alternatif fikir egzersizleri yaptıran önermedir. zira okumak cehaleti alır eşeklik baki kalır derler. yani aldığımız eğitim mutlu yaşamamızı engeller akabinde mutsuz eşekler olarak ovalara yayılır, ottan duvarlara çarpıp bayılırız. oysa cahil cühela gezip aynı ovadaki bir gram ot kadar bir şey bile bilmemek mutlu mesut yaşamanın anahtarıdır. hangisi daha makul? şuan için şahsi kanaatim, sırf mutlu olucam diye ot gibi yaşamak yerine, okumuşluğun getirdiği mutsuzluğu tamir etme yolları aramaktan yanadır. ancak ilgili önermenin doğruluğunun ispatı halinde de bu arayışa son verip, ispat sahibine diplomalarımı teslim etmek ve kendimi ovaya, dağa, taşa vurup bildiklerimi de unutmaya çalışma hakkım saklıdır. bilginize.
eğitim ile öğretimin ayni meale geldiği sanilmakla beraber fevkalade farkli bir kavramlardir.
öğretim kabaca bilgiyi ezberletir, eğitim ise bilgiyi yorumlayabilme melaikesini kazandirir diyebiliriz kabaca.
elbette bir şebek gibi yaşamaktansa akılla yaşamak evladır. hezeyanlar içinde yaşamaktansa akıllıca yaşamak ve ufak tefek çılgınlık kıvılcımları çakmak mühimdir.
mutluluk sadece bir masaldir.
bu masala ancak şapsallar inanir.
çünkü kişi anlamaya, öğrenmeye başladiği andan itibaren gözü açılır.
gözü açılan bir birey nasıl kör olmak ister?
hele ki bir insan nasıl yaradanın vermiş olduğu akıl denilen melekenin üzerine bağdaş kurmak ister?
madem ki akıl bize bir masala inanmamamiz için alarm veriyor o halde bitkisel yaşama dalalim.
elbette bedelsiz kazanımlarda bulunmak herkes ister ama ne yazık ki bu olmaz ve olamaz.
köle olan efendisinin ufak tefek ihsanlari ile belki neşe duyar.
ama kendisinin efendisi olan kişi sadece huzuru arar.
wooddy allen'in bir filmi adini şimdi unuttum şu sahne kazinmişti;
woody allen laylaylom elele dolaşan bir cifte sorar;
- nasıl bu kadar mutlu olabiliyorsunuz?
- ben siğ bir insanim erkek arkadasim da öyle.
sözümüzün özü;
Felek sana hayat diye eksi bir limon uzattıysa, sen üstüne tekila ve tuz iste.
matrixte Cypherin ajan smith le yaptığı anlaşma sırasında sarf ettiği cümlecik. bunu duyduktan sonra düşünmeden edemedim. bilmediğin şeylerden sorumlu değilsin ooooh ne rahat.
tamamı; hassan el-sabah'ın "bilmeyip tatlı bir rüyada olmak mı, yoksa acı gerçekler mi" sözlerinden türemiştir. sonradan keşke ben de tatlı rüyalarda olsaydım, acı gerçeğe yeğlerim demiştir.
herhalde doğrudur bu laf. bir küçük örnek kendi yaşamımdan:
hacettepe tıpı kazanan hakkarili gencin haberleri hakkında bir asistanla yaptığımız muhabbet esnasında şöyle bir laf etmişti asistan abimiz:
a: ... helal olsun çocuğa! ama bok mu var bu hacettepe tıpta, o da ayrı konu. geçen gün bir çocuk gördüm sokakta. çöpten kağıt topluyordu. ama o kadar mutluydu ki işini yaparken. ulan dedim şu çocuğun yerinde olsam. önemli olan mutlu olmak hayatta...
bu muhabbet hacettepe tıp'ın bir laboratuarında ben bir fare deneyiyle, asistan abim de deney dataları ile boğuşurken geçti. ikimiz de bıkmıştık halimizden. şimdi geriye dönüp, hayata dair kanıksanmış cahilliği kırdığım yıllarıma bakıyorum da pek iyi bir bok yememişim galiba. o zamandan beri hiçbir idealim kalmadı, hayata, geleceğe dair umudum yok ve bulunduğum konum bana mutluluk vermiyor. insanlardan ve hatta doğanın işleyişinden nefret ediyorum. bir kez depresyon tedavisi gördüm ve hayatım ellerimden kayıyordu resmen. ölümü düşünmediğim tek saat yok ve her boku anlamaya programladığım beynim bu sorunla başa çıkamıyor veya koyveremiyor şöyle rahatça. ve şimdi ben, bir denizin kıyısında her şeyden, hem de hakikaten her şeyden uzak yaşama hayalleri ile yanıp tutuşuyorum. ama bunu yapacak imkanım da yok, insan parayı icat etmiş zamanında. aydınlandım, okudum, pek çok boku öğrendim de noldu lan! sait faik'in öykülerindeki insanlar gibi yaşayıp ölmek vardı be!
bilgi sahibi olmanın getirdiği farklıdır. bilgi alındıkça soru işaretleri artar. hayat, gelenek, görenek, inanç ve yönetim yapısı sorgulanır. aklın ve bilginin ışığı altında tarihsel sömürü düzenleri birden apaçık ortaya dökülüverir. yaşamı sorgulayan ve gerçeğe eninde sonunda erişen cesur insan, dayatılan yalanlara mutlak öfke duyar. huzuru kaçar, morali uçar. bu ruhun faziletlenme belirtisidir ki tadı mutlak dünyalara değer.
halbuki insan aklı sorgulamayı gerektirir. dayatılanı sualsiz kabul etmeyi değil.
neden olmasin diye düsündügüm önermedir! eger mutluluk;herkeste aynı salgilar sonucu ortaya cikiyorsa, ucak da alsan cikolata da alsan ayni oranda mutlu olunacaksa ki bu bildigim kadariyla bilimsel olarak kanitlanmis, bilmemek daha mutlu kilabilir.her mutsuzlugun ardindan at bi magnum olsun bitsin, hem böylece hayatini dengeye almis olursun!
kesinlikle mutluluktur.
çünkü dünya , hayat , yaşam düşünebilenler için zordur
cahil insan için herşey basit ve kolaydır.
bilim adamları insan klonladılar biliyomusun ?
eeee yaptılar noldu eline bişimi geçti.
sigmun freud okudun mu ?
siktirtme froydunu at yarışı bültenini versene ordan
izafiyet teorisi nedir ?
ben ne bileyim nedir hanım bize 2 çay versene
dünya bu tip insanlar için güzel biyerdir mutlulardır onları ilgilendirecek bir hadise
yoksa herşey güllük gülistanlıktır.
aslında arasıra onlara özenmiyor değilim
tofaş marka arabam olsun ona müzik tesisatı dösetiyim
siyah kumaş pantolon çivitle yıkanmış beyaz gömlek
birde kösele ayakkabım elimi camdan sarkıtıp yaşayıp gitmek güzel olabilirdi
tek derdim karnımı doyurmak olsaydı keşke
cehalet mutluluk falan değildir. düpedüz rezilliktir.
cahil insan, hayatını karanlık bir odada geçiren, kalkıp ışığı yakmayı akıl edemeyen insandır. haklarını bilmeyen bu yüzden sürekli sömürülen ve alenen aptal yerine konulduğu halde bunu farkedemeyendir.
cahil insan mutlu değildir. çünkü mutluluğun ne olduğunu da bilmemektedir. farkındalıktır insanı insan yapan. cahil insan tam olarak bu dünyada var bile olamamışken nasıl mutlu olabilir?
cahil insanın mutluluğu tiner koklayıp kendinden geçen sokak çocuklarınınki gibi bir mutluluk olabilir ancak. ayıldığında yine bir sokak ortasında yatmakta ve çok üşümektedir.
elbette bilmenin bir bedeli vardır. o bedeli ödemeye cesareti olmayanların kaytarma sözüdür bu.
arabası olan vergisini öder. bilmenin bedeli acı çekmek olsa bile düşünmeden satın alınmalıdır.
bilmek yaşamaktır. var olmaktır.
'doğrudur'diye cevap verebileceğimiz bi başlıktır. bildiğin herşey senden başka şeyleri de bilmeni de istiyosa bi yerden sonra çığlıklar içinde karadelikten içeri girmek isteyebilirsin.
üstüne üstlük bildiğimiz şeylerle ulaşıcağımız nokta şimdi olduğumuz yerden farklı değilse bilmemek mutluluktur gerçekten diyebiliriz.
sigara zararlıdır ama ben bunu bilmek istemiyorum. keyifle içebilmek için.
cehalet mutluluktur...
yıllardır düşünürüm bu sözü
düşündükçe de
mutlu olamam
tuhaf.
..........
cebimde
çay ve sigara param,
midemde
helal lokmam,
sırtımda
anamın ördüğü mavi hırkam,
peeeh be
dünyayı kafama takmam.
çok tırt bir laf. ülkede yaygınlaşmasının birçok sebebi var tabi. siyasi, sosyal, hnb...( her ne boksa)
alt metni şudur bir bakıma;
ben eğitimliyim, zekiyim, enformasyon patlaması yaşıyorum ama bunun bedeli olarak mutsuzum, siyasi olarak; akp beni yönetiyor.
1940- 50- 60 yıllarındaki eğitim şart diyen cumhuriyet kadını profilinin 2009 cover'ı. ben böyle enformasyona sokayım afedersin. nasıl bir zekadır ki bu , seçimlerin ,okumuş etmişlerin eğilimlerine göre tayin olacağını düşünmek..
eğitimli olan herkesin aynı ideolojiyi benimseyeceğini sanmak. eğitimlilerin en doğru kararı vereceğine inanmak...
genel itibari ile tutarlı olan bir durumdur. efendim cahil insanın tanımlamaları, imgeleri bellidir. tanımlayamadığı her şeye yabancı ve uzaktır. bu anlamda araştırmayı, düşünmeyi de reddeder cehaleti. kaldı ki cahilliğe de yakışmaz, ters düşer böylesi bir uğraş...
peki insanı mutsuz yapan şeylerden birisi midir düşünmek? tam olarak değil. ama düşünmenin getirdiği huzursuzluk da aşikar... depresyonun en büyük belirtilerindendir düşünmek ve bilmek. (bkz: depresyon) çünkü görebilmenin gereklerindendir bu ikili ve yolunda gitmeyen birşeyleri görmek de insanın içini kemirir durur.
bu ahvâlde cehalet, insana yapay bir mutluluk getirecektir. ancak mutluluğun dahi ne olduğunu bilmeyen insan için bunun bir anlam ifade etmesini beklemek de cehalet olacaktır. mutluluk bu kadar basit birşey olamazdı tarihin hiç bir evresinde ve dünyanın hiç bir yerinde.