Destek çıktığı şey chp, mhp, akp olsa sesimizi çıkarmayız. Lakin destek olduğu şey ülkeyi bölmeye çalışan, şehitlerimize kurşun sıkan terör leşlerini almaya giden millet vekillerinin içinde bulunduğu HDPKK partisidir.
Dinini siyasete -siyaseti aşıp ülkeyi bölmeye çalışanlara- alet edenlere destek oluruyorsun, olma kardeşim.
(AKP'li Değilim) sizce ülke devlet bölüşülmüş olsaydı, TSK'ya kumpas kurulmuş olsaydı şu an bu halde mi olurduk? Ortadoğu kan ağlıyorken, bizim ülkemiz hala cennet.
12 Eylül askeri diktatörlüğünün ülkeye armağanı olan yüzde 10 barajlı nisbi temsil seçim sistemi ülkeye kumar oynatmaya devam ediyor. Şöyle ki, eğer HDP barajı geçer ve beklendiği gibi 60 dolayında milletvekili kazanırsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan anayasayı değiştirip başkan seçilmek, ülkeyi şirket (yani kendi mülkü) gibi yönetmek ihtirasına veda etmek zorunda kalacak; bir ihtimal AKP tek başına iktidar olamayacak. Buna karşılık HDP barajı geçemez, hele Erdoğan’ın partisi AKP, HDP’den çalacağı milletvekillikleriyle Meclis’te en az 330 sandalyeye sahip olursa, ülkenin başına gelebilecekleri düşünmek dahi istemiyorum.
Eğer ülkenin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın götürmek istediği yönde gitmesini, yani hukuk devleti gibi basın özgürlüğünün, giderek (şimdiden “legal görünümlü” ilan edilen) muhalefetin, dolayısıyla demokrasinin sıfırlanmasını istemiyorsanız, kısaca “Erdoğan’a hayır!” diyorsanız, “Demirtaş’a evet!” demekten başka çare yok. Görünen gerçek şu ki, Erdoğan ve yandaşlarının en büyük korkusu HDP’nin barajı geçmesi.
Onun için Erdoğan (sanki kendi hükümeti PKK ile barış görüşmeleri yapmıyormuş gibi) “Barış yolundan ayrılmayacağız!” sözü veren HDP için “Terör örgütünün arkasında olduğu parti kanın, canın peşinde…” diyor. Daha da ilginci, Erdoğan ve yandaşları Demirtaş’ın Kürt siyasi hareketi içindeki yerinin güçlenmesinden korkuyorlar. Bülent Arınç, bunun için Demirtaş’a “Öcalan’ı itibarsızlaştırmak istiyorsun!..” diye yükleniyor; Yalçın Akdoğan bunun için Demirtaş’ı, “imralı’ya karşı Brütüs…” (yani arkadan hançerleyen) olmakla suçluyor.
Evet, eğer Erdoğan’ın anayasadaki sınırlarına çekilmesini istiyorsanız, tek çare HDP’ye oy vermek. Deniyor ki, “Evet, Demirtaş ‘Seni başkan yaptırmayacağız; AKP’ye hiçbir şekilde destek vermeyeceğiz…’ diyor, ama ya sözünde durmazsa? Ya Öcalan ya da Kandil onu başka yöne iterse?..” HDP Meclis’e girmeden, bu soruların cevabını bilemeyiz. Öte yandan Demirtaş’ın sözünü tutmayacağı varsayımıyla davranmanın ülkeye bedeli çok büyük. Sözünü tutmamanın Demirtaş’a bedelinin çok büyük olacağı da muhakkak. Kimileri diyor ki, “Madem Kürt partisi, o halde Kürtler HDP’ye oy versin…” HDP, bir kısım Kürtlerin desteklediği parti olsa da, Türkiye’nin partisi. Türkler, Kürtler, bütün kimliklerden yurttaşlar hepimiz aynı teknedeyiz. Mesele, Türkiye meselesi.
“Demirtaş’a evet” demenin nedenlerinin “Erdoğan’a hayır” demekten ibaret olmadığı da muhakkak. HDP, Kürt siyasi hareketinin sınırlarını aşmak; barışa, demokrasiye ve hukuk devletine sıkı sıkıya bağlı bir “Türkiye partisi” olmak çabasında. Türkiye’nin bütünlüğünün korunmasını, siyasetin silahtan arınmasını isteyenlerin sırf bu nedenle de olsa, Kürtlüğü değil insanlığı vurgulayan HDP’yi desteklemesi, teşvik etmesi gerekmez mi? Yalçın Akdoğan “HDP Meclis’e girerse AKP güç kaybeder, çözüm süreci kalmaz…” diyor, ama gerçek bunun tam tersi! Asıl Meclis’te HDP’nin temsil edilmediği bir ortamda Türkiye’ye barış gelemez. Öte yandan gerçek şu ki, Selahattin Demirtaş, seçim beyannamesiyle, barışçı ve özgürlükçü söylemiyle, güven veren kişiliğiyle HDP’ye yeni bir kimlik kazandırmayı başardı; oyları bu sayede yükseliyor.
HDP’nin barajı aşması, sadece Türkiye’nin değil, AKP’nin de hayrına. Böylelikle AKP kişi sultasından kurtulabilir, giderek kötüleyen imajını tamir etmek, hatta belki kucaklayıcı politikalara dönmek fırsatını bulabilir. HDP’nin Meclis’e girmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da hayrınadır. Başkan olup ülkeyi şirket gibi yöneteceğim ihtirasıyla helak olmaktan kurtulabilir, en azından dönemini huzur içinde tamamlayabilir. Yıllardır fazlasıyla koşturdu, terledi; dinlenmeye ihtiyacı var.