kalıplaşmış cevaplar vardır. en bilineni ''kelime haznemi geliştiriyor'' dilimiz öyle yozlaşmış ki kitap okumanın en büyük avantajı olarak kelime öğrenmeyi gösteriyoruz!! kitap okuyarak kelime öğrenmek yabancı diller için geçerli bir kavram lakin ana dilde kelimeleri kitaptan öğreniyorsan toplumun dil kökeninde bi sıkıntı var demektir.
neden kitap okuyorsun???
''gerçek insanlardan sıkılıyorum'' abes bir cümle. hayatı iyi yansıtanlara iyi edebi eser demiyor muyuz??? dostonun karakterleri bizden ve diğerlerinden bi parça barındırdığı için fenomen değil midir??
neden kitap okuyorum??? öncelikle düşünmeyi öğrenmek için. içime bir ışık tutmak için.
malum içi ne kadar karanlıksa insanın ışığa ihtiyacı o derece fazladır.
cemil meriç, ışık şiddeti yüksek bir fener. düşüncenin ücra köşelerinde raks eden bir beyin, belki deniz yada okyanus kadar derin. şu günlerde fark ediyorum ki ben ise yanımdan geçen arabanın kaldırıma sıçratacağı derinlikteyim. beni kaldırıma sıçratan o araba felsefe, sosyoloji, psikoloji. ben cahil, ben kör. cemil meriç gözleri kapalıyken dünyayı beyninde imgelemiş bir yarasa.
okuyorum, derinliğim artsın diye, okuyorum, farklılıklara yadırgamadan yaklaşmak, öğrenmek için okuyorum, sallanan köprüde dengede durmamı sağlayan tek dayanak noktam olduğu için. belkide biraz dünyamı genişletebilmek için;
''nihayet bütün dünya kelimelerden ibaret. ama sende ne varsa kelimelerde de o var.''
o'nun eserleri defalarca okunasıdır. her seferinde aynı haz alınarak okunur. atatürk'ü en iyi anlayan sosyologlarımızdandır.ümrandan uygarlığa, mağaradakiler, kırk ambar'ı herkes okumalı.
Keskin zekasıyla irfan hamurunda yetişen büyük mütefekkir... Sosyolog. Fransızcaya çok iyi hakim. batının bütün aydınlarını süzgeçten geçirmiş ve kurtuluşun batıda değil doğuda olduğunu vurgular. kitapları okununca daha iyi anlaşılır.
Keskin zekasıyla irfan hamurunda yetişen büyük mütefekkir... Sosyolog. Fransızcaya çok iyi hakim. batının bütün aydınlarını süzgeçten geçirmiş ve kurtuluşun batıda değil doğuda olduğunu vurgular. kitapları okununca daha iyi anlaşılır.
cemil meriç'den bihaber olmak,onu hiç okumamış, hatta adını duymamış olmak,yeni nesil adına muazzam bir eksikliktir.
Bir fikir işçisidir o,öyle güzel ve doğru tespit ve hükümleri var dır ki.
"budur işte,tamamdir" dedirtir okuyucusuna.
Telif eserlerinin hepsi başucu eserlerdir.
münevver sıfatını bihakkın ifa etmiş, sayılı türk mütefekkirlerinden bir tanesidir.
"bir milletin kamusu o milleti namusudur" diyen adamdır.
düşünen adamdır.
Allah rahmet etsin.
jurnal'in 1. cildinde "tayfur ölmüş" ve "onlar sürü yavrum" diye iki bölüm var.
cepte taşınacak ve ezberlenecek kadar güzel.
her yazdığına vahiy gibi de bakmamak lazım. bazen saçmaladığı da oluyor. ama işin güzel en tarafı da bu işte. onu okurken bazen saçmalıyor bazen insan aklının müphem sularında yüzüyorsun.
islami tefekkürünün çok olmadığını yazılarında görürüz. eğer islami derinliği olsaydı yazar olmazdı belki ama yükseklerin adamı olurdu gibi geliyor. yazılarından onda o istidadın varlığını anlıyorsunuz.
ulaşamasa da kafa yoruyor. kafa yormak çoğu zaman yanılmakla beraber hep hakikete ulaşmak için ızdırap çekmek oluyor.. yolda olan hep ızdırap çekiyor.. işte bizim gibiler o yüzden cemil meriçleri sever.
Sen bir anne gibi tuttun ufuklari bu söz kime söylenilmisti hatırlamıyorum ama Cemil meriç e atfedilebilir. O yazı hayatına hayatını adamış biri kronoloji aptallarin tarihi derdi hazret ben de hayatını anlatmayacagim. Bildiğini karşı tarafa tokat gibi çarpan adam. Bu tarif oğlu mahmut ali meriçin babası için söylediği bir laf. Tek zaafı kadınlar üstadın(kızının yalancisiyim)Lamia hanıma yazılanlar milena yi tahtından edebilir. Edebiyat üzerine yazıları kırk ambar edebiyat ait dağılmış derin olmayan ama bilgilerin toplandıgi bir tedvin. Bu ülke meb in okutmasi ders kitaplarından önce gelmesi gereken bir kitap bir birey nasıl ben kimim sorgulamasıni yapar derseniz en iyi örnek. Hint bir denizin damlaya akıtılması. Jurnaller bir ask bir adam tanıma bir gerçek.
--spoiler--
''çok yorgunum. asırlara değil sana seslenmek istiyorum. şöhretten, edebiyetten banane? istiyorum ki bütün yazdıklarımı ve yazacaklarımı sen oku.''
--spoiler--
--spoiler--
''kimi başında taçla doğar, kimi elinde kılıçla... ben kalemle doğmuşum. insanlar kıyıcıydılar, kitaplara kaçtım. kelimelerle munisleştirmek istedim düşman bir dünyayı.''
--spoiler--
Ne lüzum var inkâra: Erkek başka, kadın başka.. Herkesin bildiği vücut ve ruh farkları bir yana, kadını erkekten ayıran önemli bir fark var.. Aşağı yukarı ötekilerin temeli bu fark. Kadın özgecidir (diğergam), merkezi kendi dışındadır. Yani, hazlarının da kaygılarının da bir başkasıdır kaynağı: Sevdiği ve sevilmek istediği biri: Koca, çocuklar, baba, dost, vs Çevresindekilerin ne sevinçlerine yabancı kalabilir, ne acılarına; kadın onlarsız kâm alamaz hayattan. Onlara beğendirmek için yaratır, onlar beğenmiyor diye yıkar. Onların hoşuna gitmeye çalışır. Damak zevkleri de kulak, göz, kafa zevkleri de vız gelir kadına.
Düşündüğü ve kendisinin düşünen biri yoksa, kendisiyle beraber kâm alacağı, kendisiyle beraber hareket edeceği biri yoksa zevk alamaz hayattan, yaratamaz, iş göremez. Başkaları için yaşamaya can atan kadın, kendisini başkalarına feda etmeye hazır olan kadın, başkalarından gördüğü iyiliklere sonsuz bir minnettarlık duyan kadın, başkalarından minnettarlık görmeyince, başkaları kendisiyle ilgilenmeyince, kendisi için yaşayacağı, kendisi için hayatını fedadan çekinmeyeceği biri olmayınca mahvolur. Böyle birine kavuşunca coşar, üzülüyorsa böyle birinden mahrum olduğu içindir. Yani, aydınlatacağı biri yoksa alevi söner kadının.
''sen, yıldızlarla dosttun, kumsalda böceklerin vardı. insanlar birer yabancıydı senin için, benim için düşman. ikimiz de gurbetteydik. karşılaşsak tanıyamazdık birbirimizi, bana gülümsemezdin, ben çekinirdim yanına yaklaşmaya, hisarım, gururdu. çocuk olmadım hayatımda, ihtiyar doğdum, onun için oyun arkadaşlığı edemezdim sana, ama, hikâyeler anlatırdım, ekmeğimi bölüşürdüm. kumsalda oynayan çocuk, benim çocuğum, kumsalda oynayan çocuk. başını dizlerime daya, saatlerce saçını okşamak istiyorum. çektiğin bütün acılardan kendimi sorumlu tutuyorum, tanrı gibi ve tanrı adına utanıyorum. sevgili yavrum, seni bütün sevmeyenler için de seveceğim, annen olacağım, sahici annen, kardeşin olacağım. ağlıyor musun canım benim, o göz yaşlarının hepsi benim. uzat yanaklarını''
'' karanlıkları devirmek ve aydınlık bir çağın kapıları açmak için en mükemmel silah kalem. sözle yazıyla kazanılmayacak savaş yok. Kalem sahiplerine düşen ilk vazife, telaş etmemek, öfkelenmemek, kin kışkırtıcısı olmamak, halkı okumaya, düşünmeye, sevmeye alıştırmak. bir kılıcın kazandığı zaferi başka bir kıılıç yok edebilir. kalemle yapılan fetihler tarihe mal olur, yani ebediyete.''
Kırk ambar
''Hakikat o kadar çirkin mi? neden süprüntü kutularından tedarik ettiğiniz paçavralarda sarıp sarmalıyorsunuz ? yalan daima asil değil ki? donmuş ruhunuz. ne ümidin sıcaklığı, ne sevginin alevi, sibirya'da vahalar yaratabilir. derinlere inmeyen bir tecessüs; kumları avuçları ile iten, toprağın bağrındaki coşkun sulara inmeyen çölde artezyen fışkırtmayan, fışkırmak istemeyen ürkek, mecalsiz, hasta bir tecessüs. kurumuş bir deve dikenine benziyor ruhunuz, rüzgarların sürüklediği bir deve dikeni...
yapraklarınız dağıılmış, çiçekleriniz dökülmüş, meyveniz yok. bir ağar iskeleti ruhunuz. bulmaktan korkarak arıyorsunuz. neyi? akmayan bir çeşmeye benziyor ruhunuz. hoyrat eller musluğunu bile sökmüşler. kitabesi? kitabesi silinmiş. kanatlan yok ruhunuzun. galiba kanatsız doğmuşsunuz. yeis kadar şifasız, kutuplar gibi... hayır kutuplara benzer tarafınız yok. sadece hastasınız.
bir çok insanlar gibi insanlık hastasınız. hayat atılış demek, ileriye yeniye maceraya.çamura saplanmış bir araba. metruk, camları kırık ve rengi solmuş. Zindanınzın kapıları açık, ama siz hasır bir iskemle kadar o zindanın eşyasından olmuşsunuz. ve sırtınızda taşıyorsunuz zindanınızı. yalnız sesiniz, yalnız kelime. uzaklardan gelen kime ait olduğ bilinmeyen bir ses. ve bozuk bir plaktan dökülen kelimeler. Hep aynı. Ve gömülmesi unutulmuş bir cenaze kadar sıkıcısınız bazan. Susuzluğu arttıran ve ağızda buruk. hayır sadece acı sadece kekremsi bir tat bırakan deniz suyu gibi bir şey.
Başlamadan biten bir oyun bu, ağlatmayan bir oyun. kader bazen çok ahmak bir rejisör. biz de rollerimizi beceremiyoruz galiba. güller ıtır olur dağılmadan. acılar hatıralaşınca güzelleşir. şair, kendi rüyamı çaldım kalbinin boşluğunda diyor. rüyalarımızı çalacak gitar? ışığa borçumuz yok, o bizim için doğmuyor ki, güneş bizi ısıttığının farkında bile değil, ırmağa teşekkür borçlu değiliz. şükrün bir şuurun, bir niyetin bir fedakarlığın aksi sedasıdır. şair ben kadehimi diktiğim zaman ziyafet sonra erdi, şarap kalmışsa uşaklar içsin, diyor.boş bir kadehi dudaklarına götürmek. hazin olan bu kadehte bir cür'a bile yok. hatta kadeh de yok ortada. hem kadeh, hemde bade, hemde bir şuh sakidir gönül. içtiğin hayal kadehindeki rüyalarındır. neden bu rüyaları sen de görmedin? yaşamak yaralanmaktır. yaralanmak da güzel. ''
jurnal
'' Avrupayla aramızda aşılmaz bir duvar var. doğu, kapitalist için de sosyalist için de sömürülecek bir alandır.. doğulu ise, bir yarı insan bir şüpheli bir vatandaş, tek kelimeyle düşmandır.
Zilletten kurtulmanın yolu haysiyetimizi ispattır. haysiyet, şuur ve fedakarlık demek. şuur hiç bir kiliseye bağlanmamak, her vesayeti reddetmek, kapıları her ışığa açmak demektir. Fedakarlık ise inandığı değerler uğruna her çileyi göze almak, hatta ölümü bile. saygıya layık insan kendi kafası ile düşünen ve düşüncesini haykırmaktan çekinmeyendir. ''