Journal adlı kitabında Lamia'sına yazdığı mektuplardan alıntı yapılıp sevgiliye söylendiği takdirde sevgilinin iki dakika içersinde suya yelkenleri indirmesi muhtemeldir.
Mağaradakiler ve Bu ülke adlarındaki eserlerini okuduğum değerli mütefekkir. Kitaplarından not aldığımm bir kaç yazı;
"mektuplarını üzülerek okudum. sen ki son liman, son ümit, son dost, ilk ve son sevgilisin
sen ki yıldızım, sen ki annem, sen ki çocuğumsun... acılarımla hırçınlaştığına üzüldüm istıraplarım çokmu çirkin, çokmu çocukça? onları sendenmi gizleyeceğim? sahneye maskeyle çıkmak! ben aktör değilim. sesinin tonunda minnacık bi soğuyuş hissettiğim an yokumacılarımın kaynağı sensin, evet ama hayatımın kaynağı da sensin, senin için ve seninle yaşıyorum. sen uçuruma yuvarlanırken tutunulan dal, sen vaha, sen bütün hayal kırıklıklarımın dudaklarında ümidleştiği kadın." lamia hanıma yazdığı mektuptan.
batı karşısındaki durumumuz, efendisinin ilaçlarını çalıp içen uşağın durumudur"
sağı ve solu aşağıdaki gibi tanımlayan yazar;
"sol, geniş kalabalıkların refahını, ışığa kavuşturulmasını, fizik ve moral kalkınmasını ister. sabırsızdır, gençtir. zafer uğrunda birçok fedakarlıkları göze alır. tecrübesizdir. devrimin ve büyük reformların bütün haksızlıklara son vereceğine inanır.
sağ, sayıya değil değere önem verir. daha önce kazanılmış hakların devamını ister. kalabalıkları yok sayar, vesayet bulundurulmalarına taraftardır. yerleşmiş kuvvetlerle oynanmasına razı olmaz, karamsardır. devrimlerin faydadan çok zarar getireceğine inanırlar.
insan, bazı bahislerde sağdır, bazılarında sol. bu itibarla bu kelimeleri aşmak lazım.
batılılaşmak bize ne kazandırıyor? şahsiyetsizlik, erimek, yokolmak.. benimsediğimiz bir idam hükmüdür. avrupalılar için doğululaşmak diye birşey tasavvur edebilir miyiz? batı benim anti-tezimdir..
Düşünenlerin düşündüklerini düşünerek, bizleri düşündüren büyük münekkid... Okumuş, yazmış ve tenkid etmiştir... Kitaplarını okuyanlar bilir, genel olarak kendi fikirlerini belirtmez, kim ne düşünmüş bunları bize öğretir... Sağ'ın sembol ismi olmasından mütevellit fazlasıyla abartılmıştır... Kızı Ümit Meriç babası için o bir köprüdür, artık geçilmesi ve çok daha ilerilere gidilmesi gerekmektedir demiştir... Bu sözler yanıltmasın, kesinlikle okunması ve örnek alınması gereken bir fikir serüvenine sahiptir...
"altın toprak altında dır ve büyük çabalar sarfedilerek ona ulaşılır bunun içinde bilgi kitaplarda saklıdır"diyen büyük yazar.özellikle bu ülke de yaptığı sağ ve sol kesim tespitleri mükemmeldir.söylenmesi gerekenleri bütün inceliğiyle söylemiştir.gözlerini erken yaşta kaybetmesi onun okuma hevesini kesmek bir yana daha fazla ateşlemiş ve yazımsal gücü doruk noktasına ulaşmıştır.betimleme ve benzetmeleri harikuladedir.okunsundur.nihat genç cemil meriç için "bir nesle ben büyüyünce aydın olacağım dedirtmiş adamdır"der
"Dil musikidir... Musikilerin en mânâlısı, en az müphemi, ama musiki. Her kelime, bir kelimeler dünyasının anahtarıdır; meçhule açılan bir kapı, her kelime. Meçhule, yani rüyalara, hatıralara, anlatılmayanlara, anlatılamayacaklara. Mağaralarından süzülür şuur-altının, şuurun yedi kat göğünden dökülür. Kelime küfür, kelime dua, kelime büyü. Zihnin bu esrarlı meyvesini asırlar besler, asırlar olgunlaştırır." Diyen yazar.
kıtaplarını anlamak ıcın buyuk caba sarfettıgım,fıkırlerının gercekten kıymetlı oldugunu dusundugum ınsan.keske gozlerını kaybetmeseydı de bızlere daha fazla eser bırakabılseydı.
sözlük oluşturmaya çok önem vermiş, bugünleri görseydi çok sevinecek olan insandır.
Tüm eserlerini okudum. Yazar iddialarda bulunur ama kanıtlamaz. Yaşar Kemal için "sıradan bir köy romancısı" der.
Ama neden, niçin,nasıl yoktur.Ya da ben görmedim en azından.
"Adam vardır kanat süpürtür Venüs'e... ve kitabı ağzına kadar ruhla dolu kutsal bir emanet değil, maddi refahına hizmet edecek bir hüddam olarak görür." cemil meriç.
Cok agir bir turkce ile yazar. okumasi anlasilmasi icin elde birde sozluk bulundurmak gerekir. Ziya gokalp ve nihal atsiz gibi isimlerin onderlik ettigi turkculuk fikrine karsidir. Hatta ziya gokalp'e " avrupa'da yedigini turkiye'de kusan biri" seklinde yakistirma yapmistir.
henüz sadece bu ülke'yi okumaya nail olabildiğim ve neredeyse her satırını ezberlediğim, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük ve en işe yarar sosyoluğudur. bazı yerlerde öyle vurucu ve gerçekçidir ki, okurken gözerini ovuşturmaktan kendini alamaz insan.
"Ne güzel tarif; Gerici: bir toplumun gelişmesini sağlayacak hiçbir yeniliği istemeyen, her yönüyle eskiyi özleyen ve eski düzeni getirmeye çalışan (kimse). (Meydan-Larousse). Tarifin tek kusuru bu ucubenin hangi çağda, hangi ülkede yaşadığını söylememesi.
Murdar bir halden muhteşem bir maziye kanatlanmak gericilikse, her namuslu insan gericidir.
IV. Murat'a, "Süleyman devrine dön!" diye haykıran Koçi Bey'den Reşit Paşa'ya kadar Osmanlı Devleti'nin bütün ıslahatçıları gerici. Dante, yaşadığı çağdan iğrenir. Balzac eserini iki ezelî hakikatin ışığında yazar: kilise ve krallık. Dostoyevski maziye âşık. Dante gerici, Balzac gerici, Dostoyevski gerici."
ahh daha ne olsun.
nasıl bir zekadır ki, "hatırlayıp hatırlamamkta hür müyüz?" diye kendini sorgulayabilir.
lise yillarinda sosyalist, daha sonralari turkcu, daha sonralari dinci olmus, ataturk'un "fikirlerimin babasidir" dedigi ziya gokalp'i durkheim'in komisyoncusu olarak niteleyip, isgalcilerin borazanligini yapan, kurtulus savasina karsit yazilariyla mustafa kemal ve arkadaslarina eskiya diyen vatan haini ali kemal'i masum ve sirin gostermeye calisan, ataturk'e deccal, turkler'e yecus ve mecuc'lerdir diyen saidi kurdi garabetine ovguler yagdiran, bir dusunce firildagi, bir fikir acizi.
türklük ve türkçülükle alakası olmayan birdir. yazdıklarından da çok rahat anlaşılır bu kişinin maksadı. bir dönem komünist sonra milliyetçi tek ayağı çukura girince islamcı olmuş bir yanar dönerdir. kısacası ümmet soysuzluğunu genç dimalara allayıp pullayıp, süslü kelimeler ile yamamaya çalışan bir çeşit meczuptu. hayatı ve yaptıkları bana necip fazıl kısakürek'i hatırlatıyor, zira o'da cemil meriç gibi fırıldak bir fikir hayatı yaşamış ve genç dimaları zehirlemeye çalışmıştı.
Cemil Meriç gece gündüz okurdu. Bu yüzden gözlerinin gücünü her gün biraz daha yitirdi. Ne var ki, o buna hiç aldırmaz, odasında masasının üstüne sandalye koyar, kendi de sandalyeye çıkarak kitabını ampüle 30 santim uzaklıkta tutardı. Bunu, elektirik ampülünü aşağıya kadar uzatacak kordona verecek parası olmadığı için yapardı. Bunca parasız oluşunun sebebi ise, eline geçen paranın tamamını kitaba yatırmış olmasıydı. Kendisine birşey sorduğunuzda, size verdiği karşılığın filanca yazarın filanca kitabının filanca sayfasında olduğunu belirtirdi.