Bu dünya, dârü'l-hikmettir, dârü'l-hizmettir; dârü'l-ücret ve mükâfat değil. Buradaki a'mal ve hizmetlerin ücretleri berzahta ve âhirettedir. Buradaki a'mal, berzahta ve âhirette meyve verir. Madem hakikat budur, a'mal-i uhreviyeye ait neticeleri dünyada istememek gerektir. Verilse de memnunane değil, mahzunane kabul etmek lâzımdır. Çünki Cennet'in meyveleri gibi, kopardıkça yerine aynı gelmek sırrıyla, bâki hükmünde olan amel-i uhrevî meyvesini, bu dünyada fâni bir surette yemek, kâr-ı akıl değildir. Bâki bir lâmbayı, bir dakika yaşayacak ve sönecek bir lâmba ile mübadele etmek gibidir.
Dünyada, dünyanın âhiret mezraası ve esma-i ilahiye âyinesi olan iki güzel yüzüne karşı mütefekkirane muhabbetin uhrevî neticesi: Dünya kadar, fakat fâni dünya gibi fâni değil, bâki bir Cennet verilecektir. Hem dünyada yalnız zaîf gölgeleri gösterilen esma, o Cennet'in âyinelerinde en şaşaalı bir surette gösterilecektir. Hem dünyayı, mezraa-i âhiret yüzünde sevmenin neticesi: Dünyayı fidanlık, yani ancak fidanları bir derece yetiştiren küçük bir mezraası hükmünde olacak öyle bir Cennet'i verecek ki: Dünyada havâs ve hissiyat-ı insaniye, küçük fidanlar olduğu halde, Cennet'te en mükemmel bir surette inkişaf ve dünyada tohumcuklar hükmünde olan istidadları, enva'-ı lezaiz ve kemalât ile sünbüllenecek surette ona verileceği, rahmetin ve hikmetin muktezası olduğu gibi, hadîsin nususuyla ve Kur'anın işaratıyla sabittir. Hem madem dünyanın; her hatanın başı olan mezmum muhabbeti değil, belki esmaya ve âhirete bakan iki yüzünü, esma ve âhiret için sevmiş ve ibadet-i fikriye ile o yüzleri ma'mur etmiş, güya bütün dünyasıyla ibadet etmiş. Elbette dünya kadar bir mükâfat alması, mukteza-yı rahmet ve hikmettir. Hem madem âhiretin muhabbetiyle onun mezraasını sevmiş ve Cenab-ı Hakk'ın muhabbetiyle âyine-i esmasını sevmiş. Elbette dünya gibi bir mahbub ister. O da, dünya kadar bir Cennet'tir.
copy paste yapmak yerine kendi düşüncelerinizi yazsanız daha okunaklı olur. bir yerden bir şeyler görmüş onu almış kafasına göre o saçma bu yalan muhammed şöyle uydurdu mısırlılar şöyle bilmem ne yaptı diye alıntılama yapmış gülerim ben buna haha. biraz özgün olun.
ilk insan Hz. Adem (a.s.) dan bugüne kadar kaynaklara göre yaklaşık bir rivayette 8 ila 10 bin, bir başka rivayette yaklaşık 20 ila 25 bin yıl geçtiği düşünülürse cennetin varlığının peygamberlerden vahiy yoluyla gelen nakil bir haber olduğu ve bu yukarıda iddia edilen 4 bin lik dinsiz tezin mesnetsiz bir zırva olduğu görülür.
veda inancı ile doğup neredeyse tüm dinlerde var olan dünyada güzel işler yapmış insanların gideceği yer. çoğu zaman başka şartlarda aranır ve iyi olmak yetmez.
peki cennet gerçekten nedir? cennet bizim bildiğimiz gibi midir?
şimdi ilahi komedyayı okuyordum da cennet bildiğimiz gibi tasvir ediliyor baldan nehirler cart curt.
ben şunu merak ettim. cennet var ise ( inançlı biri değilim) fiziksel bir sınır var mıdır yoksa cennet sadece güzellikleri temsil etmek için mi kullanılır?
eğer cennette her istediğimiz olacaksa dünyayı tekrar yaratıp belli bir tarihte yaşayabilir miyim tarihte ve böylece bugünkü tarihi değiştirebilir miyim? bir nevi paralel dünya yaratıp tüm insanları aynı şekilde yaratıp onları yönetip her şeyi devindirebilir miyim sanki cennetten bir isteğim değilmiş gibi?
eğer sınırlı bir mekan ise araplarda bal olmadığı için altından ballar akan nehirleri ne edeyim? ne yapayım müziği? ben bunlara dünyada da sahibim evet orada farklı olacak ama müziğin tadına en iyi kimler varır bunu söylemek istemiyorum kötü örnek olmaması açısından. aynı şekilde bir meyve ne kadar lezzetli olabilir ki? en fazla ne olabilir yani?
eğer cennet gerçekten fiziksel bir şekilde sınırlıysa dünyada sürünmeyi tercih ederdim inançlı biri olsam.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1863322/+
Nasip olurda giderseniz görseldeki tiplerle yaşamak zorunda kalacağınız öbür taraftaki mekan. Eğer benim öyle bir hakkım varsa isteyen birine ücretsiz devredebilirim. Biz lucifer biraderimle cehennemde takılırız sorun yok.