cehennemin ortasında ne var

entry7 galeri0
    7.
  1. 6.
  2. 5.
  3. 4.
  4. başlıkta da belirtildiği gibi cehennemin ortasında "n" var. tıpkı "dünyanın ortasında ne var?" sorusunun cevabı olduğu gibi. dü"n"ya
    1 ...
  5. 3.
  6. evet sevgili başın a her bi bok ya meraktan ya da taraktan gelen uludag sözlük yazarları .. işte zargana ' dan insanlığa son bir hizmet daha. ekibimle birlikte, hiç üşenmeden, kendi çıkarımızı gözetmeden, cehennemin ortasına kadar türlü badireler atlatarak * * gittik ve orada bulduğumuz, lavlarla kaplı ateş saçan dev bereket tanrısı heykelini, dünyaya hem de sözlüğümüzün giriş katındaki havalandırma boşluğuna getirdik. ve bu eşsiz eseri sözlüğümüzde yazmasını hasretle beklediğimiz ve şu ana kadar çağrılarımıza olumsuz yanıt veren saygıdeğer mokar hastası nihan' a armağan ve ithaf ediyoruz. bol ereksiyonlu günlerde bir orgazmda yaşlansınlar efendim.
    1 ...
  7. 2.
  8. bu soruyu soran arkadaşa kıyamayıp, bizzat araştırmacı, soruşturmacı yazar kimliğimle gidip yerinde incelediğim sorunsaldır. olay yerinden topladığım taş örnekleri ve yaptığım analizler sonucunda, cehennemin ortasında, sözlüğümüzün admin şifrelerinin gizli olduğu bir kasa keşfettim. üstün zekam ve sezilerimi de kullanarak, şiferyi kırdığımda, büyük bir heyecanla * açtım kapısını. ve sonuç gerçekten şaşırtıcı bir o kadar da sevindirici oldu arkadaşlar.
    sevgili yazar arkadaşlarım, büyük bir onur ve heyecanla açıklıyorum ki, cehennemin ortasında ; taşlaşmış lavlardan meydana gelmiş kırmızı ve heybetli * bir bereket tanrısı heykeli var.
    kısaca .mına kodumunun dünyasında şansımız yaver gitmedi ki a.k. cehennemde bile gökten tarak yağdı, o da sekti dötümüze girdi.
    1 ...
  9. 1.
  10. Calvino'nun kitapları gerçekten birer roman mıdır yoksa coşumsal yanı ağır basan, saf şiirin peşinde koşan, ironik bir yaklaşımla kurgulanmış lirik-felsefi metinler midir? Calvino'nun yazdıklarının özünde, insan yalnızlığının bilincine varmış, gerçeğe bu gözlerle bakan ve beyhude yere çıkış yolunu aramayan kişinin melankolisi açıkça görülür. insanın kendini hep daha yalnız ve yitik hissedeceğinin farkındadır; ama bu durum onu labirentte hem de kaybolmadan tehlikenin üstüne gitmekten alıkoymaz. Hatta kimi zaman bu labirent cehenneme dönüşse bile. Cehennemin ortasında cehennem olmayan ne varsa onu aramak ve bulmak, bulduğunda tanımayı bilmek ve onu yaşatmak, ona fırsat vermek gerekirliğinden söz eder Görünmez Kentler'in sonunda.
    Calvino'ya göre kitle iletişim çağında artık bütün sözcükler anlamını yitirmiş, basmakalıp araçlara dönüşmüştür. Ve edebiyatın ifade ettiği de bütün bu kayıp anlamların izinde olmaktır; asla bilgi vermeyen enformasyon akışı içinde bir sessizlik bölgesi yaratmaktır. Güzellik, iyilik, erdem, doğruluk gibi kurtarılması gereken değerler dünyasına çağrıda bulunmak; şeyleri yeni gözlerle görmenin ve söylemenin evrenini yaratmaktır. Bu anlamda sevgi, ötekiyle kurduğumuz ilişkide iletişim kazalarını engelleyecek biricik olumlu öğedir.
    Kentler ve Ölüler 2 bölümünde yazdığı gibi, karşılaştıkları onu yaşayanlar dünyasıyla bir mukayeseye götürür: ''Yaşamda bir an geliyor, tanıdığın insanlar arasında ölüler canlılardan çok oluyor. Ve beyin başka yüz hatlarını, başka ifadeleri kabul etmeye yanaşmıyor: rastladığı bütün yeni yüzlere eski izlerin damgasını vurup her birine en uygun maskeyi buluyor.''
    Calvino’nun gözlerini tümüyle dış dünyaya çevirdiği Palomar'da ise çok bildik, ortalama bir tip olan Bay Palomar'ın evreni okuma anahtarını bulma çabası üstünden, herkesin nasıl da dünyayı kendi özel bakış açısından gözlemlediği saptanmış olur. Bu bakış açısı biricik ve tekrarlanamazdır. Palomar'ın hikâyesinde bilgeliğe ulaşmanın nasıl adım adım gerçekleştiğini izleriz.
    Babası tarım bilim uzmanı, annesi Pavia Üniversitesi'nde botanik konusunda araştırmacı, amcaları ve onların eşleri kimyager, erkek kardeşi Cenova Üniversitesi'nde jeolog olan Calvino, ironiyle 'Ben ailenin kara koyunuyum, ailedeki tek edebiyatçı,' der. Ama o da bütün çalışmalarında ve hikâye kurgusunda bilimsel bir araştırma yaparcasına yöntembilimsel bir yapı izler.
    Palomar'ı okuduktan sonra, metnin altındaki felsefi yapıyı açıkça görürüz: Ben'in karşısındaki nesnenin varoluşuna ilişkin inancın, algının zamanda kalıcılığı-sürerliğine ve kişisel algının doğruluğuna duyulan güven üstüne kurulduğunu söyleyebiliriz. Özetle: Gerçek bir dünya olduğunu düşünürüm çünkü algılama süreçlerime güvenirim. Özne, içselleştirilen algıyla, karşılaştığı zaman hatırlama suretiyle nesnenin gerçekliğini bilir. Böylelikle gerçeklik, benim gerçekliğim olur. Ve Calvino'ya göre ancak dil aracılığıyla, kesinlikle öznel ve dolayısıyla özgün dünya algılarının tarzı ve farklılığı açığa çıkar.
    Bizi çevreleyen nesneler-şeyler dünyası kendi halinde sürer gider, hiçliğe karışarak kaybolmaz; onlara karşı bir koruma yasası geliştirir, onların sonsuza kadar sürerlik içinde olduğunu düşünürüz. Nesneye yüklediğimiz bir başka yasa da ona nüfuz edilemezliktir. Ayrıca her nesne, algının seçiciliği tarafından süzüldükten sonra, tıpkı 'dünya bir yana, sen bir yana' durumunda olduğu gibi iyiden iyiye belirginlik kazanarak dünyanın bütününden ayrılır.
    Her tek tek kişinin algılamasındaki biricikliğe geri dönecek olursak dünyanın bir aldanmadan ibaret olduğu sonucuna varmaz mıyız? Calvino'ya göre bu sonuca varmayız; çünkü şeyler üstünde uzlaşımsal bir kabul, bir nesnel gerçeklik vardır. Farklılık ancak bunların anlatılmaya, yazılmaya başlamasında açığa çıkar. Ve nihayetinde algımız fizik-biyolojik gerçekler ve yasalarla sınırlanmıştır. Aslolan bu sınırlarla, bize hükmeden bu yasalarla mücadele etmek; duyu organlarımızın sınırlarını zorlamak, genişletmeye çalışmaktır. Zihinsel süreçlerimizin sembolik tezahürleri böylelikle sanatta açığa çıkacaktır. Bilginin etkisi, bilginin kendisinden önemli hale gelecektir.
    Calvino'da varlığın hakikatinden ya da sahteliğinden söz edilemez; çünkü bütün olumlu ya da olumsuz/karşıt şeyler zihnimiz ve merkezi sinir sistemimiz tarafından yaratılmaktadır. Gerçekliği kandıran zihnin kendisidir. Calvino'da zihin-beden ilişkisi merkezi bir ilgi alanıdır. Hatta beynin kendisi, son derece karmaşık bir organ olarak belki de tüm evrendeki en karmaşık nesnedir. Peki ya bilinç? Beynin karmaşıklığının bir ürünü müdür yalnızca? Ya da insanlığın bir bilinci var mıdır? Sinir hücreleri bilinçli midir?
    Her tek tek kişinin deneyimlediği kendi ben'inin, kendi bilincinin anlamıdır. Bu, sağlaması yapılamayacak bir deneyimdir. Ancak benzerlerimizle bu deneyimin ortaklığına dair bilinç benzerlikleri bulabiliriz.
    Boş sayfa karşısında yazarın olmayan bir dünyayı yaratma döngüsünün ilk adımı atılır; bu dünya içsel bir fikirden doğar. Zihin gerçekliği yansıtır ya da aşkınlaştırır. Zaman ve mekânla sınırlanan algı ufkumuz bellek ve imgelemle özgürleşir. Boyutu olmayan dış zaman, iç zamanla katman kazanır. Woolf'un kendine ait odasına gönderme yaparak, her gözlemcinin kendine ait bir zamanı olduğunu söyleyebiliriz.
    Dil şeyleri yakalar ve başka şeye dönüştürür. Zamanın sonsuzluğu fikri, imgelemin bir ürünü olarak hiç kimsenin deneyimleyemeyeceği saf bir dilsel ifadedir. imgelem sahibi varlık olarak insan da bir dünyadır.
    Sonuçta Palomar için dünya dünyaya bakıyor diyebiliriz.

    Filiz Özdem
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük