bir şiirinde göt lafını kullandığı için mahkemeye çıkar can baba,hakim sorar,nie göt dedin die,bşlar can baba anlatmaya,tama hakim bey ama önce bişey anlatayım der,başlar anlatmaya
-bir köyde ateşli bir hasta vardır, kasabaya doktora getirir hastayı köylüler. koca devletin koca doktoruna. doktor hastaya fitil verir ve köye döndükleri gibi hastaya fitili anüsten vermelerini söyler köylülere.
köylüler tabi 'tamam dohtor bey' diyip köye giderler. köydeki herkese sorarlar, en bilgelere bile, ama kimse anüs ne demektir bilemez.
bu nedenle bir türlü ilacı da veremezler hastaya. hastanın durumu da gitgide kötüleşmektedir. bunun üzerine köylü, doktora, koca devletin koca doktoruna telefon etmeye karar verir ama kimse buna yanaşmaz. ne cüret di mi doktoru arayacak bi köylü. neyse durumun vehameti üzerine muhtar aramayı kabul eder. bütün köylü toplanır santrale, muhtar arar, "biz ne yapacaamızı bilemedik dohtor bey" felan der işte. karşıdan doktor bişiler söyler. muhtar döner arkasına: "makattan verin dedi dohtor" der.
yine tüm köye sorarlar, komşu köylere birilerini yollayıp sordururlar
felan, ama makat ne bilen yoktur yine. hasta ise gitti gidecek, ateşler
içinde kıvranıyo baya.
ihtiyar meclisi toplanır. son çare, doktorun bir kez daha aranmasına
karar verilir. yine kimse aramaz istemez doktoru. nihayetinde yine
biri kandırılır, telefonun başına geçer, ama bi yandan söylenmektedir:
"çok kızacak dohtor çok!" diye.
sonunda telefonu açar, durumu anlatır, doktor bişiler söyler yine.
telefondaki köylü, yüzü allak bullak, arkasını döner: "çok kızacak
demiştim; götüne sokun dedi"
sonrada hakime döner,şimdi hakim bey size soruyorum,göte göt denmezde ne denir,bu memlekette göte göt denir.
zamanın sert milli eğitim bakanı, munis mevlevisi hasan âli yücel in oğludur. kendisi devrimci kisiliği dolayısıyla babasıyla problem yasasa da hayatta ben en cok babamı sevdim (#11091) mısrasıyla babasına olan sevgisini ya da malum sevgi aclığını anlatmaktadır.
can baba olarakta bilinir/biliriz, entellektüel karekterinin yanı sıra sakallı, bilge, baba, delikalı durusu da ona muhabbet beslemememize yol acar.
hakkında ayrıntılı inceleme icin varlık dergisinin subat/2006 sayısına bakılabilir.
inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse..
Evet Sevgili, Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
''dün gece kendi ellerimizle
yalniz yattik
senin elin can baba
datça'da topragin altinda
yesil bir dalin kökünü oksuyordu
kandilli ilkokulunda
pis bir tatil günüydü..''
(bkz: yilmaz erdogan)
hayatta ben en çok babamı sevdim.
karaçalılar gibi yerdenbitme bir çocuk
çarpı bacaklarıyla- ha düştü, ha düşecek...
nasıl koşarsa ardından bir devin,
o çapkın babamı ben öyle sevdim.
bilmezdi ki oturduğumuz semti,
geldi mi de gidici hep, hepp acele işi!..
çağın en güzel gözlü maarif müfettişi,
atlastan bakardım nereye gitti,
öyle öyle ezber ettim gurbeti.
sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40'ı geçerse ateş, çağ'rırlar istanbul'a.
bir helallaşmak ister elbet, diğ'mi, oğluyla!
tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
en son teştifine çıkana değin
koştururken ardından o uçmaktaki devin.
daha başka tür aşklar; geniş sevdalar için
açıldı nefesim, fikrim, canevim.
hayatta ben en çok babamı sevdim.
Can Yücel....Şiiriyle bana babamı ve çocukluğumu hatırlatan ve buruk tebessümlerime neden olan çok sevilesi şair baba..