştim hiçbir zaman. Nefesim ritmine kavuştuğunda dönüp geri baktığımda hiç kimseyi görememiştim. Hayatların sonlarını gördüğüm an bu filmi önceden izlemiştim demiştim. Sonları değiştirmek için çabalamadım hiçbir zaman. Anladığım hiçbir şeyi sevemedim ben. Dostlarımı sevmemin tek nedeni; onları anlamamış olmam.
bir kitap düşünün sizi alıp götürecek,bir kitap düşünün ya ben bunu okuyamam ben daha değişik arıyorum,bir kitap düşünün siz yanlız kaldığınızda size destek olacak,bir kitap düşünün tüm kitapların anlatmak istediği,tüm insanların anlatmak istediği,bir kitap düşünün sevgiliniz yanındayken onun size sımsıkı sarıldığı,
bir kitap düşünün içinde 1000 tane kitabın olduğu.
ben artık ev , bar, cafe , iş muhabbetlerinde aynı şeyi duymak hep aynı şeylerin yaşanmasından bıktım.
uyumak istemiyorum.doyasıya yaşamak istiyorum.her saniye cok önemli
ama sadece uykum var.
bana yaşattığın her şey için teşekkürler. her şeye değer bence.
buradan küçük kupleler okumak yerine bir an önce basıma geçsin de alıp elimizde sayfaları hissederek okuyalım dedigimiz kitap.
hadi hayırlısı.
buradan yayınevlerine sesleniyorum;
pişman olmayacaksınız. *
bir sebebi olmalı dünyaya gelişimin, ilk doğduğum an yüzümdeki şaşkınlık bu bilinmezliktendi. madem o yumuşacık, varlık ile yokluk arasındaki dünyadan, yaşam denilen geçişin ilk adımında bir nefes almışım, bu nefesin de bir anlamı olmalı.
sadece doğmak olamaz, sadece yaşamak ta, başka bir sebebi olmalı. o trenden inip bu otobüse binişimin, sevdiğim, sevmeye başladığım her şeye sırt çevirişim, hiçbir şeye alışmayıp hep yeni yerlere gitmeye çalışışım bu yüzden. arada durmak istediğimde kendime attığım tokatlar bu yüzden. bu arayışın bitmesinden korkuyorum, sever, benimser ve yerimden kıpırdamak istemezsem, aradığımı da unutabilirim. hep yarım yaşıyorum aşkı, ne zaman en doruk noktasında hissedilenler, ben yeniden yola koyuluyorum. bu yüzden sevdiklerimin hep aklında kalıyorum, bu yüzden aşkın tadı hiç azalmıyor. hiç bir şeyi tüketmiyorum, yarım yaşadığım için hayatımı da tüketmiyorum.
oysa bulana kadar devam etmeliyim, her bulduğum beni yeni bir yere götürmeli, bitmemecesine...
saatlerce bir kelebeğin uçuşunu izleyişim bu yüzden. kelebeğin 24 satlik ömründe kendi varoluşumun anlamını aradım. dalgaların aşındırıp şekillendirdiği kayalarda, çobanların patika yaptıkları ormanlarda, hayvanların barınak yaptıkları mağaralarda, her yerde aradım. rüzgarın sesinde, yağmur taneciklerinde, güneşin sarmalayışında, bir kuzunun sesinde, her yerde aradım, arıyorum.
bir fahişenin teninde, bir ayyaşın çarpık gülümseyişinde, kimsesiz bir çocuğun sevgi açlığında, bir annenin çaresizliğinde, bir aşığın uçarca yürüyen adımlarında... aradım arıyorum ve her birinde bir parçayı buluyor ama asla ulaşamıyor bütün kılamıyor ve vazgeçmiyorum.
aslında korkuyorum; bulmaktan, anlamaktan ve amaçsız kalmaktan, o yüzden hep arıyor birazını bulunca, almadan diğerine yöneliyorum.
"sol elimin altındaki şarap şişesinin kendisine doğru çektiğinde korkmuyordum ondan. alt tarafı sağ şakağıma indirirdi şişeyi. alt tarafı ölürdüm. beklediğimi yapmadı. neyi beklediğimi dahi bilmiyordum. bir sandalye çekip masanın altından karşıma geçti. eskiden yaptığımız gibi yapmayacaktık artık. biliyordum. ne o ne de ben sorgulamıyorduk artık hayatı. elini kolunu çözip serbest bırakmıştık hayatı. oysa ki ne çok hırpalamıştık kendisini. elektrikli işkenceden tut da kafasına damla damla su dahi damlatmıştık. yine de vermemişti sırrını bize. işte o gecelerden birinde salmıştık hayatı sokaklara.
ben, tüm bu düşünceleri yaşarken bir anda 7, 65 i çıkarıp masanın üzerine koydu. cifr in içeriden gelen sesleri bölemiyordu umutsuzluğumuzu. "yazma" diye bağırdı ilk önce. hiç tepki vermedim. sol eline yakın yerlerde duran şarap şişesini alıp öpüşmeye başlarken o hareketlerimi izliyordu.
"ölümü yaz" oldu ikinci cümlesi. her hangi bir morgdaki her hangi bir cesed kadar soğumuştu aramızdaki diyaloglar. "zero" dedim. göz göze geldik o anda.
...Murat'ı bir ticari taksiye bindirip evine gönderdik. Hızlı yaşadık biz hayatı. Sulardan atlayıp köprülerden geçtik. Şarkı isimlerini isim olarak seçmek istedik. Vazgeçtik. Kitaplar okuduk yıllarca. Hepsinin sonu aynı olduğunda kendimiz yazdık hikayemizi. Hayaller kurduk. Bir hikayeyle bizde salya sümük ağladık. Hiçbirisini inandırıcı gelmedi bize. Ne zaman ki hayatın içine girdik. "Hepsi gerçek&" dedik.
"Yazılan kitaplar, çalınan şarkılar, çekilen filmler. Hepsi gerçek." Yalanı aradık bu kez. "Yalan ne?" diye sorduk körpe beyinlerimizi yorarken. Fazla zorlanmadık yalanı bulmakta. Gözlerimizi açmamız yetti. Embriyo olarak kalmak için neler verebileceğimizi düşündük. "Neler verebilirim?" sorusunun cevabı kısa oldu:
"Her şey!"
Her şeyin ne olduğu merak ettiğimizde yalan çıktı önümüze. işte o zaman oturup bekledik. Birbirimize bildiğimiz her şeyi anlatmaya başladık. Her şeyi. Yani yalanı. Bir dünya kurduk kendimizce. Aslında o dünya hep vardı. Biz tekrar keşfettik. Atlantis'ten daha değerliydi. O dünyayı bulduğumuz gün biz yok olduk. Kayıbız şu an. Aranıyoruz!...
"...babam cennette varolan binlerce güzellikten bahsederdi. hepsi inanmam içindi tanrı'ya. hurilerden, altından ırmaklardan, sonsuz nimetlerden bahsederdi. cehennem şantaj yaptığı da olurdu. ben ise küçücük bir çocuk olduğum için inen göz kapaklarımı tek bir soru cümlesi ile açmaya çalışırdım:
"baba" derdim, "cennette uyku var mı?"
sureleri ayetlere ayırırdı. her zaman inançlı olmuştur babam. tanrı'ya, insanlara ve bana.
bir türlü bir gram uykuya hasret küçük oğluna uyku bulamadığında ümitsizce cevap verirdi:
"oğlum" deyip, saçlarımı okşadıktan sonra eklerdi:
"cennette uyku yok."
işte böyle bir gece vazgeçtim tanrı'dan ve o'nun olan her şeyden. cennetinden, cehenneminden. enb güzel mekanında dahi benim için hiçbir güzellik yoktu."
sustuğunda dostum, göz göze geldik. vazgeçişlerinin kılıfları, ümitsizliklerinin heykelleri. gözlerinden geçen hayalleri. ve biz.
o kadar yorulduyk ki bu oyunu oynamaktan. ve, o kadar sıkıldık ki birbirimiziden. ama bir gün..."
-------------------------------------------------------------------------------------------