Bu iddianın temel sebebi içki ve içecek kelimelerinin Arapça karşılığı ile Türkçe karşılığının karıştırılmasıdır. Bu karışıklılıkla orijinal metinde olmayan ifadeler sanki Kur'an'da varmış gibi zannedilmektedir. ilk başta bu konuyla ilgili olan ayetlere bakalım.
* Takva sahiplerine va'dedilen cennetin misali (şudur): içinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını 'parça parça koparan' kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu? (47 Muhammed Suresi - 15)
Bu ayette çevrilen şaraptan ırmaklar kelimesinden yola çıkarak şarabın bir içecek olarak cennette olduğu ve dolayısıyla övüldüğü iddia edilmektedir. Fakat bu ayette geçen kelimenin karşılığı ve bunun anlamına bakıldığında hatanın nerede yapıldığı anlaşılacaktır.
Ayetin orijinalinde de şarap kelimesi geçer ve Türkçe'ye direk olarak şarap diye tercüme edilir. Fakat Arapça'daki şarap kelimesinin karşılığı ile Türkçedeki şarap kelimesinin karşılığı aynı değildir. Şarap kelimesi Arapça içmek anlamına şerebe fiilinden türer. Şarap içilecek olan her şeydir. Fakat bu kelime Arapçadan Türkçeye geçerken anlam kaymasına uğramış ve içki anlamında şarap olarak anlamlandırılmıştır.
Arapçada ise şarap ve alkollü diğer içecekler için Hımır kelimesi kullanılmaktadır. Kur'an'da da alkollü içecek (Türkçedeki şarap) anlamında bu kelime kullanılmaktadır.
* Ey iman edenler, içki (Hımır), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi? (Maide Suresi - 90-91)
Ayrıca Allah Kur'an'da cennet içeceğinin sarhoşluk vermediğini başka bir ayette ayrıca şöyle ifade etmektedir.
* Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. (Vakıa Suresi - 18-19)
Dolayısıyla iki dil arasındaki bu anlam karmaşasından faydalanılarak bu eleştiriler yapılmaktadır. Oysa ayette geçen kelimelerin gerçek anlamları bulunup, kelimeler buna göre düşünülürse sonuçta ortada bir çelişki olmadığı görülür.