15 yaşıma bastığım gün pasta yerine elma suyu ve absolut eşlik ettiler kendimi bir evlattan bir cezalandırıcıya dönüşümüme.. bir de hayatımıza yeni giren sen, zero..cifr seni ilk gün istemedi. sonra da hiç alışamadı birbirimize kapılmamıza. oysa biz big bang'tik .. oysa bir meteordu kendi çukurunu yaratacak..
duvarları ayna bildi zihinlerimiz. ve aynaları araf. geri dön diyorsun bana şimdi. neden gittin diye sormayıda yediremiyorsun suskunluk sandığın asaletine. ve ben sana diyorum ki; asalet gerekirse son nefeste bile susmak, gerekirse ilk nefeste ağlamamak, ve gerekmese bile gidip de geri dönmemek.
cennet, uçsuz bucaksız, sonsuz bir güzellik ve mutluluktu.
uykular hep huzurlu ve derin, burnumda sürekli güzel bir koku ve kulağımda hoş bir melodi.
ama sürekli mutlu olmak isteyen kim, hep aydınlık, hep güzellik isteyen kim...
çirkinliklerin içinde olmazsa güzellik ne anlamı kalır ki? ne çarpıcılığı ne elde etmek için verilen uğraş olmazsa, ne cazibesi kalır ki...
kim istedi sonuna dek güzelliklerle mutluluklarla sarmalanmayı.
işte o yüzden kopardım ben o yasak elmayı ve adem o yüzden ısırdı olabildiğince iştahla..
ölümümü bile ben arayıp bulmalıyım, yoksa bana ait olmaz ki, aynı şekilde hayatım içinde sunulana razı olmadım. çirkinlikler, mutsuzluklar içinde dişimle tırnağımla ama ben kurmalıyım hayatı. sürünmeli, çamura bulanmalı, yerlerde inlemeliyim, ağzımda kendi kanımın tadıyla ayağa kalkmalı ve iki adım atmalıyım. bedenimde hissettiğim acılar yaşadığımın kanıtı olmalı.
ben gereken herşeye sahibim, istersem elmayı ısırır cenneti cehennem ederim, istersem yüksek bir dağın tepesinde hayatı tekrar cennet ederim.
bir sebebi olmalı dünyaya gelişimin, ilk doğduğum an yüzümdeki şaşkınlık bu bilinmezliktendi. madem o yumuşacık, varlık ile yokluk arasındaki dünyadan, yaşam denilen geçişin ilk adımında bir nefes almışım, bu nefesin de bir anlamı olmalı.
sadece doğmak olamaz, sadece yaşamak ta, başka bir sebebi olmalı. o trenden inip bu otobüse binişimin, sevdiğim, sevmeye başladığım her şeye sırt çevirişim, hiçbir şeye alışmayıp hep yeni yerlere gitmeye çalışışım bu yüzden. arada durmak istediğimde kendime attığım tokatlar bu yüzden. bu arayışın bitmesinden korkuyorum, sever, benimser ve yerimden kıpırdamak istemezsem, aradığımı da unutabilirim. hep yarım yaşıyorum aşkı, ne zaman en doruk noktasında hissedilenler, ben yeniden yola koyuluyorum. bu yüzden sevdiklerimin hep aklında kalıyorum, bu yüzden aşkın tadı hiç azalmıyor. hiç bir şeyi tüketmiyorum, yarım yaşadığım için hayatımı da tüketmiyorum.
oysa bulana kadar devam etmeliyim, her bulduğum beni yeni bir yere götürmeli, bitmemecesine...
saatlerce bir kelebeğin uçuşunu izleyişim bu yüzden. kelebeğin 24 satlik ömründe kendi varoluşumun anlamını aradım. dalgaların aşındırıp şekillendirdiği kayalarda, çobanların patika yaptıkları ormanlarda, hayvanların barınak yaptıkları mağaralarda, her yerde aradım. rüzgarın sesinde, yağmur taneciklerinde, güneşin sarmalayışında, bir kuzunun sesinde, her yerde aradım, arıyorum.
bir fahişenin teninde, bir ayyaşın çarpık gülümseyişinde, kimsesiz bir çocuğun sevgi açlığında, bir annenin çaresizliğinde, bir aşığın uçarca yürüyen adımlarında... aradım arıyorum ve her birinde bir parçayı buluyor ama asla ulaşamıyor bütün kılamıyor ve vazgeçmiyorum.
aslında korkuyorum; bulmaktan, anlamaktan ve amaçsız kalmaktan, o yüzden hep arıyor birazını bulunca, almadan diğerine yöneliyorum.
Hızlı yaşadık biz hayatı. Sulardan atlayıp köprülerden geçtik. Şarkı isimlerini isim olarak seçmek istedik. Vazgeçtik. Kitaplar okuduk yıllarca. Hepsinin sonu aynı olduğunda kendimiz yazdık hikayemizi. Hayaller kurduk. Bir hikayeyle bizde salya sümük ağladık. Hiçbirisini inandırıcı gelmedi bize. Ne zaman ki hayatın içine girdik. "Hepsi gerçek" dedik.
"Yazılan kitaplar, çalınan şarkılar, çekilen filmler. Hepsi gerçek." Yalanı aradık bu kez. "Yalan ne?" diye sorduk körpe beyinlerimizi yorarken. Fazla zorlanmadık yalanı bulmakta. Gözlerimizi açmamız yetti. Embriyo olarak kalmak için neler verebileceğimizi düşündük. "Neler verebilirim?" sorusunun cevabı kısa oldu:
"Her şey!"
Her şeyin ne olduğu merak ettiğimizde yalan çıktı önümüze. işte o zaman oturup bekledik. Birbirimize bildiğimiz her şeyi anlatmaya başladık. Her şeyi. Yani yalanı. Bir dünya kurduk kendimizce. Aslında o dünya hep vardı. Biz tekrar keşfettik. Atlantis'ten daha değerliydi. O dünyayı bulduğumuz gün biz yok olduk. Kayıbız şu an. Aranıyoruz!...