cenazeye şehir dışından katılan insanların açlık sıkıntısını gidermek amacı ile yapılan iştir. yemek cenaze evinde pişmez yakın komşular tarafından getirilir. türk misafiperverliği'nin, yardımseverliği'nin küçük bir örneğidir.
cenaze evinde yemek pişirilmez. gelenler yanlarında getirir yiyecekleri adettendir. zaten yasta olan, ölen kişinin yakın akrabalarını daha da çileden çıkartmamak için fazla ağlamak iyi olmaz. ama kantarın topuzunu fazla kaçırıp dedikoduya dalarak yemek ziyafeti çekmek hiç olmaz.
Dinimizde cenaze evine taziye için giden akraba, komşu veya dostların orada yemek yemeleri değil, beraberlerinde yemek götürmeleri tavsiye edilmiştir. uzaktan gelen, aç gelen insanlar için, ne için gelmiş olursa olsun yine de misafir oldukları için düşünülmüş bir durumdur. ayrıca belediyeler artık cenaze evlerine yemek gönderiyor.
sanırım farklı din ve uluslarda da gömülme işleminden sonra aile yakınları cenaze evinde toplanır. yemek hatta içki eşliğinde biraz daha kokteyl havasında bir uygulama var.
--spoiler--
Dinimizde cenaze evine taziye için giden akraba, komşu veya dostların orada yemek yemeleri değil, beraberlerinde yemek götürmeleri tavsiye edilmiştir. .
--spoiler--
Kesinlikle doğusu budur. Aslında cenaze evinde yenen yemekler eşin dostun ikramdır. dar güne katkıdır. ama malesef bu ağır yükte cenzae sahiplerine yükleniyor.
bir yönüyle sevaptır güzeldir diğer yönüyle az önce dedesi ninesi ölmüş biz gençler için haftalar süren zorlu meşakkatli bir adettir. neyseki artık yemek şirketleri var bize sadece dağıtmak düşüyor. yemek bedeli voltran oluşturularak ödendiğinden cenaze sahibi müşkil durumda kalmaz.
bir sevaptır. Taziyeye gelen insanlara, sizi o zor gününüzde yalnız bırakmayan insanlara sunmuş olduğunuz minnettir aslında. O insanların sizinle üzülüp, sizinle gülebildiğini o zaman anlarsınız aslında.
çocukluk yıllarımdan kalma puslu bir aynaya düşen silik hatırlar gibi hatırladığım ender hadiselerden biri.
kadim bir gelenek olsa gerek mezar yerinde ya ölü ilk gömüldüğünde ya da öldükten bir süre sonra insanlara yiyecek falan dağıtılırdı. zaman mefhumu belleğe ağır darbeler vurur geçmiş zaman bir çok şey silindi gitti lakin hatırladığım kadarıyla kadınlar mezarın etrafında toplanır ağıtlar yakardı, eğer uydurmuyorsam kamburu çıkmış sakallı fakat düzgün giyimli bir adam elindeki eski ve fakat her halinden değerli oluğu analışılan bir kitaptan arapça ya da türkçe veya zazaca çeşitli dualar falan okurdu. sonra kadınlar heybelerinden bir şeyler çıkarırdı o yıllarda oval bisküviler vardı (hala var ama onlar değişikti) kalıbı sert ve ağır kazanları olsa gerek derine inerdi desenler ayrıca bu bisküvilerin kendine has bir kokusu vardı sanki ölü kokusu sinmiş gibi ya da o bisküvileri orada bir tek mezar başlarında gördüğüm için ölülere o kokular sinerdi. sonra belliki bir gün önceden (zira soğuk olurdu) suda kaynatılmış etler insanlara dağıtılırdı bir defa tatmışlığım olmuştu ve hatta diyebilirim ki lezzetliydi ama yinede orada toprağın altında cansız bedeniyle yatan bir insanın çürümekte olan etiyle ağzımda çiğnediğim et arasındaki sadece et gerçeğini düşününce uzunca yıllar et yemediğim oldu.
bir belgeselde izlediydim sanırım gökyüzü defni denilen bir mevzu vardı. insan ölür, çocuğu cenazeyi sırtlanır yüksekçe bir tepeye götürür ahali gelir toplaşır çocuk cenazeye son bir bakar ve arkasını dönüp gider. sonra cenaze ters çevrilir sırtından ve baldırlarından yarıklar açılır ve bölgede uçuşan durumun farkında, zaruri şartların kaçınılmaz sunucundan haberdar alıcı kuşlar bir anda cenazeye üşüşür ve dakikalar içinde bütün bir bedeni yiyip geride iskeleti bırakırlar. oradan aşmış bir insan çıkar kemikleri toplayıp bir kütüğün içinde çekiçle ezer, kırar, parçalar ve onlarıda kuşlara yem ettikten sonra gerisin geriye köyüne döner. insan artık yoktur sadece ruhu yukarıdadır bedensel olarak gerçekten doğaya dönmüştür. dünyada pek bir hükmü yoktur artık.
anadolu ise ölülerle dirilerin hüküm sürdüğü bir coğrafya hatta öyle ki ölüp gidenler hala bir şekilde topluma yön verirler cansız bedenleriyle. her bölgede değişkenlik göstermekle birlikte çoğunlukla ölüp gidenin arkasından fakir fukaraya bir şeyler dağıtılır. az veya çok farkeden bir şey yok. ölmüşlerinin canına değsin deyimide buradan türemiş olmalı.
gereksiz ve çok saçma bir gelenektir. benim acım büyük, yakınımı kaybetmişim, içim yanıyor, gelene gidene bir de yemek yedireceğim. mantık neresinde bu işin, aklım almıyor. bizim buralarda adettir. cenaze evine yemek götürülür. aslında bunun mantığı, cenaze sahibinin bırak yemek yemeği, yapacak gücü, hali olmadığı için destek olmaktır. evde ki çoluk çocuk aç kalmasın, bir süre idare etsinler diye. ama maşallah gelen gidene sofra kurulur. bir de utanmadan salata yok mu diye sorar birileri. ya kardeşim ziyaretini yap, bırak git evinde zıkkımlan. davet mi veriyoruz burada.
Gerçekten saçma bulduğum durum. Adamın yakını ölmüş sen abla pide var mı diyosun. Pideyi mi düşünsün ölüsünü mü? Bir iki saat de yemek yemeyiver ya gerçekten.
Bu olayın bayağı boktan bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü kendi çevremde bile bir akşam yemeğini bedavaya çıkarmak için cenaze çadırında yemek yiyenler var. Bu arada cenaze sahipleri kendileri iki lokma yemek yiyemez haldeyken millet doydu mu derdine düşüyor. Saçmalık anlayacağınız.
orada bir yakının ölmüş, perişansın. üstüne bir de baş sağlığı dilemeye gelenlere lahmacun, pide verme derdiyle uğraşıyorsun. hele bir de senin için kan ağlarken löp löp yemek yiyenler, çay içenler falan? allahım sabır ver. öyle bir zamanda nasıl yemek düşünüyor bu insanlar aklım almıyor. çok acıktıysan yiyip gel anasını satayım. sanki lokantaya geliyor.