Anlıyorum ki, Türkiye'nin temel çelişkisini "demokrat ve cumhuriyetçi" ekseninde gösterip kendilerine "demokrat" adını vererek, cumhuriyetçileri "baskıcı, diktatör, antidemokrat, özgürlüklere düşman ve militarist" gösteren arkadaşlar, bir süre sonra yaptıkları bu sanal değerlendirmeye kendileri de inanıyorlar...
Beyin böyle bir şey; kendi içinde yarattığı şeye önce kendi inanıyor ve hayatı kendi beyninde yarattığı gibi sanıyor...
Ben Türkiye'nin temel çelişkisini "demokrat ve gerici" güçlerin çatışması olarak görüyorum ve olayları bu eksen üzerinden değerlendiriyorum...
Çünkü hayatın kendisi esasen "demokrasiden yana olanlarla demokrasiden yana olmayan, demokrasi düşmanı gerici sistemlerin mücadelesi" biçiminde gerçekleşiyor...
Arkadaşlara "globelleşen demokratlar" adını vermemde aşağılayacı bir ifade yok, kendileri kendilerini öyle adlandırıyorlar çünkü...
Globalleşen demokratlar, demokrasinin özünde "bireyin yattığını, demokrasiyi bireyin tercihlerinin belirlediğini, bireyin özgürlüklerinin esas olduğunu" hatırlamayan şizofrenik bir dünyanın içinde yapıyorlar...
O şizofrenik dünyalarında, askerin siyasete müdahale etmemesi ilkesi var, ama tarikatların siyasete müdahalesi ilkesiyle ilgili tek bir satır yok...
AKP'nin oylarının ne kadar demokratik olduğunu söyleyenlerin, oyların tarikatlarla bağlantısını hiç göremeyecek kadar gerçek hayattan kopmuş olmaları, özel bir çıkar için değilse ancak John Nash türü ağır bir şizofreniyle açıklanabilir...
Bence hemen burun kıvırmasınlar ve Akıl Oyunları filminin bir DVD'sini satın alıp, filmi yeni baştan izlesinler sonra da John Nash'in hayatını okuyarak ağır şizofreniden nasıl bir parça kendini kurtardığını anlasınlar...
***
Elbette bir bireyin AKP'yi tercih etmesinin demokrasi açısından hiçbir zararı yok, tersine gayet demokratik bir durum; ama bu ancak tek tek bireylerin kişisel tercihleri böyle olduğunda demokratiktir...
Bir cemaatin, bir tarikatın ya da bir aşiretin müritleriyle bir siyasi partiyi desteklemesinin demokratik hiçbir yanı yok ve bunun adı hiçbir şekilde demokrasi değil...
Ortadoğu coğrafyasında demokrasilerin yeşermemesinin nedeni, seçimlerin yapılmaması değil, seçimler iyi kötü her yerde yapılıyor; ama seçimler tek tek bireylerin tercihlerini değil, feodalate artığı aşiretlerin, radikal etki altındaki tarikatların, cemaatlerin, demokrasi dışı örgütlenmelerin etkisi altında yapılıyor...
Sandık çoğu zaman bireysel tercihleri yansıtmıyor, ortadoğu coğrafyasının cemaat tarikat örgütlenmesinin tercihleri ağır basıyor...
"Globelleşen demokratlar" kendi yazdıkları gazelerde kendi hazırladıkları yazı dizilerine bile bakarken göremiyorlar ki, "bilmem ne cemaati oyunu kime verecek" başlığıyla yayınladıkları yazılar bile seçimlerin sosyolojik olarak bütünüyle demokratik olmadığının kanıtı...
Ne demektir bir cemaatin oylarının nereye gideceği?..
Cemaat önderinin ya da tarikat liderinin belirlediği bir kişinin yüzbinlerce mürit tarafından tercih edilmesinin, demokratik bir yönü olabilir mi?..
Globelleşmiş demokratlar, Hollanda'da veya Belçika'da veya iskandinavya'da böyle bir demokrasinin olduğuna inanırlar mı?..
Aşiret oylarının, cemaat ve tarikat tercihlerinin sandıkta etkili olduğu bir düzende kendilerine demokrat diyen insanlar askeri muhtıralara karşı çıkarken ve ondan çok daha önce, bunlara karşı çıkmayı kendilerine görev bilmezler mi?..
***
Bu ne mene bir globalleşmiş demokrasidir ki, demokrasiyi demokrasi yapan birey tercihinden çok önce, başka arka bahçeler devreye girmektedir?..
Türkiye'de demokrat olmanın ilk ve öncelikli koşulu, ülkenin sosyolojik sisteminin demokrasiye uygun hale gelmesidir...
insanın bireyselleşmesidir...
insanın bireyselleşmediği toplumlarda demokrasi olmaz...
Asker muhtıra verse de olmaz, asker muhtıra vermese de olmaz...
Globalleşmiş demokrat arkadaşlara bir iyi bir kötü haberim var...
Önce kötü haberi vereyim, iyisini sona saklayayım...
Şizofreni çok ağır bir hastalıktır, tamamen geçmez, iyileşmez...
Bu kötü haber; iyi haber ise şu:
Çok uğraşılırsa kontrol altına alınabilir, daha doğrusu hasta onunla yaşamayı öğrenebilir, John Nash'in olduğu gibi çok da başarılı olabilir, Nobel bile alabilir...
Filminden de Oscar alınabilir...
Ama Allah biliyor ya, çok fazla gayret göstermeleri gerekiyor...
Üstelik hiçbir kurnazlığa sapmadan tamamen iyi niyetle...
cemaat ve tarikatlarda demokrasi olmayacağının kanıtıdır.
cemaat ve tarikatlardeki yönlendirmeler; ister oylarını dsp ye isterse refah- akp tarzı oluşumlara versinler- demokratik değildir. insanlar, kendi din özgürlüklerini kullanmak için neden cemaate ihtiyaç duyarlar?
cemaatlerin globalleştiği ve dünyanın en zenginlerinin ' evangelist, moon, scientology, illüminati.. ' tarzı yapılarda olduğunu biliyoruz. fakat konjektür, o birleşmelerin kendi başlarına ayakta durmaları ve küreselleşmelerine aykırı değilken, bizdeki cemaat liderlerinin; küreselleşme pahasına kendi başlarına ayakta duramamaları ve 'hastalık sebebiyle' amerika' ya kaçmaları yönünde.
din- millet inancı arasındaki bağlantılar (yahudi dinin milliyetçilikle örtüşmesi vb.) olgulara girmeden de bakacak olursak, siyasal islamın kendi parasıyla dünyada bir söz edinmesi çok da olanaklı görünmüyor.
her şeyi geçtim;
- bu seçimde alevilerin oyu nereye gidecek? tarzı yaklaşımlar, bir bütünü ifade edemez iken;
- bu seçimde nur cemaati kime oy verecek? tarzı yaklaşım, bizi doğru bir sonuca ulaştırıyor; ' toplu hareket.
cemaatlerin bir 'sivil toplum örgütü' olduğu yönündeki inanç ' özgürlüğü bireye indirme' konusunda liberalleşme konusuyla uyuşmazken, liberal politikalar, turgut özal' ın yaptığı gibi cemaatlerin işine geliyor.
askerin siyasete müdahalesi kabul edilemez olduğu gibi, cemaatlerin devlet içinde devlet oluşturmaları ve de ' demokrasiye balta vurup liberal olduklarını iddaa etmeleri' de kabul edilmemelidir.
eğer ki cemaatlerimiz, kendi başlarına ayakta kalabilen ve milli bir politikaya hizmet edecek kurumlar olsalardı hay hay..
sakat konulardır efendim... bu konularda ciddi araştırmaları olan, insanlara bir şeyleri anlatmaya çalışan adamlar tek tek faili meçhul veyahut faili meşhur cinayetlere kurban gitmişlerdir.
bu anlamda en bilinenleri rahmetli uğur mumcu ve rahmetli muammer aksoy'dur. gene de verecek bir candan hiç bir dönemde korku duymamış adamlar, günümüzde de bu ilişkileri sorgulayabilir, üzerine fikir üretip de insanları düşünmeye davet edebilir durumdadır. faili meşhurlar, artacak gene korkarım ki yakın gelecek tarihte...