sen, osmanlı esaretinden kalma köprüde, dülger aleksey'in, taşçı mihaylo'nun nasırlı ellerinin izi olan porfir taşlarında ismi yazan genç bayan!
bir erkek fahişenin hatıra defterini henüz okumuş olmamın affına sığınarak, bizi dört bir yana savuran zamanın aramıza döşediği mayınların üzerinde yürürken bando takımının majörü gibi neşe ile, mezar taşlarının üzerinde dans eden ölüm melekleri gibi neşeden kırılarak, etrafta kimse yokmuş gibi bir sürü zihnin bulandırıcı hatıralarına tanıklık ediyorum. hatta ayın görünmeyen yüzündeki karanlık delikler kadar neşeliyim. gülmekten ölene ramak kalana kadar haklısın. haklıydık! kazanacaktık! en azından görkemli kaybedecektik!
bizim cehennemimiz, gökkuşağı gibi açabilecek olan bir ülkede gözünü kan bürümüş suların yıkmaya çalıştığı bir köprü taklidi yapmaya tahammül edememektir.