Datca'da bulunan mezarina gitmeyi, aynen my name is earl de oldugu gibi listeme almis oldugum, hicbir niteleme sifatinin onu nitelemeye gucunun yet(e)meyecegi, derin izler birakmis harika insandir. can babadir cunku sadece adi degil kendisi de candir. Her ne kadar gelenek mezarina sarap dokmek olsada, gelenegi bilmeyenler icin DLC serisini ve bir de mantar acacagini alip, mezarinin basina koymaktir niyetim. oraya kadar gelip de, bu gelenegi bilmeyenler varsa eger, kendisini bu yuzden buruk hissedecekler icin can baba'yi da uzmek olmaz. *
Senmiydin o Yalnızlıgımmıydı yoksa bir sabah sevgi duvarını aştık. Yalnızlıgım benim sidikli kontesim ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi dizeleriyle kendisine hayran kaldıgım şair.
leman dergisinde ilk yazdığı gün metin üstündağ kendisini derginin son dayfasına koyunca metin üstündağı aramış ve "beni derginin kıçına koyanın gelir kıçına koyarım" demiştir
yıllar önce odtü'de yaptığı bir konuşma.. üç bin kişilik mimarlık amfisi tıklık tıklım dolu, hatta onu dinlemek için ayakta kalan onlarca kişi var...
can yücel konuşmaya şöyle başlar:
- biz hiç bi bok olamadık!
salondakiler bir anda neye uğradıklarını şaşırırlar. derin bir sessizlik kaplar ortalığı...
salona gelmeden önce 3 bira ve yarım votka içmesine rağmen muhteşem bir konuşma yapar. hiç şüphesiz bol küfürlü bir konuşma...
söyleşinin soru-cevap kısmında ön sıralarda oturan hanım hanımcık bir kız öğrenci parmak kaldırıp can yücel'e şöyle sorar:
-can bey, bizler şiirlerinizi ve düşüncelerinizi çok beğeniyoruz,size büyük bir saygı duyuyoruz ama konuşmalarınızda çok fazla küfüre ve argoya yer veriyorsunuz, küfürlü konuşmasanız olmaz mı?
can yücel önce susar, sonra yavaşça doğrulur, o kocaman ellerini kürsünün üzerine koyup:
-küfür, burjuvazinin ağzında bir lağım çukurudur... küfür, işçi sınıfının ağzında bir çiçektir!.. deyince salonda müthiş bir alkış kopar.
sonra tamamen ayağa kalkıp şöyle bitirir konuşmasını:
--spoiler--
Başka türlü birşey benim istediğim,
Ne ağaca benzer ne de buluta benzer;
Burası gibi değil gideceğim memleket,
Denizi ayrı deniz, havası ayrı hava;
Nerde gördüklerim, nerde o beklediğim kız
Rengi başka, tadı başka.
--spoiler--
arkadaşın anlattığı bir hikayenin başrol oyuncusu. hikaye ise şu şekilde;
--spoiler--
can yücel bir toplantıda ve gazeteciler alakasız bir futbol sorusu yöneltiyor, can yücel sinirleniyor.
+ can bey hangi takımı tutuyorsunuz?
- kendi takımlarımı tutuyorum.
bunun üzerine karısına aynı soruyu yöneltiyorlar.
+ hangi takımı tutuyorsunuz?
- kocamın takımlarını.
--spoiler--
Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçeleri,
Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman'dan sonra
Sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik,
Başımızda pirensip sahibi bir başçavuş.
Niğde üzerinden Adana Cezaevine gidiyoruz...
Bi sen eksiktin ayışığı
Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya!
can yücel
dediler usta ölmüş..
çok gülünçsün be azrail. can yücel de ölmez.
turgut uyar gibi edip cansever gibi metin eloğlu gibi.. o da ölmez
sadece uyur uzun uzun..
#3880594 nolu entrydeki şiirini böyle bir günün üzerine okuyunca insan daha garip oluyor. zira bugün, bir adamın bacağının kesilmesine şahit oldum. kanser işte, bildiğin kanser, adamın bacağındaki kemiklerde çıkmış. düzelmemiş, geçmemiş. kestiler sonunda adamın bacağını bugün. uyumadan evvel bacağı vardı, uyanınca olmayacak. bir sevgili ile kaç sene, kaç dakika birlikteyiz? bir işe ne kadar hırsla asılabiliriz? o adam her an o bacakla birlikteydi 41 senedir. şimdi yok o kanının, canının bir parçası. eline, ayağına bile bağlanmayacakmışsın gerçekten. onlar bile terkediyor bir gün seni. sevmeyeceksin hiçbir şeyi çok fazla...
ve hakikaten ilişik yaşayacaksın bu hiçlikte. ne güzel söylemiş can yücel... gerçeği.
"ben aptalliga, haksizliga ofke duyuyorum. insanin iki boyutu var bence; bir, olan insan, bir de olabilecek insan.. insanin olabilecegi boyuta engel olan ne kadar unsur varsa ben buna ofke duyuyorum" demis yazar, sair.
baska turlu bir seydi onun istedigi, olmadi, ama olacak.
Aşklar da ayakkabılar gibidir...
Bazıları çamur, yağmur, toz toprak, kar buz gibi her türlü "kötü hava"
koşullarına dayanıklıdır.
Bazılari ise ummadığınız kadar kısa zamanda çabucak "yamulur", ilk
yağmurlu havada "altı açılır" veya güzel havalarda bile "iki günde
bozulup gider.
Aşkları da ayakkabılar kadar "itinayla" seçmezseniz, tıpkı ayağınızda
oldugu gibi yüreginizdede NASIR oluşabilir.
Dar gelen bir ayakkabyı sadece tarzını beğendiğiniz için "zamanla
açilir" diyen satıcıya inanarak alırsanız, zaman içinde ayak
kemiklerinizde "deformasyon" baslar.
Ruhunuzu daraltan bir ask içinde yalnızca fiziksel begeniye kapılıp
"zamanla düzelir" diyenlere kanarsanız, yine zamanla içinizdeki olumlu
duyguların "çarpıldığını" görebilirsiniz.
Aşık olabileceğiniz insan türü, tıpkı ayakkabılar kadar değisik
stillerde, farklı kalitelerde ve sayısız "renktedir"....
Aşkı bir çesit serüven olarak "spor" gibi yaşayanlar, aynen "spor
ayakkabi" gibi dikkat çekici ve rahat kişileri bulurlar.
Tersine aşkta tutucu ve istikrarli olmayı benimseyenler "klasik
ayakkabi" gibi muhafazakar çizgiler taşıyanlara tutulurlar.Dekolte
ayakkabılar gibi sadece cinsellik ve eğlence zevkleriyle ateşlenen
aşklar vardir."Bez" ayakkabilar gibi kısa ömürlü "tatil aşkları" ise
hemen herkesin kişisel tarihinde mevcuttur. "Marka" ayakkabı alır gibi,
sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna "tutulan" aşıklar
görürsünüz.Katı plastikten "yağmur çizmesi" edinir gibi mantık
süzgecinden geçirip "işe yarar" biçimde yaşamak isteyenleri de
bilirsiniz. Ayrıca ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafı"olup evine
sayısız çesitte ayakkabılar yığan insanların aynı zamanda "değişik"
türde aşklara da zaafı olduğu söylenir.
Evet aşk "ayakkabıdır".Aynen ayakkabınıza bakım yapmayıp "hor"
kullandığınız zaman kolayca eskittiğiniz gibi, aşkınıza da dikkatli
davranmayıp özen göstermediğiniz zaman kısa sürede "eskitirsiniz".
Ve nasıl ki "delik" bir ayakkabıyı tamir ettirdiginizde yalnızca "bir
miktar" ömrünü uzatmış olursanız; "delik" bir aşkı onarmaya
kalkıştığınızda da "asla eskisi gibi olmayacaktır"!
başka türlü bir şairdir o ,kimisine göre şair gibi yaşayan tek şairdir ,küfrü yerinde zamanında kullanan ve de belki bu yüzden çok yakıştırdığım şair.
lemana yazdığı ilk yazı metin üstündağ tarafından ,lemanın son sayfasına basılınca üstat şöyle söyler: beni derginin kıçına koyanın, gelir kıçına koyarım.
bazı densizlerin hakkında abuk subuk attığını gördüğüm babamdan sonra ki babamdır. en güzel aşk şiirlerinin, hayata dair en güzel şiirlerin, insanın içindeki her türlü duygunun en iyi tercümanıdır. o kadar içten, o kadar samimidir ki yazdıkları ancak yüreğinde kötülük bulunmayan insanların sevip anlayabileceği kadar. o kadar dobradır ki, aklından geçeni ağzından anında dökebilecek kadar. o kadar bizdendir ki, baba diyebileceğimiz kadar. babadır can baba, anadır, kardeştir, yarendir. aradığınız herşeyi onda bulabilirsiniz. tabiki yinede malesef bir ölümlüydü. kendi tabiriyle seke seke geldi, sike sike gitti.
büyüktür çok büyüktür, boşuna denmemiştir baba diye, can baba diye. herkesin anlamasına gerek yok sadece anlayan anlasın dediğim büyük üstad, şair, yazar.