bilindiği üzere cennet ve cehennem tasvirleri pagan toplumlarından bu yana değişiklikler göstererek sürekli işlenmiştir. varsayımlar dışında ve totem klanları dışarıda bırakılarak ortaya konmak istenirse bu kavramlar sümer tabletlerine kadar uzanmaktadır. polinezya-malinezya ve avustralya yerlilerinde de aynı şekilde aralarında farklılıklar olan bir "diğer dünya" tasviri göze çarpmaktadır.
çeşitli aşamalardan ve değişimlerden sonra bu günkü haline ulaşması tahmin edileceği üzere zerdüştlük inancına uzanmaktadır. ölümden sonra ruhların ahura mazda'nın karşısına çıkacakları düşüncesi vardır. musevilikte gan eden (cennet) gehinnam (cehennem) olarak aktarılan bu kavramlar tıpkı islamiyetteki gibi belirtilmiştir.
ancak konu elbette bu kadar kısa değil safsata oluşu ve nasıl değişiklikler gösterdiğine yakından bakmak istersek ilk tutarlı ve kayıtlı cennet-cehennem düşüncelerini mercek altına almak durumundayız.
norveç mitolojisinde hel (helhaim) olarak belirtilen ve yunan mitolojisinde karşılığını "tartarus"ta bulan bu kavram "kıyamet günü" gibi bir farkılılıkla semavi dinlere ve zerdüştlüğe entegre edilmiştir. arlarında sayısız farkılılıklar olsa dahi bütün bu cehennem kavramlarında ortak nokta "ceza-ödül" sisteminin bir parçası olduğudur.
mesela zerdüştlükte cinvat köprüsünden geçmeye çalışan ruhlar tasvir edilmiştir tıpkı bizdeki sırat köprüsü gibi. ve "huri" denilen erkeğe cennette eşlik eden güzel kızlara da ilk kez bu metinlerde rastlanır (Yasna 43-46).
böyle dağınık bir iki örnekten sonra fikirlerimi belirtmek isterim. insanoğlu binlerce yüzbinlerce yıl önce bile bir soru sordu "neden" işte bu soru başına büyük çoraplar ördü bir neden arayan insanoğlu önce "tanrı"sını yarattı sonra bu tanrıdan dilekler diledi ve korktu bu korkuyla birlikte yaptığı kötülüklerden ve iyiliklerden ceza-ödül sistemini geliştirdi. sonrasında ise işi planlı ve programlı bir şekilde metinlere aktardı, obsesif bir düşüncenin genele yayılmasıyla dinler böylece büyük adımlarını atmış oldular. şimdi ise dünyanın her yerinde kırılamayan büyük tabular hala sapasağlam durmaktadırlar. insanlığın önündeki en büyük engel olan "din" onları birer hayalperest ve obsesife çevirmeye devam ediyor.
işte bu yüzden cennet ve cehennem kavramı çok büyük bir saçmalığın ufak birer halkası durumundadır. ödüllendirilmek isteyen insanın hayalidir, keza ceza için de aynısı geçerlidir.
insanların üzerinde biraz düşünmeye cesaret etseler ne kadar boş olduğunu kolayca anlayacakları safsatadır.
örneğin cenneti ele alalım. efendim bebekler ölünce cennete gidermiş. yani şimdi bu iddianın neresinden tutsak elde kalıyor.
1- daha karakteri oluşmamış bir kişi cennette nasıl var edilecek? nasıl bir kişilikle? kişilik, cüz'i iradeyle gerçekleştirilen eylemler, yaşanan deneyimler sonucu elde edilen değil, bağışlanan bir şeyse cennetin, cehennemin ne anlamı var? dünyada tek bir insani deneyim yaşamamış bir kişi, cennete de konulsa nasıl "insan" olabilir?
2- bebeği doğrudan cennete koymak, haksız bir kayırma olmaz mı? bazıları islam'ın ancak adını duymuş olan, yoksul mu yoksul ülkelerde yaşayan, hayatta başına gelmedik dert kalmayan zavallılar (bkz: peygamberlerini katleden hain halklar) sonsuza kadar cehennemi hak etsin ama doğmak dışında hiçbir şey yapmayan bebek sonsuza kadar cennette kalsın?
kimisi der ki "efendim, yetişkinliğe eriştikten sonra ölen ve cenneti hak eden kişilerin cennetteki mertebesi daha yüksek olacaktır". iyi ama o zaman bebeğe haksızlık yapılmış olmuyor mu? belki o da büyüse daha yüksek bir mertebeyi hak edecekti...