düzgün türkçenin adam gibi kullanıldığı, sadece çok derin olmadığı için eleştirilebilecek bir roman. abartılı dile meraklı genç yazarların sadelikten öğreneceği şeyleri fısıldayan bir sıradan selim ileri romanı.
Selim iLERi' nin Cehennem Kraliçesi adlı romanının ilk baskısı, Bilgi yayınları (Ank., Temmuz 1980, 331 s.) arasında çıkmıştır. Bizim kullandığımız baskı, Oğlak yayınları (ist., 1998, 309 s.) tarafından yayımlanmıştır.
Cehennem Kraliçesi romanının konusu, istanbul'da yaşayan bir grup insanın Bodrum'da beraber geçirdikleri birkaç haftalık tatil ve tatil sonrasında yaşadıklarıdır. Eserin ana fikri, toplumun sorunlarını çözemediği bir ortamda, aydın ya da eğitimli, duyarlı diyebileceğimiz insanlar da sürekli bir çatışma yaşarlar ve bireysel sorunlarının içinde boğulurlar, şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Cehennem Kraliçesi toplam beş bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölüm, Ölümler Aşkı 76. sayfalar arası, toplam 67;
ikinci Bölüm, Defter 79-145 sayfaları arası, toplam 66;
Üçüncü Bölüm, Eprimek 149-215 sayfaları arası toplam 66;
Dördüncü Bölüm, Karanlık Bir Roman 219-290 sayfalı arası, toplam 71;
Beşinci Bölüm Cehennem Kraliçesi 293-309 sayfaları arası toplam 16 sayfadır.
Romanın tamamı 309 sayfadan oluşmaktadır.
Cehennem Kraliçesinde Bodrumda geçirilen kısa süreli bir tatil ekseninde gerçekleşen olaylar dört kişinin bakış açısından anlatılmaktadır. Birinci Bölümde Belkıs'ın; ikinci Bölümde Gökmen'in; Üçüncü Bölümde Mehmet'in; Dördüncü Bölümde Şadiye'nin; Beşinci ve son Bölümde ise yine Belkıs'ın gözünden birlikte geçirilen tatili, tatilin öncesinde ve tatilden sonra yaşamlarında meydana gelen değişimleri, duygularını öğreniriz.
BiRiNCi BÖLÜM:
ÖLÜMLER AŞKI
Bu bölümde, Ağustos ayının sonunda, Belkıs ve Korkut, Bodrumdan bindikleri bir motorla Belkısın şehrin biraz dışındaki evine gitmektedirler. Belkıs, yaşadıklarının ardından Bodruma yerleşme kararı almıştır, Korkut da Belkısla birlikte Bodruma taşınmıştır. Belkıs uzun olmayan motor yolculuğu boyunca hayatına dair pek çok ayrıntıyı düşünür. Düşüncelerinin arasına sık sık hayaller, cinsel istekler karışır.
Belkıs, ortayaşa yakın, çevresindekiler tarafından beğenilen bir ressamdır. Ancak son yıllarda resim yapmayı bırakmıştır. insanlardan kaçış halindedir, ancak bir yandan yalnızlıktan kokmaktadır. Bu durum, zaman zaman çelişkili davranışlara düşmesine neden olur. Yoğun bir cinsel istek içindedir, bu yoğunluk yaşadığı mutsuz ilişkiden kaynaklanır.
Belkısın aklından, Bodrumda karşılaştığı satıcı genç çocuk, Mehmet, Korkut, Şadiye, Bay Ölüm (Rifat), Bülbülün (Hüseyin), Semra, Gökmen, Elizbeth Rothman, Müşerref Hanım geçmektedir.
Mehmet, Semra ile evlidir, ancak beraber geçirdikleri tatilde Belkıs ve Mehmet bir gece dans ederler ve aralarında bir yakınlaşma olur. Bu yakınlaşma Belkıs için çok önemlidir, Mehmete âşık olmuştur, ancak yaşanılanlar bir ilişkiye dönüşemeden sonlanmıştır. Mehmet artık yoktur, (bu bölümde Mehmetin neden olmadığı açıkça söylenmez, ilerleyen bölümlerde Mehmetin aslında intihar ettiğini öğreniriz.) ve Mehmetin yokluğu Belkısı oldukça derinden etkiler. Burada Belkısın Semradan bir telefon aldığını da öğreniriz, ancak telefonun içeriğiyle ilgili detaylı bilgi verilmez. Yalnızca Semranın kötü bir haber ilettiği sezdirilir.
Korkut ve Belkıs uzun zamandan beri birliktelerdir. Korkut topluluğun içinde farklı bir kişidir. Topluluğun tüm üyeleri (Rifat hariç) aydın kimselerdir. Korkut ise işadamıdır. Paraya güçlü bir bağımlılığı vardır. insanlarla ilişkilerinde duygusallık yerine sert ve acımasızca bir tutum sergiler. Bu denli farklı insanlar olmalarına rağmen, Belkısla ilişkileri insanları şaşırtmaktadır. Yolculuk boyunca Belkısın düşüncelerini bir araya getirdiğimizde Belkısın aslında Korkutu sevmediğini anlarız. Hatta duyguları tiksintiye yakındır. Tüm yol boyunca Mehmete olan ruhani aşkını, satıcı gence duyduğu bedensel isteğini sık sık dile getirmesine rağmen, Korkutla ilgili tek bir olumlu düşüncesi olmaz Belkısın. Anlatılanları bir araya getirince Bodrumda ayrılığın eşiğine geldiklerini ancak Korkutun ayrılmayı istememesi üzerine yine birlikte döndüklerini öğreniriz.
Belkıs yol boyunca Şadiyeyi de sıkça düşünür. Belkıs ve Şadiye bir dönem yakın dost olan iki kişidir. Ancak Şadiyenin evliliğinin ve Belkısın Bodruma gelişinin ardından dostlukları son bulmuştur. Belkıs bu dostluğun bitişine üzülmez. Şadiyenin Bay Ölümle yaptığı evliliği, Belkısın Bay Ölüme karşı olumsuz düşünceleri, Bülbülünün Şadiye ve Bay Ölümün ilişkileri sonucu yaşadıkları oldukça kapalı bir dille ifade edilir. Şadiye, Bay Ölüm ve Bülbülüne ilişkin detaylar Belkısın aklından geçmemektedir. Bu nedenle biz de olanları ancak genel hatlarıyla öğrenebiliriz Belkıstan.
Semra, Mehmetin karısıdır. Tatilde oldukları yaz evliliklerinin sorunlu olduğu bir dönemdir. Semra alkolik olmuştur ve daha sabahtan içmeye başlar. Alkole o denli bağlanmıştır ki Belkıs ve Mehmetin aralarındaki yakınlaşmayı gördüğü halde umursamaz. Duyarsız ve tepkisizdir.
Gökmenle ilgili bu bölümde hiçbir bilgi edinemeyiz, yalnızca Belkısın düşünceleri akarken adı geçer.
Elizbeth Rothmanın kim olduğuna dair bilgi verilmez bu bölümde. Yalnızca, Belkıs için önemli bir insan olduğunu sezeriz. Belkıs, Rothmanı aralıklı olarak defalarca düşünür.
Müşerref Hanım, Belkısın sanatçı kişiliğinin tam zıddı bir figürdür. Müşerref Hanım bir galericidir ve işi sanat eserlerini pazarlamaktır. Bu nedenle resimlere bir mal gözüyle bakmaktadır. Belkısa Bodrum resimleri yapmasını çünkü onların kolayca satılacağını söylemiştir. Bu düşünce bile Belkısı son derece rahatsız eder.
Motor yolculuğu boyunca Belkısın aklı bu düşüncelerle doludur. Arada motoru kullanan adamı düşünür, satıcı genç ile ilgili düşlere kapılır. Tüm bu düşüncelerden sıyrıldığı bir anda Bodruma geri dönme kararı alır ve bölüm biter.
iKiNCi BÖLÜM:
DEFTER
ikinci Bölüm, Gökmenin bakış açısından anlatılır. Gökmen başarıyı yakalayamamış bir şair ve yazardır. Hayatını reklâmcılık yaparak kazanmaktadır. Tatile, Belkısa duyduğu karşılıksız aşkı nedeniyle gelmiştir. Son derece içine kapanık bir kişidir. Genelde yalnızdır ve insanlarla ilişkiye girmez. Gökmenin bu kişilik yapısı onu bağımsız bir gözlemci konumuna getirir. Belkısın, Şadiyenin, Mehmetin, Korkutun ve diğerlerinin yaşadıklarını Gökmenin bakış açısıyla gerçekçi bir şekilde öğreniriz. Ayrıca, Gökmen, tatilde yaşanılanlardan yola çıkarak Uzun Gece Hiç Bitmeyecek isimli bir oyun yamayı düşünmektedir. Bölümde bu oyunda kullanılabilecek notları da zaman zaman okuruz.
Gökmen, Belkısın Korkutla olan ilişkisini takip etmektedir. Korkut ve Belkısın birbirlerine uyumsuz bir çift olduğunu düşünür. Belkısın kendisiyle birlikte olmasını ister. Belkısın Mehmetle olan yakınlaşması da bu nedenle Gökmeni üzer.
ikince Bölümde Gökmenin bakış açısından Şadiye ve Bay Ölüm (Rifat) ilişkisinin nasıl başladığını da öğreniriz. Rifat, kendisini geçindirecek herkesle birlikte olan eski bir futbolcudur. Bodruma da Şadiyenin üniversiteden arkadaşı felsefe öğretmeni ve eşcinsel Hüseyinle (Bülbülün) birlikte gelmiştir. Şadiye ve Bülbülün bir lokantada karşılaşırlar ve Şadiye Rifatla orada tanışır. Zamanla Şadiye ve Rifat yakınlaşırlar ve Rifat Bülbülünü terk eder. Şadiye yaşı bir hayli geçmiş, kendisini çirkin bulan bir akademisyendir. Yalnızlığını felsefe çalışmalarıyla örtmektedir. Rifatla ilişkisi başlayınca çevresindekilerin tepkilerine rağmen büyük bir değişimin içine girer ve bu ilişkiyi yaşamaya başlar.
Yine aynı günlerde, Korkut ve Semra tartışırlar ve Korkut bir süre grupla birlikte hareket etmez. Belkıs Mehmet yakınlaşması da aynı günlere denk gelir.
Bu ilişkiler ağı içinde bir gün Belkıs, dostça gelerek Gökmenin koluna girer ve Gökmenle dertleşir. Bu yakınlaşma Gökmeni çok etkiler ve hayallere kapılmasına neden olur. Devamında aynı yakınlığı bulamayan Gökmen, iyice kabuğuna çekilir.
Bu bölüm roman figürlerinin hayatlarında önemli değişikliklerin olmasını sağlayan bir tatilin objektif bir gözlemcinin gözünden anlatıldığı bölümdür. Gökmenin çekingen ve silik kişiliği bu durumu güçlendirir. Bu sayede, Belkıs-Korkut, Belkıs-Mehmet, Mehmet-Semra, Şadiye-Rifat-Bülbülün ilişkilerinin gelişimlerini öğrenmiş oluruz.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
EPRiMEK:
Bu bölüm, Mehmetin intihar gecesinde Mehmetin bakış açısından anlatılmaktadır. Mehmet, istanbulda Şişlide yaşamaktadır. Semrayla sorunları devam etmektedir, Semranın evde olmadığı bir gece Mehmet yoğun bir iç hesaplaşmaya girer. Bölüm, Belkısın Bodruma yerleşme kararını Mehmete açıklamasıyla başlar. Mehmetin hayatı büyük bir çıkmazdadır. Hayatının her alanında kaybetmiştir. Bu çerçevede, evliliğini, Belkısı, politik faaliyetlerini, bıraktığı üniversite kariyerini, geçen yaz grup olarak gittikleri Bodrum tatilini, ortak mücadele arkadaşları olan Ruşeni ve Keremi düşünür.
Mehmet yaşamını sosyalizm için mücadeleye adamış bir insandır. Hayata Marksisit bir pencereden bakmaktadır. Bir dönem, gelecekten son derece umutlu olmuştur. Ruşen ve Keremle ortak bir dergi çıkartmayı planlamaktadırlar, bu dergi aracılığıyla teorik bir yayına kavuşmuş olacaklardır. Uzun vadede dergiyi yayıncılığa çevirmeyi düşünürler. Bu çalışmayı yürütebilmek için Mehmet asistanlık görevinden istifa eder. Ancak dergiyi bir türlü çıkaramazlar. Bu arada Kerem bir başka dergide Mehmeti suçlayan bir yazı yazar. Yazıda Mehmet, Hegelci kalmakla, Marksı anlayamamakla suçlanmaktadır. Bu yazı, Mehmette büyük bir kırılma yaratır. Ruşenden ve Keremden hızla uzaklaşmasına neden olur. Ancak bu uzaklaşma sonrasında Mehmet derin bir boşluğa düşer, artık işi yoktur, arkadaşlarından uzaklaşmıştır, politik mücadelenin dışına itilmiştir, tüm bunlar kısa zamanda evliliğine de yansır.
Semra ve Mehmet son derece uyumlu bir çifttir. Politik olarak ufak ayrımları olsa da (Semra bir tür Avrupa sosyalizmini savunur) ikisinin de dünya görüşleri birbirine yakındır. Aydın insanlardır ve başarılı bir evlilikleri vardır. Ancak, Mehmetin işini bırakması ardından politik mücadeleden kopuşu evliliklerini hızla yıpratır. Semra alkolik olur, aralarındaki tartışmalar çoğalır ve yazın çıktıkları Bodrum tatilinin ardından boşanma noktasına gelirler. intihar öncesinde Mehmet Semraya bir mektup bırakmayı bile istemez. Zorunlu olduğunu düşündüğü için bir şeyler yazmayı düşünür ancak bir türlü yazıya dökemez düşüncelerini. Evliliğinden o denli umudunu kesmiştir ki, sabah telefon açan Semranın barışma teklifi bile intihar kararından vazgeçiremez.
Mehmetin Belkısa bakışı, Belkısın Mehmete olan bakışından çok farklıdır. Belkıs Mehmete âşıktır ve aralarındaki yakınlaşmanın da karşılıklı olduğunu düşünür. Oysa olaylara Mehmetin açısından baktığımızda Mehmetin Belkısa âşık olmadığını görürüz. Bodrumda olan yakınlaşma bir anlıktır ve büyük ölçüde alkolün etkisiyledir. Duygusal bir yakınlaşma bile değildir, daha çok tensel bir çekimdir. Bu nedenle Belkıs Mehmetin dünyasında fazla bir yer bulamaz kendine.
Ruşen, Mehmetin üniversiteden arkadaşıdır. inançları doğrultusunda ortak çalışma yürütürler. Mehmet, Ruşeni çok önemser. Bu nedenle Ruşenin zor günlerinde Mehmeti yalnız bırakması Mehmeti çok üzer. intihar sabahında Mehmet dayanamaz ve Ruşenin evini arar, Ruşenin karısı Nebahat çıkar telefona ve oldukça iyi davranır. Hatta Mehmeti yemeğe davet eder.
Kerem de Mehmetin yakın arkadaşıdır. Mehmeti eleştiren yazısıyla Mehmetteki büyük kırılmaya neden olur. Sonradan sosyetik bir güzel olan Betigülle başlayan ilişkisi tartışma konusu olur.
Mehmetin aydın kimliği tüm bölüme damgasını vurur. Mehmet düşüncelerini sık sık yazarlardan alıntılarla geliştirir. J. Joyce, H. Ibsen, S. Freud, K. Marks, J. Conrad, V. Woolf, W. Shekaspeare, Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, W. Morris, Adorno, A. Smith, Keynes, Gramsci bu bölümde düşüncelerine göndermeler yapılan yazarlardır. Mehmet bu görüşler ışığında zaman zaman politik çözümlemelere de girişir. Türkiye ve dünya meseleleri bu çözümlemelerin odak noktasında yer alırlar.
Mehmet Bodrumda geçirdikleri tatille ilgili son derece olumsuz fikirlere sahiptir. Dünyadan soyutlanmış burjuvaların yaşamına nefretle bakmaktadır. ilişkileri son derece sığ ve düzeysiz bulur ve bu nefretini sıkça hissettirir. Tüm tatil boyunca Ruşenin ve Nebahatın da orada olmalarını ister ancak gelme ihtimalleri olduğu halde gelmezler. Mehmet, Ruşenlerin gelmeyişini kendisinin orada oluşuna bağlar ve bu düşünce kırgınlığını bir kat daha artırır.
Mehmet ilerleyen saatlerde, tuttuğu kartların bir bölümünü yok eder. Öleceğini düşündüğü için bu kartların bir önemi kalmamıştır artık.
Tüm geceyi bu iç hesaplaşmalarla geçiren Mehmet öğleden önce intihar eder.
Dördüncü Bölümde olaylar Şadiyenin bakış açısından anlatılır. Şadiyenin düşüncelerini, Kısa bir alışveriş sırasında ve ziyarete gelen Müşerref Hanımın gidişinin ardından geriye dönüşlerle öğreniriz. Bodrum tatilinde tanışmalarının ardından Şadiye ve Rifat evlenmişlerdir. Şadiye, Rifata bakacağının güvencesini verir ve Rifat Bülbülünü terk ederek Şadiyeye döner. Bülbülün bu duruma çok üzülür, Şadiyeye yalvarır ancak Rifatın kendisini terk etmesini engelleyemez. Baştan sakat başlayan Şadiye ve Rifatın ilişkisi Şadiyenin hayatını cehenneme çevirir. Şadiye Rifata âşıktır ancak aşkına karşılık bulamaz. Rifata baktığı için ekonomik olarak büyük sıkıntı içine düşer. Ailesi ve arkadaşları bu evliliğe onay vermezler ve Şadiyeyi birer birer yalnız bırakırlar. Bu durumda Şadiye büyük bir açmaza düşer. Daha önce yapmadığı şeyleri yapmaya başlar. Saçlarını boyatır, kilolarından endişelenmeye başlar, mücevherlere ve pahalı kürklere merak salar. Bilimsel çalışmalarına devam edemez, Rifatın aslında kendisini sevmediğini bilir ancak bunu kabullenmek istemez. Bu çıkmazın içinde Müşerref Hanıma akıl danışmayı düşünür. Çünkü Müşerref Hanım daima genç erkeklerle onlara para yedirerek birlikte olmaktadır. Para sıkıntısı da çektiği için Belkısın kendisine hediye ettiği bir resmi satmayı düşünür ve Müşerref Hanımı evine çağırır. Müşerref Hanımla olan konuşmaları Şadiye için son derece kötü geçer. Müşerref Hanım duygusuzca tavsiyelerde bulunur. Rifatı parayla tehdit etmesini önerir. Bu öneriler karşısında tiksinti duyan Şadiye resmi satmaktan da vazgeçerek Müşerref Hanımdan kurtulur ve yalnız başına içmeye başlayarak düşüncelere dalar.
Rifat, hayatını çalışmadan geçirmek isteyen eski bir futbolcudur. Son derece cahil ve kaba birisidir. Şadiyeyi sevmez ve kendisine bakması karşılığında onunla evlenir. Şadiyeyi aldatmaktadır, onunla birlikte olmamakta ve son derece kaba bir şekilde davranmaktadır. Şadiye sık sık Gökmenin Bay ölüm kötülüğü simgeliyor. Dediğini hatırlar.
Şadiye, düşüncelerinde Belkısa önemli bir yer ayırır. Eskiden en yakın dostu olan Belkısla artık görüşmemektedirler. Şadiye Belkısa karşı yoğun bir kıskançlık besler. Rifatla Belkısın bir gün beraber yemek yerken masanın altından birbirlerine dokunduklarına şahit olmuştur ve buna üzülmüştür. Üzüntüsünü Belkısa kızarak ifade eder.
Şadiye Bülbülünün üzülmesine neden olduğu için bir yandan da vicdan azabı çeker. Bülbülün, bütün bir kış Rifatla tatil yapabilmek için para biriktirmiştir ancak Şadiye Rifatı onun elinden almıştır ve Bülbülünün üzülmesine neden olmuştur.
Şadiye eve gelmeden, eskiden hoşlandığı Kerem’le ve sevgilisi Betigülle karşılaşır. Betigül Nişantaşılı sosyetik bir güzeldir. Bu durum Şadiyeyi bir kez daha üzer. Kendisinin asla böyle bir ilişki yaşayamayacağını düşünür. Keremi ve Ruşeni düşünür. Mehmetin aksine, Şadiye Ruşene inanmaz, onun dürüst olmadığını düşünür. Ruşenin kendisinin yaşıyla ilgili şakalarından dolayı ondan nefret eder.
Romanla aynı adı taşıyan bu son bölümde yine Birinci Bölüme dönülür. Motor yeniden Bodruma dönmüştür. Belkıs hâlâ geçen yazı, Mehmeti ve diğerlerini düşünmektedir. Bir yandan da hoşlandığı tezgâhtar genci arar. Korkut bir gölge gibi Belkısı takip eder. Belkıs bu yürüyüş sırasında ilişkisini de sorgulamaya devam eder. Korkutu sevmediğini iyice anlar.
Elizabeth Rothmanın kim olduğunu da bu bölümde öğreniriz. E. Rothman, Belkısın kolejdeki öğretmenidir ve eşcinseldir. Belkıstan hoşlanmaktadır ve bunu da Belkısa söylemiştir. Bu durum Belkısı son derece etkiler ve üzerinden yıllar geçtiği halde bu durumu aklından çıkaramaz ve zaman zaman düşüncelerinde E. Rothman ile özdeşleşir.
Belkıs Mehmetin ölümünü de düşünür. Mehmetin ölümünün ardından kendisini son derece yalnız hissetmiş ve Rifatla birlikte olmayı bile düşünmüştür.
Belkıs aramasına devam ederken Korkuta tezgâhtar genci aradığını söyler. Korkut, bunu bildiğini söyleyerek tepkisiz kalır. Belkıs ayrılmaya kesin karar verdiğini Korkuta söyler. Deniz kenarında bir lokantaya otururlar ve bir ayrılık yemeğine başlarlar. Korkut hareketleriyle ne denli üzgün olduğunu hissettirir ancak Belkıs ayrılıkta kararlıdır. Daha fazla masada oturmaz ve Korkut’u orada bırakarak gider.
Belkıs, Bodrumu dolaşmaya devam eder, bu sırada aradığı genç tezgâhtarı görür ve içinden onunla birlikte olmak istediğini tekrarlayarak gence doğru yönelir ve roman biter.
Eserin türü, psikolojik romandır diyebiliriz. Eserde cehennem kraliçesi Belkıstır. Hatta kitabın 4. bölümünde, Şadiye, onu Mehmet ve Semranın evliliklerinin mahvından, Gökmenin mutsuzluğundan sorumlu tutmaktadır. Bunun yanında, Mehmet de Queen Victoria dediği Belkısı kraliçe gibi görmüştür. Kitap, Kraliçenin Cehennemi adıyla da anılmıştır. O halde, Belkıs ve diğer kahramanlar aynı zamanda bir cehennemi de yaşıyordur.
Roman, beş bölümden oluşur: olaylar, duygu, düşünce ve izlenimler, ilk ve son bölümde Belkısın, ikinci bölümde Gökmenin, üçüncü bölümde Mehmetin, dördüncü bölümde ise Şadiyenin bakış açısıyla anlatılır. O halde, eserin çoklu bakış açısıylayazıldığını söyleyebiliriz. Her bir anlatıcı kahramanın, durum ve olaylar karşısındaki tavrı eleştireldir. Kendilerini değerlendirme, yani özeleştiri de bulunma özellikleri de dikkat çekicidir. Eserde, olaylar kahraman bakış açısıyla yansıtılırken, üçüncü tekil kişi ağzından anlatılmıştır, hatta kişiler kendilerinden bahsederken bile, üçüncü bir kişiyi anlatır gibi konuşur.
Vakanın oluşumunda, kişilerin bilinçaltını yansıtıcı bilinç akımı, duygularını ortaya koyucu iç monolog teknikleri kullanılmıştır. Biz kişileri, olaylara ve birbirlerine karşı tutumlarını, kahramanların iç dünyalarına girerek tanıyoruz.
Eser, bölüm bölüm ele alınırsa, olay örgüsünün ilmikli olduğu sonucuna varılır. Çünkü her bölümde olay bir noktadan başlar ve daha çok geriye dönüşler yapılarak, geçmiş zaman, tüm kişilerin hayatının dönüm noktası diyebileceğimiz 1977 yazı Bodrumda bir haber alınmamıştır, Şadiyenin evliliğinin nasıl sonuçlanacağı merakı da dindirilmeden olaylar, açık bir şekilde bitirilmiştir. Zaten bir söyleşisinde, Selim iLERi, "Bir Akşam Alacası'ndan sonra, Cehennem Kraliçesindeki Doçent Şadiyenin Bay Ölümle ilişkisini, evliliğini, bu evliliğin çözülüşünü dile getiren, büyük işadamlarına doğru açılan bir roman yazmaya çalıştım." diyerek, romanın aslında sonlandırılmadığını da belirtmiş olmaktadır.( 2004, Sayı:52-53)
Eserin figürleri, Belkıs, Mehmet, Gökmen, Şadiye, Semra, Korkut, Bülbülün( Hüseyin), Bay Ölüm (Rifat), Müşerref Hanımdır. Figürler genellikle karakter özelliği göstermekle beraber Bay Ölüm (Rifat) ve Korkut tip özelliği göstermektedir. Bay Ölüm, maddi çıkarını düşünen, yalnızca rahat bir yaşamı arzulayan, bunu elde edebilmek içinde bedenini kullanmaktan çekinmeyen ve güzel kadınlarla cinsellik yaşamayı yaşamının ereğine dönüştüren bir tiptir (jigolo tip). Korkut ise kapitalist bir bankacı tipini canlandırır. Belkıs, Mehmet, Şadiye, Semra ve Bülbülün ( Hüseyin) yuvarlak karakterler olarak karşımıza çıkarlar. Çünkü yaşam, zaman zaman kendilerinin dışında gelişen durumlar, onları değiştirecek ve toplumun katı, bireyi sınırlandıran durumlarıyla kişi arasında içinden çıkılmaz bir çatışma yaratacaktır. Gökmen ise, yalınkat bir karakterdir. Silik, ikinci sınıf bir aydın, şair – yazar görünümündedir. Bunun yanında eserde, yan kişiler olarak verilen figürler de vardır: Ruşen, Nebahat, Kerem, Betigül, motorcu, kumral delikanlı. Selim ileri, Ahmet Oktayın deyişiyle, merkezi kahraman anlayışını kırmış ve bu açıdan post modern anlatı içinde yer alabilmiştir.(1998; s: 16) Nitekim Cehennem Kraliçesinde de olaylar tek bir kahramanın etrafında oluşmuyor, yalnızca bir kişinin izlenimleriyle tek yönlü bir biçimde anlatılmıyor. Romanın dört kişisi kendi dünyalarının yansıtıcısı ve aynı olayın farklı bakış açısıyla yaşayıcısı ve oyuncusudur. Okuyucu, kişileri iç konuşma veya gösterme tekniğiyle tanıyor.
Belkıs, resimleri galerilerde sergilenen bir ressamdır, ancak uzun zamandır resim yapmayı bırakmıştır ve bu terk ediş sadece uğraşıyla ilgili değildir, sanki resim yapmayı bırakırken, arkadaşlarını, toplumu, hayatındaki kişileri de geri de bırakmıştır. Sosyal durumu bakımından eğitimli, maddi anlamda sıkıntı içinde olmayan, fakat daha rahat bir yaşam için de uyuşmadığı ve sevmediği biriyle birliktelik sürdüren, alımlı ve güzel bir kadındır. Bireysellik, cinselliği sınırsız yaşama isteği, Belkısın iç konuşmaları ve bilinç akımı tekniğiyle bilinçaltını dışavurumlarıyla su yüzüne çıkmaktadır. Belkısı tanımamızı sağlayan bir başka unsur da, diğer roman kişilerinin bakışıdır. Şadiye, onu son derece güzel, herkesi etkilemesini bilen, uzak, soğuk, ama bakışları son derece görkemli, iri, siyah ve hafif çekik gözlü, yanakları hep allıklıymış gibi pembe, etkileyici konuşan ve hıçkırıkları ve kahkahaları bile kendine özgü, taklit edilemez bir kadın olarak görür. (s:263) Uzun, ipek yumuşaklığında ve siyah saçlara sahiptir.(s:262) Belkıs ise, motorcunun, onu çılgın, deli bir kadın olarak gördüğü düşüncesindedir. Gökmen de Belkısın güzel bir kadın olduğunu düşünür. Zaten ona âşıktır.
Mehmet, 34–35 yaşlarında, evli, bir zamanlar üniversite de asistanlık yapan, fakat Marksist oluşu ve siyasal bir dergi çıkarma isteği nedeniyle görevinden istifa eden bir aydın profili çizmektedir. Belkıs Mehmete âşıktır ve bir yerde onu güzel bir erkek olarak anlatmıştır.(s:23) Mehmeti Notos rüzgârına benzetir. Mehmet, tüm insanların gözünden iyi bir figür olarak anlatılır.
Gökmen, şairdir, aynı zamanda oyun yazarlığıyla da uğraşmaktadır. Ancak, tanınan bir şair değildir, eserlerini yayımlatamamaktadır. Yaşamını reklâm yazarlığı yaparak sürdürür. Yalnız bir figürdür. Belkısa çok yoğun fakat karşılıksız bir aşk duyar. Fiziksel görünümünden hoşnut değildir. Romanın diğer figürleri Gökmen’i zavallı biri olarak görür.
Şadiye, üniversitede, felsefe bölümünde öğretim görevlisidir. Uzun yıllar bir beraberliği olmamıştır. Bu durum onda saplantıya dönüşür. Bu yüzden Rifatla sağlıksız bir birlikteliğe başlamış ve onunla evlenmiştir. Kendini oldukça çirkin bulduğundan, güzel kadınlara kıskançlık besler.
Korkut, Belkısın sevgilisidir. Bankacıdır, paraya düşkündür. Bu yapısıyla, grubun diğer figürleriyle çelişir ve Semra’yla bir gece çok sert bir şekilde tartışır. Korkutla ilgili genel kanı olumsuzdur.
Rifat, eski futbolcudur. Oldukça yakışıklı bir erkektir. Fiziksel olarak herkesin beğenisini toplar. Yaşamını çalışmadan, refah içinde sürdürmek ister. Bu nedenle önce Bülbülünle, sonra da daha iyi bakılacağını düşündüğü için Şadiyeyle birlikte olur.
Bülbülün, Şadiyenin üniversiteden arkadaşıdır. istanbulda felsefe öğretmenliği yapmaktadır. Eşcinseldir. Rifatla birlikteyken Rifatın Şadiyeyi tercih etmesi Bülbülün için büyük bir darbe olur.
Müşerref Hanım, galeri sahibidir. Sosyeteden insanlara sanat eserleri satarak yaşamını sürdürür. Son derece paracıdır. Çevresinde para karşılığı kendisiyle birlikte olan genç erkekler bulundurur.
Eserde anlatılanlar, 1977 yılının Temmuz ayından; 1978 yılının Eylül ayına kadar geçen zamanı kapsar. Tüm figürler 1977 yılının Temmuz ayında Bodrumda tatil yaparlar. Bu tatilin ardından herkesin yaşamında önemli değişiklikler olur. On dört ayı kapsayan bu zaman dilimi herkesin bakış açısından anlatılır.
Cehennem Kraliçesinde esas mekân Bodrumdur. Tüm figürlerin istanbulda yaşıyor olmaları nedeniyle istanbul da önemli bir mekândır. Bodrumda olaylar Salmakis, Bardakçı ve Karaadada; istanbulda ise Şişli ve Nişantaşı semtlerinde geçer. Romanda Bodrum daha çok açık mekânlarıyla, istanbul ise kapalı mekânlarıyla anlatılır. Bodrum, yazı, güneşi aydınlığı simgelerken, istanbul, kışı, karanlığı ve umutsuzluğu simgeler. Plajlar, deniz Bodrum Kalesi ve çevresi Bodrumdaki açık mekânlardır. Apple isimli gece kulübü ve kalınan otel ise Bodrumdaki kapalı mekânlardır. Mehmetin intihar ettiği ev ile Şadiyenin evi istanbuldaki kapalı mekânlardır. Şadiyenin Nişantaşında alışveriş yaptığı yerler ise istanbuldaki açık mekânlardır.
Romandaki tezat unsuru birbirine zıt figürlerin anlatımıyla sağlanır. Temel olarak iki grup figür görürüz, birinci grup, Belkıs, Mehmet, Gökmen, Şadiye, Semra, Ruşen ve Keremin oluşturduğu aydın grubudur. ikinci grup ise, Korkut, Rifat ve Müşerref Hanımın oluşturduğu maddeci gruptur. Roman bu iki grup birbiriyle sürekli çatışır. Bu iki grubun çatışmasının yanında aydın figürler sürekli iç çatışmalar yaşarlar. Bu durum onların kendileriyle ve dünyayla tezat içinde olmalarına neden olur. Bodrum ve istanbul da birbiriyle tezatlık içindedir. istanbul metropolü, Bodrum taşrayı; istanbul çalışmayı, Bodrum tatili; istanbul kış mevsimini, Bodrum ise yazı simgeler.
Cehennem Kraliçesi arı bir istanbul Türkçesiyle yazılmıştır. Tüm figürler sosyal konumlarına uygun düşünür ve konuşurlar. Romanda anlatım zaman zaman şiire yaklaşır. Kimi bölümlerde anlatım dizelerle yapılır. Sık sık devrik cümle kullanılır. Bu durum romanın şiirsel bir söyleme sahip olmasını sağlar. ileri, romanda sözcüklerin öztürkçe karşılıklarını kullanmaya özen gösterir. Kullanılan kimi yeni sözcükler şunlardır: çağsama (10) (145), güzelduyu(12)(80)(98), dokuncalı alışkanlıklar(36), bungun (40)(79), erselik (56)(67)(309), tansık(59)(235)(272), bilinsemek(67)(89)(223), ilenç (79)(81)(92)(190)(228), erden (115)(176)(282), ötedünya(170), tecimsel(176), öke(188), yönseme(191), kalıklık(208), kösnü(241), bilisizlik (260), sayrıl(303), gencelme (152), susku (92). Romanın son derece kapalı bir anlatımı vardır. Figürlerin düşünceleriyle gerçekler birbirine karışmıştır. Düşüncelerin gerçeklerle bu denli beraber anlatılması sözcüklerin, cümlelerin ve kimi olayların yinelenmesine neden olur.
Cehennem Kraliçesinde olaylar, istanbulda yaşayan aydın insanların etrafında geçmektedir. Korkut ve Rifat istisna oluşturan iki figürdür. Bu nedenle roman figürlerinin yaşam tarzları birbirlerine yakındır. Ekonomik olarak ciddi bir sıkıntı içinde değildirler. Sürekli olarak yaşamlarını sorgularlar ve bu durum Onların mutsuz olmalarına neden olur. Sürekli bir yalnızlık ve anlaşılmazlık duygusuyla yaşarlar.
Belkıs, yaşamını kontrol altında tutmaya çalışan bir kadındır. istese başarılı bir ressam olabilir ancak resim yapmamaktadır. Mehmet ve Korkut arasında sıkışmış bir dünyası vardır. Bu sıkışmışlıktan, kurduğu hayaller aracılığıyla sıyrılmaya çalışır. istanbuldan kaçar ve Bodruma yerleşir, ancak bu kaçış yine de rahatlatmaz onu.
Mehmet hayattaki beklentilerini gerçekleştirememiş bir figür olarak çıkar karşımıza. O da yaşamını sorgulamaktadır, sosyalizme olan inancı Mehmet için bir çözümdür. Tüm sorunların sosyalizmle çözüleceğine inanmaktadır. Bu inanç onu ayakta tutmaktadır. inancı sarsıldığı zaman da zaten daha fazla dayanamaz ve intiharı seçer.
Romanın Mehmete ayrılmış olan Üçüncü Bölümü, Eprimek, Selim ilerinin düşüncelerini okurlarıyla paylaşmak için bir zemin oluşturur. ileri, Mehmetin ağzından okurlarına seslenir. Zaman zaman öğretici (didaktik) bir biçemle, toplumsal konularla, Türkiye ve dünya sorunlarıyla ilgili görüşlerini okuruz. Kanaatimizce bu durum, kitabın Üçüncü Bölümünün roman tadından uzaklaşmasına sebep olmuştur. ileri, düşüncelerini yalnızca Mehmetin ağzından vermez, Mehmetin kartlarından doğrudan alıntılar yapar. (s.180; 181;183;206;207) bu kartlar aracılığıyla Mehmetin (ileri’nin) Rus Edebiyatıyla, Nietzcheyle ilgili düşüncelerini doğrudan okuruz.
Gökmende yaşamını istediği gibi kuramamış bir aydındır. O da her şeyi sorgulamaktadır, ince ince düşünmektedir ve yazmaktadır.
Şadiye ise roman boyunca geçirdiği değişimle karşımıza çıkar. Aslında oldukça başarılı bir akademisyendir ancak, yaşamında bir erkeğin varlığına ihtiyaç duymaktadır. Yaşı ve fiziki görünümü nedeniyle başarılı bir ilişkisi olmaz. Rifatla tanışması ve onunla evlenmesi Şadiyenin yaşamını alt üst eder. Aradığı huzuru bulamaz. Rifata olan aşkına karşılık alamaması Şadiyeyi üzer ve yaşamının kontrolünü kaybetmesine yol açar. Yalnızlıktan kaçarken daha büyük bir yalnızlığa düşer. Akademik çalışmaları aksar, ekonomik durumu sarsılır.
Semra ise bir diğer mutsuz aydını simgeler. Evliliği çıkmazdadır, alkol problemi vardır ve Mehmetin intiharıyla içinde bulunduğu çıkmaz derinleşir.
Korkut, Rifat ve Müşerref Hanım ise romandaki aydın çıkmazından uzak duran figürlerdir. Korkut kendi işini yapmaktadır ve hayatını hiçbir şeyi fazla sorgulamadan geçirir. Rifat ise fiziksel güzelliği sayesinde başkalarının sırtından geçinen bir asalaktır. Romanda cehaleti sık sık vurgulanır. Şadiyenin fiziksel çirkinliğinin karşısında etkileyici bir karşıtlık oluşturur. Şadiye bilgisiyle vardır, Rifat ise bedeniyle vardır ve bu ikili asla uyum içinde olmayacaklardır.
Müşerref Hanım ise başarılı bir tüccardır. Hayatı da ticaret kurallarıyla yaşar. Sevgililerini, dostlarını alıp satabileceği nesneler olarak görür ve bunun doğru olduğuna inanır.
Bu üç figürün ortak özelliği, sürekli kendileriyle ve çevreleriyle uğraşmaktan yorgun düşen aydınların karşısında, sistemle barışık, yaşamlarını başarıyla sürdüren kişiler olmalarıdır. Bu durum, romanın temel zıtlığını oluşturur.
Cehennem Kraliçesindeki en ayrıksı figür eşcinsel felsefe öğretmeni Bülbülündür. Cinsel kimliğinden dolayı dünyayla uyum sağlaması mümkün olmayan bu figür, parasıyla satın aldığı bir sevgiliyi bile elinde tutamaz ve mutsuzluğa boğulur.
Sonuç olarak, Cehennem Kraliçesi, aydın insanların yaşadıklarından hareketle toplumla uyum gösteremeyenlerin çelişkilerini, sıkıntılarını farklı pencerelerden sunan başarılı bir romandır.