bugün

anlaşılan hükümete yanlamaya karar vermiş ama

maziyi de silemiyor, bir zamanın sıkı atatürkçüsü

işte böyle tedbirsiz abdest bozan gibi dolanırsın.

badem bıyık, gümüş yüzük yap. rektörlük garanti.
Kanal istanbul hakkında çok fikrim yok. Mühendis ve bilim adamları konuşmalı ama en çok konuşan siyasetçiler. Niyeyse?

Ama jeoloji alanında kanal istanbul sıkıntı olmaz deyince özgürlükçü(!) tayfa tarafından şeytan ilan edilen kişi. Ahahaha.

Olm bu kadar da bağnaz olmayın. iki gün önce ustaydı, bilim şahıydı ne oldu?

Ha ben islam hakkındaki görüşleri için yine eleştiririm çünkü anlamadığı konular hakkında açıklama yapıyor tarih, din falan.

Ama sizin ikiyüzlülüğünüz nasıl da ortaya çıktı? Ashdksjshskskaba
cahillerin, politik görüşleri tutmadığı için itin g.tüne sokmaya çalıştığı, gerek ülkemizde, gerekse dünya çapında jeoloji konusunda önde gelen bilim adamlarımızdan.

misal ben müslümanım, türküm. prof. dr. celal şengör de, müslüman türkler için ileri geri konuşur. ama branşı jeoloji olduğu için, jeoloji dışında söylediklerinden ben bir yargıya varmam. lakin, cahil bir belediye başkanı "kanalistanbul depremi tetikler, kesinlikle tetikler" dedikten sonra canlı yayına bağlanarak, "hayır efendim tetiklemez" deyince "ya ben tetikler demedim" diyerek kıvırmıştır bu adamın bilgisi önünde. Herkes bildiği işi yapsın.
Ekrem başkana Terbiyesizlik etmiş, nezaketten uzaklaşmış prof.

Arka planda başka şeyler var zannederim. Celal hoca heyet başkanı sıfatıyla onurlandırılmak istiyor olabilir ki haklıdır da. Ekibi kendisi oluşturmak da istemis olabilir. Üzüldüm.
müdürüm kanal istanbul hakkında ki görüşlerini yeniden duysaydık.
Rol modelim değil.

Türkiye'de alanında uzmanlaşmış çok fazla isim var. Hadise, seda sayan, gülben ergen, şeyma subaşı örnektir. Ülkemizin tek bilim insanı celal bey gibi davranacak değilim. Zaten dışkı yemiş bir insana saygı duyamam. Kusura bakmasın. Biz hırsızlara, tecavüzcülere, kendinden daha güçsüzü ezenlere, yere yatmış insanı tekmeleyenlere, başkalarının acıları ile güçlenen insanlara saygı duyabiliriz ancak dışkı bizim kırmızı çizgimizdir.

Celal Bey'i tanıyorum. 2019 mayıs ayında, kendisi ile, aspergerliler üzerine yapılan konferansta konuşmacı olduğum zaman tanışmıştım. Kendisi dinleyici olarak gelmişti, ben ise youtuber olarak konuşmacı statüsündeydim.

Konuşmanın içeriği, bahsettiğim gibi, asperger sendromu ile ilgiliydi. Seda sayan ile yapmış olduğumuz çalışmalar sonrası, asperger sendromluları burada söylemek istemediğim bir madde ile pembe hale getirebilmiştik. 2018 nobel kimya, edebiyat, tıp ödülünü yine beraber almıştık.

Bunun üzerine, duyarlı olduğunu iddia eden bir grup insan, toplumda zaten köşeye itilmiş aspergerlileri pembeye boyayıp nörotipiklerden hatta tüm insanlardan çok daha farklı gösterdiğimiz için bize dava açmıştı. Bir anlık heves ile kendini pembe yaptıran ve bu değişime asperger olduğu için alışamayan celal bey ise bu öfkeli kalabalığın lideriydi. Pembenin kendisini çok daha minnoş gösterdiğini söylediğim halde hiçbir şekilde ikna edemiyordum.

- peki küçük hanım diye söze girdi. Neden benim gibi asperger sendromlu olanları pembe yaptığınızı anlatabilir misiniz?

Elbette dedim. Bakin, bugün bir kelebek neden toplum tarafından çok daha kırılgan görülür? Neden insanlar hamamböceklerini öldürürken kelebeklerin yaşaması için çaba gösterir? Bunu yaratan tek şey kanat farkıdır. insanlar hamamböceklerini büyük ve renkli kanatları olmadığı için sevmez.

Bu deney, aslında böyle başladı. Öncelikli olarak hamamböceklerini pembe yapmak için harekete geçtim. Bu sırada hamamböceklerinin alıştığı insana karşı ne kadar içten olabileceğini gördüm. Bu, bir kelebeğin, hiç tanımadığı bir insanin omzuna konmasından daha farklı değildi. Ancak kelebek şans getirmiş gibi algılanırken, hamamböceği bir şamar ile yere fırlatılır ve üzerine nefretle basılırdı.

Bu fikir aspergerli çocuklara bu mantıkla yaklaşmak demekti. Burada, aramızda küçük beyinli insanlar var, diyecekler ki bir hamamböceği ile bir insanı denk mi tutuyorsun, hocam özür dilerim sözüm elbette sizi kapsamıyor. Bizim amacımız herkes kadar hassas, hatta nörotipik bir beyinden çok daha hassas olabilen aspergerli çocuklara aslında sempati ile yaklaşılmasını sağlamaktı. Yaptığım deneyin size çok basit şekilde doğruluğunu ispat edeceğim."

Ekrana celal hocanın eski fotoğraflarından birini yansıttım.

Lütfen celal bey, sahneye çıkar mısınız? Diye seslendim, en pembe hali ile yanıma geldi. Hangisi daha sempatik diye sordum.

- Celal bey lütfen tekrar dışkı yediğinizi itiraf edebilir misiniz?
- kendi pokumu yedim.
- harika!

Salonda herkes ayağa kalkıp gözyaşları içinde alkışlamaya başladı. Celal Bey, pembe vücuduyla vücudumu sıkıca sardı, teşekkür ederim, şimdi anlıyorum bunun ne kadar doğru bir pembeleşme olduğunu dedi.

Birkaç ay içinde bir virüs gibi yayıldı pembe insan modası. Adanalılar hariç herkes pembe olmayı kabul etti. Açıkcası doğu karadenizliler yine aynı sorunu çıkardı ama sakinlesmeleri için devlet tarafından zorla pembe hale getirildiler.

Peki pembeleşmek neye sebep oldu sorusu geliyor değil mi aklımıza? Savaşlar bitti. Rus erkekleri birilerini yumruklamayı bıraktı. Insanlar hayvanlara tecavüz etmeyi, onları öldürmeyi ve yemeyi bıraktı. Bi adanalılar bırakmadı, sürekli mangal yapıyorlar ama çözeceğiz bu sorunu. ( yanlış anlaşılmasın, sadece hayvan yemekle ilgili bir sorunları var bu insanların, yoksa iyi insanlardır, severiz )

En önemlisi güzel ve çirkin ayrımı kalktı. Akran zorbalığı sonlandı.

Ve celal bey gibi asperger sendromluların, toplumda daha rahat yaşamasının yolu açıldı. Doğruları bir tomar para gibi yüzümüze çarpan onun gibilerin, cümlelerinin altında anlam aramayı bıraktık. Sadece doğru bildiğini doğru olduğunu düşündüğü için söyleyen bu saf insanların iyi insanlar olduğunu kavradık.

Celal şimdi arayacak beni, tekrar teşekkür etmek isteyecek. Gerek yok. Teşekkür ederim.
galiba biz adamı iplemeyince pek o da bizi saldı. deprem meprem sikime kadar ben zaten zenginim ölmem diye takılıyo. ayrıca bu adam normalde jeolog ve pek çok konuda da bilgisi var ama adam artık bir ünlü. o yüzden ünlülük işini de yapıyor bize ne yani. artık isminde bi yerinde bilim geçen her şeyin içinde bu adamı ve esg yi görebiliriz. çünkü popülerler.

tanım: her konuda konuşan bilim insanı.
bu adam deprem uzmanı filan değil. baba parasıyla jeofizik okumuş sadece.

bu adamı ve ortaylı yı muhatap alanlara çok gülüyorum.

şener üşümezsoy elazığ depreminin sinyalini vermiş geçenlerde gidin ona bakın.
imamoğlu'na ayar verince kötülenmeye başlayan prof.
olur olmaz ortamlarda alakasız şeyler anlatan biraz kaçık bir jeoloji profesörümüz.anlatış ve konuşma tarzını seviyorum.
bilimle uğraşmadan bilim adamı olmayı başarmış büyük şahsiyet.
'' May names mahmut '' ,''Dünya düzdür yaw ''
vs vs
Kapsitesinede ki insanların Anlyamadığı, anlayamadığı için sevmediği bir Bilim adamıdır.
görsel
görsel
Öğrencilik dönemlerine ait bir gençlik fotoğrafını gördüm; vaktiyle zayıfmış şaşırdım.
Sevmediğim ırkçı.
Gereğinden fazla aydınlanmış*
görsel
Fedon şengör.

Bu nasıl bir melezdir ya rab!
Doppler etkisini mükemmel bir örnekle öğretmiştir.

https://youtu.be/shcG7Ls4a1k
türk asıllı olmasa?! hangi millettenmis merak ettim bir ara sabetaycilik mevzusunda kacigin biri selanikten gocen herkesi yahudi ilan ederken bizde selanik gocmeniyiz kimbilir gibi biseyler soylemisligi var ama bu celali yabanci asilli yapmaz. Bayagi bir turkktur...
Tonton bir bilim insanı gerçek entelektüel.
görsel
görsel
görsel
Hocamıza kaka yemek yaramış.
ya fatih inanır mısın bu adam teknik üniversiteye sıva yapmış inanılmaz bir olay bu. caltech.
celal şengör gibi bir akl-ı evvelin "popper diyalektik mantığı çürüttü, hegel salaktır, zırvadır" vs. gibi hiç anlamadığı felsefe hususunda, aklı güvenli moda almış seviyede bazı söylemleri var bildiğiniz gibi.

şengör'ün, enver ayseverin programına katılıp "aha bu p, bu da p' ise diyalektik mantığa göre buradan istediğim sonucu çekebilirim, olur mu yav böyle şey" diyerek saçma salak bir temellendirme yaptığını bilirsiniz. mesele gerçekten böyle mi? hegel ne yaptı, neyi öngördü, kendisinden öncekilere dair ne gibi kritikler yapıp diyalektik mantığa vardı. kullandığı argümanlar (zenon paradoksu, sonlu elemanların sınıflandırılması, limit, diferansiyel'in harekete ait uygulamaları, mobius çemberi vs) ne derece doğrudur? aristoteles'in ontolojisini kullanarak nasıl diyalektiğe varmıştır vs gibi sorulara az çok cevap verilmeye çalışılacaktır. biraz sabır ile okursanız çok faydalı olacağına inanıyorum.

celal şengör'ün sembolik mantık ile diyalektiğin yanlışlamasının temelsiz olduğunu göreceksiniz:
en başta hegel, mantığın üzerine çok eğilmiş, mantığa, yapısına, söylediklerine emin olun şengör'den çok daha fazla kafa yormuştur. fark, hegel'in felsefesine temel aldığı yerde yatmaktadır. burada üç beş satırda hegel'i anlatmam imkansız takdir edersiniz fakat çok kısa özetlersem söylediği şey şudur;
kant'ın kategorileri sadece zihnin deneyimi şekillendirmesini sağlayan unsurlar değil gerçekte varolan ve bireyden bağımsız olarak kendini gösteren entitelerdir. peki, kategoriler nedir?
locke-berkeley-hume'un felsefelerini bir süreç olarak düşünürsek eğer locke'tan hume'a geçiş içselleştirmesi bazen biraz zor olabilen şu sonucu verdi; deneyim bize bilişsel ögelerimizin tamamını veremez. nedensellik algımızı veremez, sonsuzluk, sınırsızlık gibi kavramlarımızın kaynağı olamaz. eğer saf deneyim bizim bilişsel yetimizin sebebi olsa bu gibi kavramlara asla sahip olamazdık. doğada nedensellik dediğimiz şeyi algılayabiliyor muyuz? hayır. peki teklik-çokluk diye bir şeyi? hayır. limit diye bir şeyi algılama gibi bir durum yaşayan oldu mu aramızda? hayır. bu anlamda özellikle nedensellik temelinde, hiçbir zorunluluktan bahsedemeyiz. hiçbir zorunluluktan bahsedemememiz dünya ve gerçeklik hakkında konuştuklarımızın sadece "alışkanlık" doğrultusunda şekillendiğini gösterir.
kant'ı dogmatik uykusundan uyandıran da budur. bunun şengör'le ve hegel'le ilgisi de kant'ın kategoriler dediği bir takım nosyonlarda yatmakta. kant, hume'a cevaben bu deneyimle gelmeyen konseptlerin kafamızda olmasının bir nedeni olmak zorunda olduğunu söyler. bunun kaynağı doğadan deneyimlediğimiz şeyler değilse, kafamızın, zihnimizin içinde olmalıdır. bir tabula rasa(boş levha) isek bile, bir tabelayız, tabela dahi belli bir şekilde vardır ve beyaz bir tabelayı beyaz bir kalemle doldurmaya kalkarsanız dolduramazsınız, beyazla yazdığınız bilgileri kaçırır, yalnızca renklileri alır. işte sırf bu tabelanın özellikleri gibi zihnin de kendine özgü özellikleri vardır, bu özelliklerin bir kısmını kategoriler oluşturur. bu yüzden biz doğada nedensellik, teklik, çokluk, limit, varlık, yokluk gibi nosyonları görürüz bunların izin verdiği ölçüde düşünürüz.

işte hegel bu kategorileri zihinden alıp doğanın kendisine taşımıştır, bunlar doğada hakikaten vardır, kant'ın nümena'sı anlamlı bir konsept değildir, bizim bu kategorilerle düşünmemizi sağlayan doğanın kendisidir. çok uzatmamak için argümanlara girmeden sonuca bağlıyorum, varolan bilinmek zorunda olduğundan ve bilinen var olacağından, idealist bir dünyanın temeli olan absolute mind'da (mutlak zihin) varlıklarını taşırlar.
neyse konu burada bunu anlamaya çalışmak değil, hegel'in önkabullerinin farklarını idrak edebilmek.

bu önkabuller ışığında hegel'in mantık hakkında nasıl düşündüğünü anlayabilmek.
bunu anlamaya çalışmadan önce son söylenmesi gereken, sanırım, hegel'in epistemolojik açıdan karmaşık çeşitte bir realizmi savunduğu. hegel, var olmanın bilinmekle ya da düşünülmekle ilgili olduğunu söylerken var olan absolute mind'ın, doğanın ve insan zihninin arasında bir bağ olduğunu, bu bağın idea bazında olduğunu düşünüyordu. bu eninde sonunda şu demek, doğayı bilebiliriz çünkü zaten bizim zihnimizin çalışma prensiplerini bize doğa, gerçekte var olduğu şeklinin sonucunda verdi. şahsen , ben burayı hep aristo'nun daha common-sense (sağ duyu) realism'ine benzetirim.
her neyse, buradan hareketle mantık, hegel için direkt olarak bir metafiziktir. düşünme şeklimiz gerçeklikten aldığı şekliyle gerçekliği yansıttığına göre mantık da ontolojik olarak bize doğru bilgiyi veren olgudur.
ingilizcesinden çevirdiğim haliyle hegel şunu söylüyor;
"yanlış anlaşılmaların sebebi* felsefe ile aktüelite* arasındaki ilişkidir, ve daha önceki anlattıklarımdan anlaşılacağı üzere, felsefe rasyonel* olanın araştırılması olduğundan şimdinin ve aktüel olanın kavranmasıdır. yalnızca tanrı'nın bilebileceği zihinden öte dünyayı belirleme çabası değildir. bu öte dünya ve onun yeri hakkındaki konuşmalarımız tek taraflı, hatalı boş bir usavurum olmaya bağımlıdır."

kısaca felsefe saf teori oluşturma çabası değildir. bugün şengör'ün bahsettiği sembolik mantığın aktüel ve şimdi'den bağımsız olması hegel'in zaten kabul edebileceği bir şey değildir. gene konuyla çok ilgili olmamasına rağmen politik meselelerin felsefede ve genel olarak her türlü entelektüel aktivitede kaçınılmaz olması fikrinin temelleri buralarda atılmaya başlamıştır. gerçi nietzsche ve schopenhauer gibiler de değinmiştir.
her neyse konudan kopmadan hegel'in mantık tanımı, gene kendi kelimelerinin ingilizcesinden yaptığım çeviriyle şudur;
"o zaman mantık, bizim aktüeli deneyimlememizden, absolute'u tanımlayan kategorilerden yaptığımız çıkarımlardan(deduction) oluşan bir süreçtir."

bu aktüel deneyimler de, der hegel, diyalektik bir biçimde ilerler. kimi kategorilerin hep karşıtlık olarak varolması bu fikrinde önemli pay sahibidir. varlık-yokluk, tabi ki, temeldedir. eğer bizde karşıtlık olarak varolan kategoriler gerçekliğin olduğu şekilse, o zaman aktüel de varlık-yokluk zemininde sürekli bir kendini değilleme üzerinden devam eder. aktüellik, bu noktada çok az felsefi arkaplana ihtiyacınız var, hep bir oluş durmudur. parmenides'in reddettiği bir oluş durumu. fakat hegel, hayır, der, bu oluş durumu vardır ve varlık ve yokluk arasındaki sürekli varolan kendini değilleme ilişkisi bu oluş durumunu sağlar. being-nothing(varlık-yokluk)ve aralarındaki self-negation*(tek taraflı olumsuzlama) becoming dediğimiz oluş durumuna varır. kısacası hegel'in diyalektiği karşıtlıkların üstesinden gelme fikri üzerine kuruludur.
aktüel'i incelerken karşımıza çıkan mantık hegel'in saf usavurum olarak nitelediği sembolik mantık'tan çok uzaktır. aktüel'i incelerken, der hegel , karşında p'le ve not p'ler değil, mesela, zamansallık vardır. zamansallığı incelediğimizde karşımıza çıkan şöyle bir deneyimdir.*
"şimdi var.", derken dahi şimdi geçmiş oldu. bu bizi nasıl bir önermeye itti? şuna; "şimdi yok." bir kez daha değillersek, "şimdi yok, yok." yok yok ise, var vardır. ve bu yüzden "şimdi var."
bu anlamda şeyler kendi başlarına anlaşılmaktan ziyade karşıtlıklarıyla anlaşılırlar, kategorileri kullanarak gerçeklik hakkında bize bilgi veren aklımızın deneyimlerle bize söylediği şey budur. gerçeklik , aktüelite diyalektik çalışır. diyalektik olmadan, anlamlandırmak mümkün değildir.

sanırım bu kadarı şengör'ün kendisine yakışmayacak bir cehaletle atıp tuttuğunu görmek için yeterli. sembolik mantık, içerikten tamamen ayıklanmış bir disiplin olarak, hegel'in mantık ve diyalektik derken kastettiği şeyden çok uzaktır. kısaca eğer bir zırva varsa, bu şengör'ün anlamadığı ve muhtemelen okumadığı hegel hakkındaki yorumlarının bizzat kendisidir.