Tipik bir cihangir solcusu olan kişilik. Fetöcü, pkk'lı ve azılı kürdofildir. Pkk kampındayken çektirdiği resimleri vardır. Apo'nun sevdiği gereksiz moskof çomarlarındandır.. Tam bir demogoji ustasıdır..
Cihangir solcularından gördüğümüz kadarıyla, sol, bu ülkeye yayılmış bir zehirdir...
tarih çok fazla satılık adam görmüştür.
liste yapılsa zirvede yer alacaklardan biri.
akp dış politikada sıçmıştır.
yeni osmanlı hayallerinin bedelini
suriye'den gelen göçmenler yüzünden türkiye ve kuzey ırak ve kuzey suriye'de yaşayan türkmenler ödüyor.
abd ortadoğu'nun ortasındaki kürt devletinin kendisinden başkasına bağımlı olması fikrinden haz etmiyor.
petrolün kolayca ulaşıma açılması için kürt koridoru açtırıyor. hedeflerine az kaldı lazkiye ile hatay arasında kalan bölgeyi de ele geçirdikten sonra bağımsız (abd ve israil'e bağlı) kürt devleti yolda!
bu uğurda ışid yaratıldı. (ışid ilişkin entry lerimde detaylı açıklama var)
azgın katil sürüsü kürt koridoru üzerindeki türkmenler ve arapları kaçırıyor sonra oraları abd savaş uçaklarının desteğindeki kürtlere hibe ediyor.
bölgede demografi değiştiriliyor.
gerçek buyken beyefendinin yazısı
--- alıntı ----
Sabah'tan akşam'a Erdoğan'ın havuz medyası Tel Abyad'ın YPG eline geçmiş olması yani ışid in oradan temizlenmesi karşısında başlatılmış olan yalan bombardımanını sürdürüyor. Işid e karşı topraklarını kurtaran yaşam alanlarını ve yaşam haklarını geri alan kürtlerin etnik temizlik yaptığı arap ve türkmenleri bölgeden temizlediği yalanını yayıyor.
Bunu yaparken PYD yi hedef alıyor.
Suriye'deki Işid den kurtarılan alanlarda yönetimi oluşturan pyd nin türkiye'deki hdp'den bugün türkiye siyasal yaşamının meşru ve entegre bir parçası haline gelmiş olan hdp'den pek az bir farkı var.
oysa türkiye'nin kültür havzasına ait sayılması gereken pyd eş başkanı salih müslüm in sürekli olarak türkiye'nin yanıbaşında dostça yaşamaktan gayri hiç bir niyetinin olmadığını sürekli tekrarlanmasına güvence üzerine güvence vermesine ve pyd nin suriye'de çatışmaların başlamasından bu yana türkiye ye tehdit niteliğinde tek bir eylemi görülmemiş olmasına rağmen türkiye'nin "resmi ağızları" pyd'nin terörist örgüt olduğunu ısrarla bildiriyorlar.
--- alıntı ---- http://sosyal.hurriyet.co...-kirmizi-cizgisi_29363669
cengiz çandar'a "yazdırılmış" bir yazının daha sonuna geldik!
emperyal güçlerin çıkarlarını korumak adına nice yazılarda görüşmek üzere...
iyi de güzel kardeşim
1 soykırım olması için "sistematik" olması lazım! politika belirlenmesi lazım! "ermeni" tanımına giren herkesin kesilmesi şeklinde bir olay söz konusu değil!
2 ikinci dünya savaşında abd japonya'ya yakın sahil şeridinde bulunan asya kökenli insanları göç ettirdi. bu göçlerde bile zayiyat oldu. buna da mı soykırım demek lazım! demek ki devletler savaşlarda olağanüstü önlemler alabliyor!
3 türkiye osmanlı arşivlerini açmayı kabul etti ama karşı adım ermenistan'dan gelmedi! adamların derdi bilimsel gerçeği ortaya çıkarmak değil propaganda yapmak! ayrıca merhmet perinçek'in rus gizli arşivlerinde yaptığı çalışmalar var! bakmak lazım.
4 hadi diyelim ki böyle bir şey var. ve türkiye politika olarak ret ediyordu!
kabul ettiğinde ne karımız olacak? aksine milyar dolarları bulan tazminat ve toprak talebi ile karşılaşacağız! (almanya israil'e 3,5 milyar mark ödedi! http://www.dw.de/almanyan...ail-hassasiyeti/a-3315809 ) kaldı ki bununla da yetinmedi almanya dış siyasetinde israil'e karşı ezik durumda!
herhangi bir muhalif tavırda "soykırımcı / hitlerci" olmakla suçlanabilecek siyasetçiler buna cesaret bile edemezler
5 tazminat ödenmeye karar verilirse cengiz çandar ab lehine yazmak için aldığı paralardan biraz ödeme yapabilir ama halkın çoğu "satılmış" olmadığından bu kadar kolay para kazanmıyor!
ayrıca almanya'nın bile tazminatı ödemekle bitmedi!
habere bakalım!
ikinci dünya savaşı sonrasında israil kuruldu. Ancak savaş sonrası aldığı tazminatların yanı sıra Tel Aviv yönetimi daha fazlasının peşinde... Geçtiğimiz haftalarda israil'den Almanya'ya yönelik ilginç bir talep geldi. Soykırım ile ilgili ek tazminat talebi... http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=43716
yani burası bir yara haline getirilirse sürekli kaşınır!
"türkiye'nin yakın tarihi, kötü iktidarlar gördü ama burnunun ucunu görebilmek konusunda böylesine aciz ve yeteneksiz bir siyasi kadroyu iş başında pek görmedi." http://sosyal.hurriyet.co...nlayamadilar-goremiyorlar
demiş!
vay be kim inanırdı birkaç yıl önce bu sözleri söyleyeceğine!
ama helal olsun yine de kendinden beklenmeyecek kadar cesur konuşmuş.
doğru tespit yapmış!
***
yazının devamı da bop planında büyük kürdistan'ın nasıl ilmek ilmek işlendiğini gösteriyor!
--- alıntı ---
Kobani, artık, Türkiye Kürtleri ile Suriye Kürtleri arasında "kader ortaklığı"nın ve "ortak gelecek tasavvuru"nun simgesi ve daimi referans noktası haline geldi.
--- alıntı ---
fatih altaylı'nın rte komutuyla anketlerde mhp aleyhine manipülasyon yapması üzerine basının yüz karası değerlendirmesinde bulunmuş.
selcan taşçı da bugünkü yazısında cengiz çandar'a fena çakmıştır!
2001 yılından kalma tape'leri hatırlatmıştır.
--- alıntı ----
Karen Fogg öyle buyuruyor diye MHP'nin de ortağı olduğu 57. Hükümetin devrilmesine çalışmak, sivil darbe zemini hazırlamak?
Ya, yavru vatanın peşkeş tepsisine konduğu şu günlerde mumla aradığımız rahmetli Rauf Denktaş'ı tasfiye etmeyi planlamak, ya AB, "makbuz karşılığı nakit"le ödüllendiriyor diye Türk ordusunun Kıbrıs'tan çıkarılmasına, PKK'nın siyasallaştırılmasına, Diyarbakır merkezli ayrı bir yönetim oluşturulmasına levyelik yapmak, 30 milyon euroya "vatan pazarlamak", bunlar bir gazeteci için gurur verici midir?
mailler
Karen Fogg'dan Cengiz Çandar'a(1 Nisan 2001):Birinci sayfada, AB ve Avrupa bütünleşmesi ile ilgili olarak, tercihen katışıksız Türk görüşünün dışında bir şeyler yazan her ay başka bir seçkin Türk köşe yazarının makalesi var. ( ) Şimdi senin sıran? (Ödeme mümkün, makbuz gönder.)
Cengiz Çandar'dan Karen Fogg'a (3 Nisan 2001): Sevgili Karen, senin bir önerini nasıl geri çevirebilirim? Sizin sayfalarınızdan geçenler kuyruğunda en son sırada oluşum şaşırtıcı.
radikalde yayınlanan son yazısı; yeni orta doğuda kürt rolü başlıklı yazısına şu notu düşmüşüm;
"ah amerika, her şeyin kotarıldığı merkez. nasılda koşuyor herkes aguşu vatana. bir ara nasılda imalar vardı, erdoğan kimliksiz amerikada nasıl karşılandı fiskosları. ne demişler tencere dibin kara, sizinki zifiri. vatan "ulusalcılığın" her nevine karşı korunması gereken bir kavram değil mi?"
memleketteki her projeden mutlaka payını alan tuccar gazeteci. darbe, ihtilal, yasa, köklü bir değişim hiç fark etmez. yapılan ne olursa olsun bu adam payını almadıysa kötüdür aldıysa yerlere göklere sığdıramaz.
hangi düşünce de olursanız olun, sakın ola dayanak olarak bu adamın düşüncelerini seçmeyin, arpası kesildimi yaralı parmağa işemez
Yakın tarihe kadar, Türkiyenin -özellikle Ortadoğuda- başkalarının peşinden giden değil, izlenen ve sözü dinlenen bir ülke haline geldiğinin Başbakan tarafından sürekli olarak dillendirilmesinden sonra, Suriyeye ilişkin olarak gelinen nokta bu: Her türlü koalisyonun içine girmeye hazır olmak, demiş bugünkü yazısında
sadece bunu dese de yetermiş.
keşke güvendiği dağlara kar yağsaydı ama kar direk ebesinin hörekesine yağdı.
sen on sene boyunca kanal kanal gez, köşe yazılarında iktidarı yere göğe sığdırama, kadına dahi yapmayacağı iltifatları peşpeşe hiç durmaksızın yorulmaksızın başbakana düz akabinde üstünü çizsinler taşak oğlanına çevirsinler..
sonra bir köşeye itilmiş halde uff oldu diye yazılar yaz kendini acındır ha?
bu işler böyle cengiz efendi, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın deme, gün gelir o yılan seni de sokar hatta siker atar..
ortadoğu dışında herhangi bi konuda yorum yapmaması gereken yazar. kısa özet ile "fenerbahçe şike yapmamıştır, bu karar türk yargısının adaletsizliğinin uefa ya yansımasıdır" demiş.
hayırlısı be gülüm.
bugün yayımlanan ve son mısır olaylarını konu alan yazısı çok dikkatle okunmalı ve dersler alınmalıdır. özellikle kibir denizinde yüzenler için önemli uyarılar içeriyor.
bazı şeylerin yavaş yavaş anlaşılabiliyor olması bile güzel.
--spoiler--
Başlangıçta Tayyip Erdoğan'a niçin destek olmuşsam, şimdi aynı nedenden karşı çıkıyorum.
En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Tayyip Erdoğan kaybetti!
Üstelik, Gezi Parkı Fatihi unvanını kazandıktan ve istanbul surları dışında Kazlıçeşmede binlerce kişiyi toplayıp zaferini taçlandırdığı, yani kendisini en güçlüymüş gibi gördüğü ve gösterdiği anda kaybetti.
Neyi kaybetti?
On yıl önce en önem verdiği şeyi, Kimsesizlerin kimsesi, Sessizlerin sesi olarak tarihe geçme şansını kaybetti. Tayyip Erdoğan, 31 Mayıs-16 Haziran arası dönemde, özellikle 16 Haziran gecesinden 17 Haziran gecesine dek istanbul başta, ülke çapında estirilen polis terörü havası, Divan Otelinin içine biber gazı atılması, doktorların ellerinin arkadan kelepçelenmesi, istiklal Caddesinde çırılçıplak soyunan birisinin polis saldırısına bağrını açması, polisin tazyikli suyuna karşı koyan kırmızı elbiseli kadın görüntüleriyle ne yazık ki çok daha fazla hatırlanacak artık.
Ne yazık ki diyorum, zira, Türkiyeye yakın geçmişte önemli adımlar attıran liderin tarihe bu görüntüler eşliğinde kaydolmasını gerçekten istemezdim. Yıllarca ona destek olduğum, kredi açtığım da doğrudur. Bu nedenle hâlâ ulusalcı çevrelerin bana yönelik tepkileri, son gelişmelerden sonra ağır hakaret haline gelerek devam ediyor. Ortaya konan zulme gönderme yapan bazıları, yetmez ama evet gibisinden kinayeli tavırlarının yanı sıra Erdoğanın zulmünden benim ve benim gibilerin sorumlu olduğunu ileri sürecek kadar saçmalıyorlar. Bütün bunlar doğru olmasa da Tayyip Erdoğanı güçlü biçimde desteklemiş olduğumuza dair hayli yaygın bir algıya neden olduğumuzu da görebiliyorum.
Mazlum Tayyip Erdoğana elbette destek olduk. Askeri vesayet rejimine karşı Türkiyenin demokratikleşme hamlelerini bir milim ileri götürecek her adımına destek olduk. Türkiyenin AB yoluna koyulmasına demokratikleşmenin konsolidasyonu olarak- candan destek verdik. Kürt sorununun çözülmesine katkı yapmaya özendirmek istedik. Sırf bu uğurda birçok konuda ondan eleştirimizi sakındık da.
Bana ve benim gibilere, kimi çevrelerde dinmeyen kızgınlığın kaynağında, Tayyip Erdoğana bir dönem destek vermiş olmamız var. Ancak başlangıçta Tayyip Erdoğana niçin destek olmuşsam, aynı nedenden karşı çıkıyorum. Kendisinin çok sevdiği Mehmet Akifin dizelerini hatırlatayım:
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu
Günlerdir, istanbulda, Ankarada, yurdun her yerinde, özellikle genç insanlara karşı orantısız güç kullanılıyor. Bu bir kez yapılsa, tepki ve soruşturma nedeni olabilir. Ama sürekli yapılır önceki gün zirveye ulaşacak hale gelirse bunun adı zulümdür.
Zulmü sevemem!
Bir de soruyorlar, Küresel komployu görmüyor muyum diye?
Birinci günden beri, Bir avuç çapulcudan başladık, faiz lobisine uzandık; yetmedi dış mihrakları keşfettik. Bunlar, Zello ile başladı, CNN International ile BBCye ulaştı; o da yetmedi Sırbistanda CIAya bağlı bir örgüte, oradan da ABDde neo-con düşünce kuruluşlarına uzandı.
Olayların nasıl başladığını, nasıl devam ettiğini gördüm. Başından beri ne olup bittiğini anlamadığınızı da gördüm. Sonrasında ise bol bol zırvaladığınızı görüyorum. Tayyip Erdoğanın kimyasının bozulduğunu fark ediyordum. Can Dündarın Polis devleti gibi başlıklı dünkü yazısının şu satırları, bunu teyit etti:
Operasyon öncesi sanatçılarla buluşmasından sızan ayrıntılar, Başbakanın psikolojisini ele veriyor. DiSK Genel Sekreteri, Bu iş sosyolojik bir durum halini alıyor, anlamıyor musunuz deyince ayağa kalkıyor: Ne sosyolojisi ya! Bana sen mi öğreteceksin diyor. Yeter be, sanatçı, aydın tamam. Allahtan korkun diye isyan ediyor
Gezi Parkına çadırlar toplanırken, barikat kaldırılmışken, Divan Otelinin içine yönelecek kadar vahşet sergileyen, görülmemiş bir biber gazı saldırısıyla hâkim olundu. Tayyip Erdoğan, millete ait dediği Taksim Meydanı ve Gezi Parkını, istiklal Caddesini, Taksime çıkan tüm yolları polisle doldurdu. Şehrin merkezi halktan yalıtıldı. istanbulun Asyasından Avrupasına insan geçişleri durduruldu. Türkiyenin her yerinden istanbula polis transfer edildi. Köprü başları ve Mecidiyeköy, jandarmalar tarafından tutuldu.
istanbulu istanbul yapan her yer halksızlaştırılmışken, istanbul surları dışında Tayyip Erdoğan, 300 bin kişi toplasa ne yazar. O yüzden, Beş misli daha fazla insan toplasanız Kazlıçeşmeye ve avazınız çıktığı kadar bağırsanız fark etmez. Bu kafayla, bu şekilde, bu yol faşizme çıkar diye yazdım.
Faşizm denilen rejim, askeri vesayet rejimi değildir; faşizm, sivil bir rejimdir. Seçim sandığıyla da sorunu yoktur. Sandıktan çıkmış, sandıkta kazanmıştır. Ama demokrasi ile ilgisi yoktur.
Kaldı ki, dün Tarafta Semih idizin hatırlattığı gibi, Başşar Esad da Şamda Ekim 2011de hainler ve arkalarındaki yabancı mihraklarla, Batı medyasını lanetleyerek yüz binlerce kişiyi sokaklara dökmüştü.
Gezi Parkına gereksiz ve acımasız saldırıya geç; istanbulun merkezini halka kapat; iki yakanın bağlantısını kes ve bütün bunları yaptıktan sonra, tüm devlet imkânlarını seferber ederek Kazlıçeşmede miting düzenle. Dolayısıyla, Kazlıçeşme mitinginin, Tayyip Erdoğanın tehlikeli bir gövde gösterisi olmanın ötesinde bir değeri yoktur. Tehlikelidir çünkü rejimin renginin değişebileceği sinyalini vermiştir.
Bu iktidara en dost düşünce insanlarından biri olan, tanınmış sosyolog Prof. Nilüfer Göle, önceki gün, Gezinin yerle bir edilmesi, genç, kadın, çocuk, doktor, avukat tanımadan uygulanan şiddet, otel lobilerine kadar süren kovalamaca, tutuklamalar, iktidarın inkâr sarmalına girdiğini gösteriyor. Türkiye demokrasisi kötü bir görüntü veriyor. Bu görüntüyü iktidarın kendisi veriyor. Sağır ve zalim bir iktidar görüntüsü kalabalıkla, sandıkla, seçimle silinemez diye yazdı.
Göleye bu satırları yazdırmış olduğu için Tayyip Erdoğan kaybetti.
Nilüfer Göle, şu satırlara da yer verdi:
2013 yılının haziran ayındayız. Öyle bir üç hafta yaşadık ki, bundan sonra, 2014te Tayyip Erdoğanın cumhurbaşkanı seçileceğini, dahası 11 yıllık başbakanlıktan yorgun düşüp, şu hale gelmiş bir Tayyip Erdoğanın iki kez cumhurbaşkanı seçilerek 2024e dek bu hale gelmiş bir Türkiyeyi demirden yumruk ile yönetebileceğini tasavvur edebiliyor musunuz?
Bir Tayyip Erdoğan düşünün ki, tüm dünyaya kafa tutuyor, içerde medyaya ayar vermekle kalmayıp, uluslararası medyaya da posta koyuyor, Avrupa Parlamentosunu tanımıyor, önüne gelecek her ülkeyle kavgaya hazır. Böyle bir Tayyip Erdoğan ile Türkiyenin içine kapanması kaçınılmazdır. Peki, böyle bir Tayyip Erdoğan ile önümüzde 11 yıl daha bulunduğunu düşünebiliyor musunuz?
Demokratik ve özgür bir ülke fotoğrafı vermeyen Türkiyenin bölgesine ve dünyaya örnek bir ülke olabileceğini ihtimal veriyor musunuz?
Yani, Tayyip Erdoğan, bir de ayağına sıktı.
Son üç haftanın Türkiye çalkantısının ilk sonucu: Tayyip Erdoğan kaybetti
--spoiler--
Radikaldeki son köşe yazısında suriye'ye müdahale edilmesi üzerine attığı nutukların artık haddini aştığını gördüğümde bu özgüvenin kaynağına dair de fikir veren müsvettedir.