gece uyanan bir çocuğa mama verirsin susar. şeker verirsin ve kandırırsın.
şimdi insanlar şekerin görüntüsüne değil sözüne kanıyor. ilginç. ve çocuklardan zeki olduklarını iddia ediyorlar.
benim de cennetim var ve sevap işlemeye gerek duymadan girebiliyorsunuz. hodri meydan. *
insanların tanrıyı yaratıp ardından da aralarındaki çıkar ilişkisini ortaya koyması durumudur.
öperim.
"bence cehennem korkutmasaydı insanlar ibadet etmezdi" yazmak parmaklarımın ucuna geldi ama yazmadım. zira yanlışlığı tanımlayamasam da bir yanlışlık olduğunu son anda fark ettim.
tanım: ibadeti neden-sonuç kavramlarıyla değerlendiren insanın yargısıdır.*
bu bir neden olabilir evet gayet normal bir olaydır aynı zamanda. acıkmasak çalışmayız kadar gerçek gelebilir yüzeysel bakanlara.
hakkıyla ibadet yapan insanlar, yaratıcının yapılan ibadetlerden memnun olacağı için onu her daim anmayı görev değil aşk bilirler. bu boyuttaki insanları anlamak farklı bir meziyettir.
(bkz: biz insanları ve cinleri ancak ibadet etsinler diye yarattık)
yani cennet olmasa da insanın varlık gayesi ibadet etmektir. kainat insanoğlu, insanoğlu kulluk için yaratılmıştır. ama yaradan ödül ve cezayı da unutmayarak gayesine uymayana cehennemi uyana da cenneti var etmiştir.
cennete girebilmek için ibadet ediyorsa bir kimse cehenneme de inanmış demektir.Allah her konu da adeletli olduğu gibi cennet-cehennemi yaratmış seçenekleri sunmuştur.Dolayısıyla sadece cennet vaadiyle ibadet yapıldığı tezi bana göre yetersizdir.
ibadet, size ne çağrıştırıyor bilemem ama, ibadet; öldükten sonra yok olacak olsak dahi yapılmalı çünkü hiç bir şey olmasa dahi bakın hepiniz yaşıyosunuz ve hepiniz bu dünyanın tadını alıyosunuz. sürekli bir şeyleri arzuluyorsunuz ve zaman zaman onlara ulaşıyorsunuz. bundan daha büyük ne olabilir. tanrı size bunu veriyor. cennet vaadetmesi tanrının cömertliğidir. ona rağmen kılınmıyor * orası ayrı...
yaradan inancım ve sevgime rağmen ibadetine çok düşkün bir insan hiç olmadım. hayatımda inançlarıma, beklentilerimi sıvadığım hiçbir anım olmamıştır. insan, yüreğinin ve beyninin karşılıksız iman ettiği gerçeklere çıkarcı bir anlayışla yaklaşamaz diye düşünüyorum. eğer işin içinde beklentiler ve arzular varsa inançta da kendini inanmaya olumsuz anlamıyla motive etme çabası vardır. bu da o insanın inançlarını sorgulamasını ve sağlamlaştırmasını gerektirir. korkuların ve ödüllendirmelerin motive ettiği inançlar ve değerler sağlam temeller üstünde yapaılanmamıştır. sarsıntılı zeminde sürekli olarak risk teşkil ederler.
allah sizi ödüllendiriyor itirazınız neye, istemeyen almasın ama dünyadaki çakma huriler için 40 takla 50 parande atarsınız ama. cennet dünyada allah'ın belirlediği hayatı tercih edenlere verilen mükafatın genel adıdır, allah zulüm etmez karşılığını misliyle verendir.
Cennet’in Kur’an’da bazen insanların çalışmasının bir kazancı olarak gösterilmesi, insanı onurlandırmaya yönelik bir iltifattır. Yoksa, gerçekte insanların yaptığı bütün ibadetler, Allah’ın daha önce insana verdiği nimetlerin tam bir şükrü bile olamıyor.
Bu hakikate Peygamberimiz (a.s.m) şu sözleriyle işaret etmiştir:
“Hiç kimse kendi ameliyle cennete girmez.” “Sen de mi ya Resulallah!” dediklerinde de, “Evet ben de; meğer ki Rabbim beni rahmetinin kucağına almış olsun.”(Buharî, Rikak,18; Müslim, Münafikîn, 71-73).
aslında insanları ibadete yönelten dürtü, ödül değil korkudur. ilkel toplum inançlarında da, çok tanrılı dinlerde de, aslında hak dinler dışında kalan dinlerin (inanış demek daha doğru) tümünde açıkça görülür ki insanlar daima korktukları olguları tanrılaştırmış ve onlara tapınmışlardır. tanrıların gazabı ve şiddetinden korktukları için onları memnun etmeye çalışmış, onlara adaklar sunmuşlardır. tapınma ya da ibadet dürtüsü insanın içgüdüsel bir eylemi olsa da, bunu yöneltiş şekli daima ilk olarak korkulan olgulara daha sonra da kendisine faydalı olduğunu düşündüğü olgulara doğru olmuştur.
cezalandırılma korkusu, istisnalar olabilse de, daima ödüllendirilme arzusundan üstündür. cennet vaad edilirken aynı anda cezaların çekileceği, korkunç bir şekilde betimlenmiş olan cehennem vaad edilmeseydi, insanlar sonsuz cennet yaşamı ya da sonsuz dünya yaşamı arasında seçime bırakılsaydı, ibadet etme ihtiyacı bu denli oluşmazdı. ya da tam tersi, sonsuz dünya yaşamı ve cezalandırılma yeri olan sonsuz cehennem yaşamı arasında seçim hakkı olsaydı, ibadet ihtiyacı ve oranı ilk duruma göre çok daha fazla olurdu.
yani bizi ibadete iten olay, her ne kadar içgüdüsel bir dürtü olsa da, büyük çoğunlukla korkularımız ve cezalandırılmama isteğimizdir.
ibadet belli bir mertebeye geldikten sonra,cennetten çok Allah sevgisi için yapılır. bizim gibi normal müminler en azından o mertebeye gelene kadar cennete gitme fikri bizi motive etmektedir.