iki nokta yan yana kullanmazdı kurarım ben devrik cümle ekolünden hiç değildi. yazdıkları aptal ve şahsiyetsiz şiirlerin altına kendi imzasını koyamayacak insanların yüzünden hiç olmaması gereken şekilde internet fenomeni oldu. bir de inci sözlük meselesi var, evet orada yapılan sahte can yücel şiirlerine ve o şiirlere gelen aptal yorumlara bir tepki vardı ama açın bakın o başlığı (can yücel gibi şiir yazmayı öğretiyorum), o başlıkta bile 'can yücel gibi' denmiş 'sahte can yücel' denmemiş.
bütün bunların yanında bir de mezarına saldırıldı, adamın vasiyetini uygulayanlara saldırıldı, sanki adam vasiyet etmemiş gibi mezarına içki dökülmesi meselesine saldırıldı.
velhasılı kelam adam mezarında bir rahat yüzü göremedi bir türlü.
Uzun zamandir kitapligimda duran Canfede adli siir kitabinin yazari olan hisli herif.
"Yabanci bir televizyon görüncesinde
Bitkilerin nasil çiftleştigini seyrederken ağliyorum,
Derken, aklima geliyor Güler'le ilk seviştiğimiz,
Orda da ağladiğimi, gülerek hatirliyorum." dizelerinin de sahibi.
facebook da türk kızının imdadına yetişen, on numara bir şahsiyet. sikti attılar bi kenara, allayıp pullayıp boyadılar, kendinin olmayan kıyafetleri giydirdiler ona...
resmen rezil ettiler, yazık!
Sen çaldıkça Teodorakis
Bir mor yağıyor üstüme...
Dudaklarım öpüşmekten mosmor...
Bir putum sanki ilahilerle
denize fırlatılmış
Ve bir deniz yağıyor üstüme
Bakma sen sevgili Teodorakis
Açgözlü güvercinlerin didiştiklerine!
Avluların o en çakırkeyiflisine
Mısır daneleri gibi serpilmişler ama
Mısır danesi değil ki bu adalar
Ne de biz güverciniz...
Sekerek o güneş güzeli çakılların üzerinden
Çıplak ayaklarımızın su sesleriyle
Birbirimize
Ve kendimize
Bilakis
ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında
sevdalanmış onun deli dalgalarına.
hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
yüreğindeki duruluğa...
demiş ki suya:
gel sevdalım ol,
hayatıma anlam veren mucizem ol...
su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa
al demiş;
yüreğim sana armağan...
sarılmış ateşle su birbirlerine
sıkıca, kopmamacasına...
zamanla su, buhar olmaya,
ateş, kül olmaya başlamış.
ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...
baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de
yüreğindeki kederi de
alıp gitmiş uzak diyarlara su...
ateş kızmış, ateş yakmıs ormanları...
aramış suyu diyarlar boyu,
günler boyu, geceler boyu
bir gün gelmiş, suya varmış yolu
bakmış o duru gözlerine suyun,
biraz kırgın, biraz hırçın.
ve o an anlamış;
aşkın bazen gitmek olduğunu,
ama gitmenin yitirmek olmadığını....
ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.
işte o zamandan beridir ki:
ateş sudan, su ateşten kaçar olmuş...
ateşin yüreğini sadece su,
suyun yüreğini sadece ateş alır olmuş...
baba adamdır. mezarı muglanın datça ilcesinde bizim evin 1 km dogusunda bulunmaktadır. gectiğimiz senelerde datçalı yobazlar tarafından mezarı çekiçle parcalanmıs olup kendisine cok büyük ayıp edilmiştir. bu kadar değerli insnaların böylesine aciz insanlara emanet edilmis olması apayrı bir sorun teskil etmektedir. kendisine saygım sonsuzdur .
mutfak işinden de anlarım.
donattım sofrayı.
bayağı uğraştım.
hepsinin, ayrı ayrı ne
yemekten, ne içmekten
hoşlandığını iyi bilirim.
bayağı da para gitti.
birinin yediğini öbürü yemez.
ötekinin içtiğini beriki içmez.
dört kişilik sofra kurdum.
mumları da yaktım.
bak hepsi, erick satie severdi.
hatırladım.
müziği de ayarladım.
geldiler.
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.
birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.
kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.
yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
yatıştırayım dedim.
"sen karışma moruk" dediler. büyük hır çıktı.
komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
evin de içine ettiler.
bende kabahat.
ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine.
"Yormak istemiyorum artık kimseyi,yorgunum zira!
Kelimeleri yanyana getiresim yok,kendimi anlatmak için.
Yeni bir alfabe arıyorum konuşabilmek için.
Hiç söylenmemiş sözler duymaya ve yeniden cümleler kurmaya ihtiyacım var.
Yetmiyor bildiklerim..."