--spoiler--
Türkiye, Suriyeye ilişkin bir dizi yanlış yapmış olmakla birlikte, bunun alternatifi, Suriyeden ve Ortadoğudan uzak durmak asla değildi.
Bu nedenle, Reyhanlıdaki patlamaları ve şimdiye dek herhangi bir benzeri olayda görülmemiş yükseklikteki can kaybını, Ortadoğu politikasında etkili bir aktör olmanın kaçınılmaz maliyetlerinden biri olarak görmek gerekiyor.
Bu, tatsız bir gerçek ama maalesef böyle. Böyle bir maliyetten uzak kalmak için Türkiyenin Suriyede olan bitenlerden uzak durması gerekmez miydi?
--spoiler--
demiştir, bugünkü yazısında. iyi o zaman siktir git, bomba patlaması muhtemel yerler. belki birgün olursa, bir bomba senin veya bir yakınının yanında patlar.
o zamanda dersin, bunlar sürecin doğal sonucu, artık olacak o kadar diye. sorsan liberal demokrat vs. ama adam ülke vatandaşının insanlık dışı yöntemlerle ölmesine normal diyor.
--spoiler--
"idam cezasını geri getirme hevesi, bir yönüyle de, ülke yönetiminde akıl ve izanın, en önemlisi vicdanın ortadan kalkmakta olduğuna dair çok tehlikeli sinyaller vermesi bakımından önem taşıyor." (Cengiz Çandar RADiKAL)
Deniz Feneri davası, Hrant Dink cinayeti, Ergenekon, Balyoz ve Odatv davaları, cezaevi ölümleri, Uludere olayı, Gazetecilerin tutuklanması filan bizde akıl ve izan bırakmadı. Vicdan muhasebesini kapatalı da çok oldu. Lakin Cengiz Bey tehlikeli sinyalleri daha yeni almış. iş Cengiz Beyin reseptörlerine kaldıysa. Vay benim köse sakalım.
iktidar yalakalığında tek rakibi mehmet barlas tır. mehmetin bir boy önde gitme nedeni önceki başbakanlarla olan pratiğinden geliyor yoksa cengizimin nesi eksik.
son dönemde AKiT'in hedef tahtasına oturmuştur.
Kürt sorununda herkesi kendi yörüngesinde mutabık kılmak istiyor AKP.
klasik devletçi refleksi aktaracak olursak,"terör sorunu vardır Kürt sorunu yoktur."çıkarsaması.
eski tüfek liberali de,bir zamanlar kendilerine oldukça yaramış Çandar bile
bu "andıç"lardan nasibini alıyor.
Kürt sorunu konusundaki akademik çalışmalarıyla da bilinen Çandar'ı gayrimeşru kılacak,
akademik özgürlüğünü yok edecek girişimlere hükümet kayıtsız kalıyor.
Kürt sorunu konusunda akılcı çözümlemelere bugünlerde çok daha fazla ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim.
PKK'nın dağdan indirilmesi idris Naim Şahin'e kaldıysa,
bu ülke birkaç mehmet değil milyonlarca evladını yitirmek zorunda kalacaktır.
iktidarın sopası haline gelen AKiT'i bu entry vesilesiyle bir kez daha kınıyorum.
Cengiz Çandar,bu saldırılara kendi köşesinden yanıt verirken,
sessiz kalanlara da sitem ediyor,28 şubat gibi andıçlara konu mankeni olduğunu söylüyor.
e gülme komşuna,gelir başına demek geliyor elimizden.
suriye de kan türkiye yüzünden dökülmüyor, diye zırvalayan kiralık adam.
leş gibi bir tip olduğunu düşünüyorum.
evet türkiye cumhuriyeti halkı suriye de dökülen kana karşı ama hükümetin bu işe neden olduğunu eskimolar bile biliyor.
sen çıkıp orada gargara laflar söyleyince ne değişiyor bre deyyus.
Apo ve Karayılan'la görüşmek "gazetecilik" mi oluyor?
Hükümeti yerden yere vuran Cengiz Çandar, bir de kalkmış; "Başbakan, bu gazeteye ne diyecek çok merak ediyorum" diyor ve hemen ardından ekliyor;
"Bugüne kadar, ben de dahil, Hükümet'in tüm demokratik hamlelerini destekleyen bizler, yıllardır Başbakan'ın faaliyetini izlemek için hiçbir davet almıyoruz!.. Akit gibi tetikçiler ise baştacı ediliyor... Bu kafayla ne yaparız biz?"
Vah!.. Vah... Vah!..
Hüngür, hüngür!!!
Adamın derdi;
"Başbakan'ın uçağı"na binememek... Demek, içine iyice dert olmuş!..
Söyleyin Allah aşkına;
Şimdi ne yapayım ben?..
"Susayım" mı,
"Cevap" mı vereyim?..
Hz. isa (a.s.)'nın; "Bir yanağına vurduklarında öteki yanağını çevir" sözüne uyacak bir "Hıristiyan" değilim, elhamdülillah "Müslüman"ım...
TEK TEK GELiN!
Dolayısıyla;
Cengiz Çandar saldırırken, kusura bakmayın ama karşılık vermeden duramam... Öyle ya; benim elim armut toplamıyor!..
"Kavga" istemeyen, bir yerde susar veya "kendi köşesinden" cevap verir... Ama "Akit'e saldırmak" için kalkıp da Taraf gibi "kin bültenleri"ni ve "tetikçi" gazeteleri kullanmaz!..
Erkek adam, "teke tek dövüşür", öyle; "mahalle halkı"nı arkasına alıp da kavgaya gelmez!..
Kendin yazdın, anlarım...
"Bozacının şahidi, şıracı" misali Faruk Mercan'ları, Amberin Zaman'ları yanına aldın, onu da anlarım!.. "Tek misyonu tetikçilik" olan Taraf'la işbirliği yaptın, onu da sineye çekerim. Ama, görüyorum ki; etraf, "Saldır Co"larla dolu!..
"Erkeklik" değil bu!..
"Yiğitlik" hiç değil!..
Kendine güveniyorsan, "kendi kavganı" kendin verirsin... Arkana "medya mahallesi"ni alıp da, "mahalle baskısı" uygulayacağını sanıyorsan, aldanıyorsun!..
Cengiz, kusura bakma ama; "Seni abime söylerim" diyen "çocuklar" gibisin!..
Bilmiş ol diye söylüyorum;
"Demirden korksaydık,
Trene binmezdik!"
YARASI OLMAYAN GOCUNMAZ!
Bunları söyledikten sonra, gelelim "röportajın çözümlemesi"ne...
Öncelikle söyleyelim;
Şemdin Sakık'ın gönderdiği mektupta, birçok kişiye yönelik "eleştiri" vardı.
Mesela, Apo için "Tiran" diyordu... BDP Van Milletvekili Aysel Tuğluk için ise; "Kemalist, ateist ve milliyetsizdir... Laik elittendir ve CHP'den siyaset dersi almıştır" diyordu... Mihri Belli'yi, "silah bırakılmasını engellemek"le itham ediyordu...
O mektupta;
Ahmet Altan için de, Yasemin Çongar için de, Doğu Perinçek ve Hasan Cemal için de eleştiriler vardı.
Merak ediyorum;
içlerinden hiçbiri Sakık'a veya Akit'e cevap vermezken, Cengiz Çandar niye bu kadar "alınganlık" gösterdi, niye bu kadar "panik" yapıp, "hedef gösteriyorlar" yaygarası kopardı!.. Bir "yara"sı mı var ki, bu kadar gocundu?..
Şu "hedef gösterme" lâfı da, iyice bayatladı artık... Hafif bir "yel" estiğinde kılı kıpırdayan biri, hemen basıyor yaygarayı: "Beni hedef gösterdiler, rüzgâr da geldi, kılımı kıpırdattı!.."
Bu lâfı, özellikle "gazeteciler"in kullanmasına fena halde gıcık oluyorum...
Be adam;
Sen hedef gösteriliyor isen, senin yaptığın ne?.. O zaman, sen de Akit'i hedef göstermiyor musun?..
Hem de PKK'ya!..
Hedef gösterilmekten korkarsan, ya bu mesleği yapmayacaksın ya da "eleştiri"lere tahammül edeceksin!..
HANGi DERDE iLÂÇ OLDUNUZ?
Ne yani;
"Başbakan'ın her gezisinde şeref misafiri" diyerek, sen de "beni" hedef göstermiyor musun?..
Yoksa, "benim" üzerimden "Başbakan'a çakmaya" mı çalışıyorsun?..
Söyle hele;
Ben "Başbakan'ın uçağı"na binmezsem "Kürt sorunu" çözülecek mi?..
Başbakan, uçağına "beni" değil de "seni" alırsa, "eli kanlı PKK"nın eylemleri sona erecek mi?.. Eğer "terör sorunu"nu çözecekse, ben uçağa da binmem, yazı da yazmam!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bugüne kadar "Cengiz Çandargiller" tarafından "teklif" edilen, "tavsiye" edilen ve bir anlamda "dayatılan" metodlardan hangi biri işe yaradı?..
MiT yetkilileri Oslo'ya gidip "PKK temsilcileri"yle görüştü de ne oldu?..
Devlet görevlileri imralı'ya gidip Apo ile görüştüler de ne değişti?..
"Demokratik açılım"ın uzantısı olarak, "eli silaha değmemiş PKK'lıları" affetmek için Habur'da mahkemeler kuruldu da ne oldu?..
Açıkça ortaya koyalım;
80 yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nin hükümetlerince "Kürt halkı"na uygulanan "ret, inkâr ve asimilasyon" politikalarına, "AK Parti Hükümeti" döneminde son verildi, "Kürtçe konuşma yasağı" kaldırıldı, "Kürtçe kurslar" açıldı, "Kürtçe televizyonlar" kuruldu ve şimdi de "ana dilde eğitim"in alt yapısı hazırlanıyor... Peki, tanınan bunca "hak"ka ve bunca "kucaklama"ya rağmen, PKK, "bir adım" olsun geriye çekildi mi?..
Vurmaya-kırmaya, yakmaya-yıkmaya ve hatta "Kürtleri bile öldürmeye" devam etmedi mi?..
Söyle be Cengiz;
Hangi derde ilaç oldunuz?..
"PKK kongreleri"ne katılıp "bildiriler" yayınladınız, "KCK toplantıları"nda boy gösterip "Operasyonlar dursun" dediniz!.. Peki, "silâh" bıraktırabildiniz mi PKK'ya!..
Hep fiyasko... Hep fiyasko!..
Başbakan, açıkça deklâre etti;
"Terörle mücadele,
siyasetle müzakere!"
Söyle hele;
PKK'dan veya BDP'den, biraz olsun "olumlu adım" atan oldu mu?..
Daha ne yapsın hükümet?..
Sizler "PKK kongreleri"nde "mastürbasyon" yapasınız diye, "şehit cenazeleri"ni uğurlamaya mecbur mu hükümet?..
BU MU GAZETECiLiK?
Kalkmış, diyorsun ki;
"Akit'in yaptığı gazetecilik değil!
Gazeteciliğin nasıl yapılacağını, elbette senden ve diğer "PKK sempatizanları"ndan öğrenecek değiliz ama hele şu sorulara cevap ver;
¥ Apo'nun Bekaa'da saltanat sürdüğü yıllarda, Apo ile röportaj için kuyruğa girip, öbek öbek onun yanına gittiniz, röportajlar yaptınız ve Apo'nun ne dediğini gelip Türkiye kamuoyuna yansıttınız.
Bu mu gazetecilik?..
¥ Apo yakalandıktan sonra, avukatlarına yaptığı açıklamaları çarşaf çarşaf yayınladınız ve aklınız sıra çözüme katkı sundunuz!..
Bu mu gazetecilik?..
¥ O da yetmedi, Kandil'den davet alıp, Murat Karayılan tarafından baş köşede ağırlandınız... Siz de onu çözümün adresi olarak gösterdiniz... Ya da, Kuzey Irak'a geçip Mesut Barzani ile röportajlar yaptınız, onun görüşlerini engin fikirler olarak aktardınız kamuoyuna!..
Bu mu gazetecilik?..
¥ "Akit'in haberlerinin arkasında istihbarat birimleri var" diyorsun, ama bu bilgiyi istihbaratçılardan aldığını söylüyorsun. Bu durumda, istihbaratçılarla ilişkisi olan kim oluyor?..
Sen mi, biz mi?..
¥ Başbakan'a bile hakaret edebildiğiniz halde, sürekli "Türkiye'de basın özgürlüğü yok" diyorsunuz... Peki Akit'in kendisine gelen bir mektubu yayınlamasını engellemeye kalkışmak "basın özgürlüğü"ne sığıyor mu?..
Sizin yaptıklarınız "gazetecilik" oluyor ama Akit'in, "Şemdin Sakık'ın mektubu"nu "olduğu gibi ve de yorumsuz" yayınlaması "tetikçilik" oluyor, öyle mi?!?..
Geçti o devirler Cengiz, geçti!..
Bir zamanlar sizin ağızlarınızdan çıkanları "emir" telâkki eden ve "şehitlerin kanı yerde kalmayacak" edebiyatını dillerinden düşürmeyen Süleyman Demirel'ler, Mesut Yılmaz'lar, Tansu Çiller'ler yok artık!
Bugün, "terörle mücadele, siyasetle müzakere" diyebilen, "ret, inkâr ve asimilasyon" politikalarına son verme kararlılığı gösterebilen bir "Başbakan" var...
Bu Başbakan'a "destek" olmak yerine, her fırsatta "çakmak" ve sürekli "hakaret"ler edip "çelme" takmak, "gazetecilik" değil, "PKK yandaşlığı"dır ve ayrıca "Kürt halkına en büyük kötülük"tür!..
DAHA FAZLA KÜÇÜLME!
Haa, şunu da söyleyeyim;
Ahmet Altan'ı, Doğu Perinçek'i, Cengiz Çandar, Hasan Cemal ve Aysel Tuğluk'u tanımak için, bizim "Şemdin Sakık'ın şahitliği"ne ihtiyacımız yok...
Biz, sizlerin "eylem"lerinize ve "söylem"lerinize bakınca, zaten yeteri kadar tanıyoruz sizi...
Ne kadar "yiğit", ne kadar "erkek" olduğunuzu da "tetikçi gazete"ye verdiğiniz röportajdaki "belaltı vuruşlarınız"dan öğrenmiş olduk.
"Benimle" bir meselen varsa, çık açıkça söyle... Benim; "Başbakan'ın uçağında şeref misafiri" gibi ağırlandığım yeni mi aklına geldi?..
Haa; "Benim üzerimden Başbakan'a çakmak" istiyorsan, onu da "sütre" kullanmadan yap!.. Çünkü, "belaltı"ndan vurmak, "sütre" gerisinden atış yapmak "erkeklik" değildir!..
Ve, son tavsiye;
Eğer bir derdin varsa, "kendi gazeteni" ve "kendi köşeni" kullan!..
Yazacaklarını orada yaz!..
Haaa;
"Okunmuyorsan" o başka!..
Ama, bunun çaresi de;
"Okunmayan bir gazete"ye röportaj vermek değildirki!..
"Küçülme" Cengiz Çandar!..
"Gözümde bir yerin" vardı, ne olur onu koru... Daha fazla küçülüp de, ayağıma takılma!.. Gözlerim "miyop"tur, göremem de, üzerim seni!..
Şimdilik bu kadar!..
Danışıklı dövüş mü?
Hiç kimse kusura bakmasın ama, ben bu "kaçırma" olayında "bit yenikleri" seziyor ve kaçırılmaya pek inanmıyorum. Bir "danışıklı dövüş" demeyeyim de, biraz "anlaşmalı" bir kaçırma(!) gibi geldi bana...
Önceki gece, haber ilk geldiğinde, "tamam" dedim;
"CHP, Meclis'i toplamanın yolunu bulmuş!.. Hüseyin Aygün'ü PKK kaçırdı ya; Meclis'in toplanmasının ne kadar zaruri ve hayati olduğunu söyleyip, AK Parti ve MHP'yi sıkıştırmaya çalışacaklar!"
Ama, yemedi tabiî... AK Parti de, MHP de açıklama yaptı:
"Biz Meclis'e gelmeyeceğiz, siz de bu sevdadan vazgeçin!"
Anlayacağınız, Hüseyin Aygün, "kaçırıldığı"(!) ile kaldı...
Tabiî, buna kaçırılma denilirse!..
Nedendir bilmem, hiç kimse Hüseyin Aygün'ün kaçırıldığına inanmadı...
Öyle ya; Hüseyin Aygün bir "Alevi"dir... Ehh Şemdin Sakık ve Osman Öcalan'ın dediği gibi; PKK da "Solcu Alevilerin yönetiminde" olduğuna göre, ortada bir kaçırma değil, herhalde bir "komşuyu ziyaret" olmalıdır!..
Kimbilir, belki de "istişare" amacıyla götürmüşlerdir!.. işte bu yüzden, yani "Alevi, Alevi'yi kaçırdığı" için, pek endişe eden olmadı!..
Tabiî, şu da var... Malûm, CHP ve PKK güdümündeki BDP, "Meclis'in olağanüstü toplanmasını" istiyor ama, AK Parti ve MHP buna karşı çıkıyordu... PKK, Hüseyin Aygün'ü kaçırdı ki, "CHP'nin çağrısı"nın ne kadar "ciddi" olduğu anlaşılsın!.. Bir nevi, PKK'dan CHP'ye kıyak!..
Sözün özü; hiç kimse bu "kaçırılma" işine inanmadı... Ben de inanmadım!
Dün verdim ama.. Bu kadar kıyamet kopartmanın gerekçesi yapılan, topu topu iki cümleyi, bugün bir defa daha vereyim.. Adamların ne kadar tahammülsüz olduğunu, KCK'lılara özgürlük isterken, bizlere ne kadar acımasız bir sansür istediklerini göresiniz.
Basın özgürlüğü mü istiyorlar, yoksa teröre ve teröristlere özgürlük mü istiyorlar, daha net anlayasınız..
Cengiz Çandar'ı ve avanesini küplere bindiren, Akit'te yayınlanan Şemdin Sakık'ın mektubundaki ilgili bölüm şöyle: "(Cengiz Çandar) PKK'yı ve PKK şefini, en fanatik PKK'lıdan daha fazla övüyor, abartıyor. 'PKK ve Öcalan olmadan hiçbir sorun çözülmez' demeye getiriyor."
Sakık'tan iktibasla bu iki cümle için, Akit'e şu yaptıklarına bakın..
Köşe yazılarında hakaretlerle dolu sataşmalar. Ateist bir gazetenin sayfasında Akit'e iftiralar içerikli röportajlar. internet sitelerinde salya sümük hakaretler.. illegal basın konseylerinden soruşturmalar.. Müjdesini verdikleri savcılık soruşturmaları..
Demek ki, yarası olan böyle gocunurmuş.
Zaten, gerçekler o kadar ortada ki..
Beyefendinin kankası Hasan Cemal, ömür boyu hapis cezası alan bir PKK'lının mektubunu daha dört gün önce köşesinde yayınladı.. "Hapishaneden mektup var! ilginç bir mektup. Hem yargımızın hallerini, hem de özgürlük sicilimizin içyüzünü sergilediği için öyle" takdimi ile..
içişleri Bakanı'nı, Adalet Bakanı'nı hedef gösterdi..
Onların yaptığı bu iş, çok güzel.. Onların bu yaptıkları gazetecilik..
Ama, Akit, cezaevindeki bir başka mahkum olan Şemdin Sakık'tan gelen mektubu yayınlayınca, bu gazetecilik değil!
Öyle diyor Cengiz Bey: "Gazetecilik değil bu."
Niye?
Çünkü onların yayınladığı mektupta, PKK'ya övgü vardı..
Akit'in yayınladığı mektupta ise, PKK'ya övgü yok. Hatta PKK'nın yanlışlarına dikkat çekiliyor.
Demek ki ne imiş?
ikisi de PKK'lı da olsa.
ikisi de PKK'dan cezaevinde yatıyor olsalar da.
ikisi de gazetecilere bir mektuba yazmış olsalar.
iki mektup da yayınlansa..
Biri kötü, biri iyi..
Kötü olan hangisi?
Terör örgütünü eleştiren.
iyi olan hangisi?
Apo'ya "Senden büyük yoktur" diyen PKK'lının mektubu!
Hasan Cemal cezaevinden mektup yayınlarsa alkış..
Akit cezaevinden mektup yayınlarsa "Kişilik katli!"
Yesinler sizin, gazeteciliğinizi.
Cengiz Çandar'ın ikiyüzlülüğü sadece bununla sınırlı değil.
"Haber kaynağı" konusunda da aynı ikiyüzlülük var.
Cengiz Efendi Akit'i suçluyor: "Birkaç ay önce bu haberleri yaptıranların emniyet istihbaratı ve askerî istihbaratın içinden olduğu yönünde bana bilgi geldi."
Kendisinin iddiasına göre, Akit'in kaynağı emniyet!.
Peki, Akit'in kaynağının emniyet olduğunu Cengiz Çandar'a söyleyen kim?
Cengiz Çandar'ın kendi itirafı: "Çok güvenilir kaynaklarım."
Kimmiş bunlar?
Askeri istihbarattaki, derin devlet uzantısı, deşifre edilememiş PKK'lılar olmasın sakın?
Kendisi açıklıyor: "Bunu bilebilecek durumda olan kişiler tarafından söylendi."
Cengiz Bey irtibatlı olduklarını itiraf etmiş..
Bize sıçratmak istediği çamuru, kendi yüzüne böylece bulamış..
Bize gelince..
Ben açıkça söyleyeyim..
Hiçbir emniyet görevlisi ile, hiçbir istihbarat görevlisi ile, hatta hiç şüphe kalmasın diye genelleştiriyorum; hiçbir memur ile görüşmedim..
Bu vatan toprağında doğup büyümüş bir Müslüman olarak, ateist örgütün döktüğü kanların arkasında sergilenen rezalet tavırlar vicdanımı sızlattığı için Cengiz Çandar'ı eleştiriyorum.. Eleştirmeye de devam edeceğim.
"Öcalan'ı yok sayamazsınız" dediği için eleştiriyorum, eleştireceğim.
Son hatırlatma.. Diyor ki Cengiz Bey: "Kerim Yıldız, 20 sene öncesinden başlayarak Kürt insan Hakları projesi diye bir çalışma yürütmüş, PKK ile ilgisi yok."
Bu bilgiyi de Çandar'a, derin askeri istihbarat görevlileri söylemiş olmalı.. Yoksa bir gazeteci, yurtdışında yaşayan, Türkiye'ye gelmeyen, gelemeyen birisinin PKK'lı olup olmadığını nerden bilecek?
Ama ben bildiğimi, daha doğrusu tüm dünyanın bildiğini kendisine hatırlatayım. Kendisi de dürüst olsun. Gerçekleri gizlemesin.
Kerim Yıldız denen, bunların fikir babası olan kişi, teröristbaşı Apo'nun, AiHM'de açtığı davada, "Apo terörist değildir. Hak arayıcısıdır" diyerek savunma yapan bir avukattır.
Buyrun, bu bilginin de emniyetten geldiğini söyleyin..
Nasıl olsa, utanma kalmamış sizde.
her konuda liberal, temizlenmeden yana, özgürlükçü, pislikler ortaya ciksinci. futbol ve şike konusunda ise bumeziyetlerinin hiçbiri piyasada yok. anca ver ona bir fener fanatikligi, bir Aziz yalakaligi. futbol fanatikliginin dini imanı yok demek ki.