bir dini topluluğun cemaat olmaktan çıkıp da "tarikat" olma yolunda izlediği düşünsel ve stratejik pusulayı ifade eden sözcükler topluluğu(daha net tanımlanamazdı).
bugün, ülkede yargıdan, siyasete, eğitime, kolluk kuvvetlerine kadar yerleşmiş bir düşünce mahsülleri mevcudiyetini göze sokar nitelikte. eyvallah...
işlerine geldiğinde "biz demeden kıyamet kopmaz"(lafın gelişidir, bunu diyenini şükür ki daha duymadık) modunda olan bu düşünce mahsülleri, bademler(hıyar anlamında değil, bıyık anlamındadır. alınmasın cücükler...) işlerine geldiğinde de "biz, inançlarımızı yaşayamıyoruz. hakkımız yeniyor." diyerek zırıldarlar. esasen, gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşacak olursak her ikisi de kendi içinde doğru ve tutarlı savlardır. inançlarını, yaşayamadıkları konusunda özellikle tüm benliğim ve bildiklerimle katılırım bu bademlere. zira inançlarını yaşayabilir durumda olsalar tek bir kulun(müslüman, gayrimüslüman, inançsız, ...) hakkını yemekten itina ederlerdi falan. neyse detaylarla kafa sikmek yersiz ve üzerine bir de yorgunum. kısaca "devam" diyoruz.
bugün, ülkenin yönetiminden, ekonomisine ve hatta yargısına kadar nüfuz etmiş bu dini topluluk, kafasına göre fetva uydurabilecek kadar da sapkın bir hal almıştır. yani var olan bir inanca tabi olmak yerine, haşa ki kendi inanç sistemlerini yaratmış ve bunun da adına "radikal islâmcılık" diyerek "kralcılık" anlamında sınır tanımamışlardır.
basit bir örnekle noktalayalım tezimizi. nur tarikatına mensup olan hiç bir er bünyede sakal barınmaz misal. oysa temiz bir şekilde uzatılması halinde "sünetullaha uygun" olduğunu ve makbul olduğunu biliriz sakalın(okutma kısmına girmiyorum hiç) islâmi açıdan. ve fakat bu tarikatın önde gelenleri sakalı, kendi "modern imajları" kapsamında "itici" gördükleri için tarikat mensuplarının da sakallı olmasını özenle, hiddetle ve şiddetle istemezler pek fazla.
velhasılı kelam pusula, benim durduğum yerden bakınca doğruyu göstermiyor gibi. gene de dalgaya gelmek isteyenler, buyurabilirler...