başbakanın hakan fidan'ı bu denli koruması ve hükümetin onun için aniden yasa değişikliğine gitmesi ilginç. ilker başbuğ'un yargılanması için "yargıyı rahat bırakın" diyen adamın çelişki içinde olduğunu görüyoruz, bu ciddi çelişkiyi bertaraf edecek kadar vaktinin olmaması, susması, daha öncelikli işlerinin olduğunu kanıtlıyor.
mit ve polis hükümetin piyonu olarak bilinirdi; şu an iki taraf birbirine düşman.
başbakanın tutumu mit'i sahiplenmekten yana, bu da polisin asıl sahibinin okyanus ötesindeki * bir adam olduğunu gösteriyor(ekvador alınmasın).
sahip olduğu güce ve koskoca başbakana miti bana ver şeklindeki yaklaşımı cemaatin derin devletçilik oynadığının da kanıtı.
şuan tayyip erdoğan ipleri sıkıca tutuyor.
ne olacağı konusunda meraklıyım.
umarım devletin lehine bir olay gelişir.
her ne kadar hükümet yanlısı olmasam da dışardan havlayan bir köpeğin halkın rızasıyla seçtiği birisine komplo kurup alaşağı etmesini istemem.
mit'e atılı "ihanet" suçlamalarının, talimatları verdiği kabul edilen erdoğan'a sirayet etmesi ihtimali vardır ve bu erdoğan ve akp için büyük bir tehdittir.
erdoğan'ın bu tehdidi yasa değişikliği ile bertaraf etmeye çalışacağı anlaşılıyor. salı günü meclis gündemine getirilecek yasa değişikliği ile, mit mensuplarının yargılanmasının başbakanın iznine bağlanması ve özel yetkili savcılığın yasal araçlarının elinden alınması amaçlanıyor.
bu yasa teklifine karşı gelişecek karşı eylemlerin ne olacağı belirsiz. ancak, açıkça görülen gerçek şu ki, hükümete rest çekiliyor. bu gücü, bu cesareti nereden buluyorlar ?
12 eylül 2010 referandumu ile "yargının vesayetinden kurtulan" akp, yağmurdan kaçarken doluya tutulduğunu herhalde anlamıştır. bu doludan kurtulmaları, çatlak vermeden, özel yetkili mahkemeleri yasa değişikliği ile ortadan kaldırmalarından geçiyor. ancak, balyoz vs. davaları düşünüp, ikileme düşmeleri veya parti içi ve diğer dengeleri gözetip bu yola girmemeleri de ihtimal dahilinde. yasa değişikliği yönünde irade oluşursa, bu konuda muhalefetin desteğini aramayı değerlendirecekleri düşünülebilir.
bir başka formül ise, 12 eylül 2010 referandumuyla ele geçirdikleri hsyk'yı çalıştırarak, cmk.nın 250, 251 ve 252.maddelerini değiştirmeye gerek kalmaksızın, belli özel yetkileri kaldırmaları ve yeni atamalar yapmaları olabilir.
bu hengameye, bir de başbakanın sağlık durumu hakkındaki spekülasyonlar eklenince, olayın nasıl gelişeceği ve sonuçlanacağı tam bir muamma olarak ortada duruyor.
akp'nin kağıttan kaplan olmadığını kanıtlaması gerekiyor. yoksa, kendi elleriyle yarattıkları dış destekli gücün üstlerinde gezinen tehditleri, siyasi sonlarını bile getirebilir. durum, o kadar ciddidir.
ortadoğuya yönelik hazırlanan ılımlı islam rejimi diye kodlanan şu an ki durumda temel paradigmalarda oynama olacağına dair bir emare görünmüş değil. daha çok görev dağılımına yönelik iktidar f tipi iktidar hesaplaşması şeklinde sürüyor. pek çok alt başlıkta kendisini gösteriyor.
öym + idb + tem vs mit ( akp ) kapışması şeklindeki bu iktidar mücadelesinde halkın müdahil olma olanakları ortaya çıkması olası suriye müdahalesine kadar mümkün değil gibi. kimi zaman kürt sorununda ılımlı akp ceberrut cemaat kimi zaman ergenekon balyoz vs. de tam dönüşüm isteyen cemaat abd ortaklığıyla sistemi bu haliyle sahiplenmiş akp kapışması şeklinde olsada düğüm suriyede çözülecek gibi. tüm coğrafyanın başına bela bu ılımlı islam kanseri yayılmadan hangi olanaklarla önlenir. nerde arkadaş bu % 50 oyun sahibi ileri demokratik halk. kimin eli kimin cebinde belli değil.
cemaat ile mevcut hükümetin kavgası ilk değildir. cemaatçilere sorun bir erbakan'ı, pek de güzel şeyler işitmezsiniz. çıkarlar korunabildiği yere kadar korunur. ama öyle çıkarlar vardır ki taraflarca taviz verilemeyecek derecede önemli. o noktada ne cemaat hükümeti tanır ne hükümet cemaati.
cemaat pragmatisttir.işlerini yürütebilecekleri ortam ve atmosferi korumak isterler.
ak parti kadar özgür olabildikleri bir dönemi sanırım bir de özal döneminde yaşamışlardı.
ak parti dönemi cemaat için bulunmaz bir nimettir.
cemaat kadar profesyonel bir akıllı adamlar topluluğu kendi ayağına sıkmayacaktır.
peki bu 'kavga' lafı neden edilip duruluyor ?
bu ifade aslında bir temenniden ibarettir.
ilk olarak cemaati pasivize etmek istiyorlar.
cemaat engeli bertaraf edildiğinde ak parti'nin de tutunamayacağını iyi bildikleri için bu temenniyi canlandırmak istiyorlar.
bu gün yüzüne çıkan didişmenin gerçek nedeni suriyedir.suriyeye saldırması isteniyor türkiyenin.tayyip ciddi oy kaybı ve ülke gündeminde çok büyük bir deprem yaratacağı için bu konuda ayak sürüyor.amerika da bir an önce bu konuda türkiyenin adım atmasını istiyor.bu amaçlada emrindeki gülen tarikatını tayyibi sıkıştırması için görevlendirdi.akp yani tayyip erdoğan amerika tarafından verilen emri ağırdan aldıkça bu didişme,tayyibi köşeye sıkıştırmayı amaçlayan bu cemaat saldırısı artarak sürecektir.bu amerikanın tayyibe açık bir uyarısıdır da aynı zamanda. emrimizi aynen ikiletmeden uygulamak zorundasın.aksi halde istersek seni o koltukta tutmayız diyorlar.tabi anlayana.
ya başbakan rte'nin eline güç verdiği cemaat tarafından tutuklanmasıyla, ya da rte'nin delilleri uydurma olan ve abd'ye karşı olanları tasfiyeye yönelik ergenekon, balyoz vs. gibi davalarda yargılananları tahliye ettirip, öym'leri kaldıran düzenlemeleri çıkarmasıyla sonuçlanacak kavgadır ki bu kavgayla hem akp iktidarı son bulacak, hem de ülkede cemaate karşı erimekte olan sempati dibe vuracaktır. böylece ileride akp ve cemmatin önde gelenlerinin istiklal mahkemelerinde yargılanmasına giden yol açılacaktır.
hükümetin bu kavgaya 2005'te yargıya tam yetki veren (öyle ki artık genelkurmaylar bile içeri alınıyor, özetle bu) kanun düzenlemesiyle kapı açtığı gerçeğidir. şimdi açılan kapıdan içeri giren yargının oklarını hükümetin atamasını yaptığı isimlere ve bizzat güncellediği kurumlara çevirmesine tanıklık ediyoruz. ve işin en ilginç kısmı gelişen bu olayın başlangıcında yargı-bakanlık arasındaki iletişimsizliktir. ve bunun kasıtlı olduğu da bariz, görüyoruz, okuyoruz. çok daha garip işler döndüğünü okuyoruz ya, zamanla göreceğiz.
işlerine gelince "yargının işine karışmamak lazım" diyen a.k. partisinin, ucu kendine dokununca jet hızıyla yeni yasa çıkarması ile hukukun ırzına geçmesi durumudur.
adalet (!) bakanı sadullah ergin, hakan fidan'ı kurtarma yasasi ile ilgili sorulan bir soruya, "bugün itibariyle çözüm yolumuz bu, yarın ne olur orasını bilemem" diyerek hitler'i bile mezarında ters döndürmüştür.
amerikan şakirtlerinin anadolu şakirtleri ile olan kavgasıdır. her türlü pisliğin medyaya düşeceği ve akp yolsuzluklarının ispatlanacağı kavgadır.feto rte'nin sonunun başlangıcına start vermiştir.
maddeler halinde kavganın görünen kronolojisi
-türk futbolundaki rant, hocaefendinin iştahını kabartmıştır
-bankasya ele geçirilerek süperligin hemen hemen tüm önemli aktörleri neredeyse bir daha çıkmamak üzere içeri tıktırılmıştır
-parti bu hamleye yasa değişikliği ile karşılık vermiş
-hocaefendi veto silahını kullanmıştır
-parti yasayı aynen iade ile karşı hamle yapmış, cumhurbaşkanlığı ile ters düşülmüş, yine de ilk raundu parti kazanmıştır
buraya kadar gerek partililerin, gerek cemaat mensuplarının ittifak ettiği bir gerçektir. peki ama, dünyadaki belkide tek zaafı para olan hocaefendi, neredeyse 40 yıldır ilmek ilmek ördüğü, adliye ve emniyet teşkilatında dominant aktör olduğu, ordu üzerinde etkisini artırmaya başladığı günlerde, 500-600 milyon usd lik bir pasta için bu savaşı göze alabilirmi
elcevap; alır.şöyleki
-hocaefendinin oy potansiyeli yüzde 5 tir. bu oy potansiyeli için hocaefendiye şirinlik yapmayacak parti türkiyede yoktur
-hemen hemen her partide kendilerine yakın insanlar üst yönetimlerde barındırılmıştır
-hocaefendinin bürokrasi üzerinde etkisi, oy potansiyelinin aksine çok yüksektir
-yine de her ihtimale karşı, hocaefendi yaşamını türkiyeden daha emin bulduğu topraklarda sürdürmektedir
-hocaefendinin, başını istediği hakan fidan, israil tarafından da istenmemektedir
buraya kadar fakirin yazdıkları hemen her türk vatandaşının bildiği şeylerdir. bilinmeyenlere gelince
-mit operasyonu karşılığında, hocaefendinin israilden ya da amerikadan edinimleri nedir
-parti kurdursa barajı aşamayacağı için, önümüzdeki seçimlerde hangi partiye destek verecektir
esasında durum cemaat ve hükümetin dış politikası ile alakalıdır. ama örgütün tasfiyesi gibi iç politikaya endeksli konularda önemlidir. rte hiçbir zaman gücü paylaşmaz, sadece konjektür gereği paylaşıyormuş gibi görünür. rte, cumhuriyet tarihinin gördüğü en pragmatik liderlerden biridir. nasıl 2002 yılında koltuğu gül'e bırakıp, koltuğu geri alana kadar tabanda her kesimden kişilere yer verdiyse, gücü eline geçirdikten sonra neredeyse tüm önemli yerlere kendi adamlarını getirdi. nasıl şener gibi adamların kadrolarını bertaraf etti ve neredeyse tamamı ile kendine biat etmiş bir milletvekili grubu oluşturduysa devlet içi atamalarda da cemaate çok fazla şans tanımadı. etkisiz kurumlara getirdi cemaati. zaten seçilmiş olan onlar, bir bakıma yaptığı da doğru, cemaatin bu kadar çok iç-dış politikaya karışması hoşlarına gitmiyordu.
akp, cemaati ortadoğu dengelerini anlayamamak, israil'in artık dokunulmaz olmadığını görememekle suçluyordu. cemaate göre ise israil halen dokunulmaz ve cemaat halen abd dış politikalarına göre kendi politikasını oluşturuyor. cemaate göre israil'in karşısında olmak hata, suriye-iran'a verilecek her taviz hata. hatta ordu, suriye'ye girmeli. işte bu noktada örgütünde savaşarak yok edilebileceğini düşünüyor cemaat. zaten marksist ve leninist bir örgüt, hiçbir şekilde onlarla ortak bir türkiye kurmanın imkanı yok. akp ise bu konuda daha esnek, daha fazla dialogtan yana. burada türkiye kurmaktan kastım kemalizmden arınmış bir türkiye. ben akp'nin din devleti kurmak gibi bir gizli ajandasının olduğuna inanmıyorum, cemaatin de öyle bir gücü yok. yapılmak istenen tamamı ile daha önce kendilerini ezen elitist kemalizmden kurtulmak.
tüm bu hayhaylar arasında bdp, arada biz kalıyoruz diyor. bu da çok ilginç. bdp'ye göre filler tepişirken kendileri eziliyor. kendilerinden kasıt bdp üst yönetimi aslında. halktanda bahsetmiyorlar ama bu kavgada akp'den yanalar çünkü cemaatin fırsatını bulduklarında üzerlerinden silindir gibi geçeceğini çok iyi biliyorlar. aynı şey kendileri içinde geçerli. ilk fırsatta cemaati bir kaşık suda boğabilirler. tabi cemaatin k.ırak'taki yatırımları, türkiye'nin doğusunu din çimentosu ile tutması çok etkili. cemaate göre kürt sorununun çözünü dindarlıktan geçiyor. aslında akp'ye göre de öyle, çok eleştirildi ama dindar nesilden başbakanın anladığı birazda bu. yani dindar demek, sünni mezhebin geleneğinde devlete sahip çıkan, devletle çatışmayan topluluk demek. bdp'ye göre ise ayrı devlet olmanın ya da özerkliğin yolu din prangalarının atılmasından geçiyor ama devir kominizm devri olmadığı için bunu söyleyemiyor. çakma imamlarla alternatif cuma namazları gibi yapay dini hareketler yaparak mide bulandırıyor. cemaatin din eksenli olduğu aşikar, her ne kadar inkar etselerde bdp yönetiminin ve hatta tabanının dine mesafeli olduğu da bir gerçek. rte'nin zerdüşt söylemi o yüzden çok yerinde ve doğru bir tespit.
diğer taraftan suriye'de iran'da o kadar kürt varken hiçbir ayaklanma olmuyor, hiçbiri anadilde eğitim istemiyor, hiçbiri özgürlük ve barış demiyor. k.ırak'taki kürtlere ise aponun türkiye'nin adamı olduğu empoze ediliyor. barzani israil'den her türlü desteği görürken erbil'de cemaat ve hükümet barzani ile kol kola geziyor. ne garip bir coğrafya değil mi?
yine de ben cemaatin çok fazla abartıldığını düşünüyorum. evet bazı güçleri var ama öyle sanıldığı kadar güçlü değiller. en büyük yumuşak karınları amerika ya da israil ne derse onu yapıyor izleniminde olmaları. bu da cemaatin üst yönetimi hariç akp ile ilişkiler koptuğunda bile akp'ye oy vermeye devam edecek bir topluluğun olacağı anlamına geliyor. fakat kürt sorunu konusunda sağcı tabandan destek alıyorlar çünkü selametçi tabandan gelenler hariç akp'de de kürt sorununun diyalogla değil terör örgütünü silahla yenerek ancak çözüleceğine inanan kişi sayısı çok çok fazla.
biraz karışık oldu ama genel tablo benim kıt aklımla görebildiğim bu. arka tarafta böyle bir kavga varmış gibi gösterip işlerini çaktırmadan yürütme planı olabilir mi acaba derseniz, bence öyle gizli bir sosyal mühendislik çalışması yok ama var diyenlere de saygı duyarım.
savcının ifade almak için hakan fidan'ı çağırmasından sonra hükümetin jet hızıyla yasa değişikliği için düğmeye bastığı mücadele. kendi adamını korumak için akp nin hukukla nasıl oynadığını da görmüş oluyoruz böylece. ne kadar demokratik değil mi canlar? kendi adamına hukuk başkasına guguk. neyse bu kavga daha birçok gelişmeye gebe anlaşılan. merakla bekliyoruz.
yoktur öyle bir şey. yüce ak partimizi çekemeyen ve partiye oy vermeyen bazı kansızların müslüman çevreyle partimiz arasında fesatlık-hasetlik çıkarma planıdır. komple kurulmaktadır. ama ak parti bunun da üstesinden gelecektir.
gündemi takip edenlerin uzun zamandır farkında olduğu durumdur. akp'yi destekleyen gazetelerde, tv kanallarında hatta yazarlar arasında bile bölünme başlamıştır.