can yücel şiiri okuyup hayran olabilen eşsiz bünye

entry8 galeri0
    1.
  1. neden ünlü bu can yücel ya anlam verebilmiş değilim, güzel şiir yazdığı için diyecekseniz gerçekten beni hayal kırıklığına uğratmış olursunuz ve iddia ediyorum, oturup ağlarım. yazdıklarına şiir demek bile içimden gelmiyorken, birtakım kendini bilmez özenti gencin can yücel şiirlerini facebook taki iğrenç sayfalarına kopyalamasıysa türk gençliğinin gittiği yeri gayet açık bir şekilde ifşa ediyor. şiir dediğin serbest ölçüde yazılmış olabilir, kafiyeye de gerek yoktur hani, ama ahenk adı verilen şey şiirin temel taşını oluşturur, ha can yücel belki de beceremediğinden değil de sikine takmadığından ahengi yok saymıştır orası tartışılır.

    gidip can yücel i göklere çıkartıyor şiirlerine benim fm de world class oyunculara yaptığım muamelenin aynısını yapıyorsunuz (ha bu arada iyi fikir can yücel okuyacağınıza gidin fm falan oynayın ingilizceniz falan gelişir daha faydalı), sonra da gidip yok efendim tayyip erdeoğan ın nesine oy verdiler de başbakan oldu falan filan diyorsunuz. can yücel neden şair olduysa tayyip erdoğan da o yüzden başbakan oldu. milletçe ağzı bozuk, sert mizaclı külhanbeylerine prim veriyoruz, onları yüceltiyoruz, abartıyoruz şişirip şişirip salıyoruz gökyüzüne... "kart sensin postal da sana girsin, bu memlekette göte göt denir" bu kadar alt seviye cümleleri kullanan birinin türkiye cumhuriyetinin aydın sınıfında yer alması açıkcası bana rahatsızlık veriyor...

    ben bir osuruk ağacıyım
    yellendikçe şiirler açan

    demiş şair kendi de.

    seke seke o gelmiş, sike sike gitmiş, eze eze de ben geldim. son sözüm bu.
    7 ...
  2. 2.
  3. bugüne kadar taş üstüne taş koymamış kişiler nasıl olurda böyle büyük bir üstada dil uzatabilir denilesi başlıktır. konuya istinaden;

    can baba yaptığı küfürlü konuşmalardan dolayı sürekli mahkemelik olmaktadır. bu davalardan birinde de kendini savunmak için bilindik bir fıkrayı anlatmıştır ve sonunda da bu cümleyi kurmuştur.
    haliyle beraat etmiştir. o fıkrayı merak edenler için:

    bir köyde ateşli bir hasta vardır, kasabaya doktora getirir hastayı köylüler. koca devletin koca doktoruna.
    doktor hastaya fitil verir ve köye döner dönmez hastaya fitili anüsten vermelerini söyler.
    köylüler tabi 'tamam doktor bey' diyip köye giderler.
    köydeki herkese sorarlar, en bilgelere bile, ama kimse anüs ne demektir bilemez.
    bu nedenle bir türlü ilacı da veremezler hastaya.
    hastanın durumu da gitgide kötüleşmektedir.
    bunun üzerine köylü, doktora, koca devletin koca doktoruna telefon etmeye karar verir ama kimse buna yanaşmaz.
    ne cüret değil mi doktoru arayacak bi köylü.
    neyse durumun vahameti üzerine muhtar aramayı kabul eder.
    bütün köylü toplanır santrale, muhtar arar, "biz ne yapacağımızı bilemedik doktor bey" falan der işte. karşıdan doktor bişiler söyler.
    muhtar teşekkür edip telefonu kapatır döner arkasına:
    "makattan verin dedi doktor" der.
    yine tüm köye sorarlar, komşu köylere birilerini yollayıp sordururlar falan, ama makat ne bilen yoktur yine.
    hasta ise gitti gidecek, ateşler içinde kıvranıyor baya.
    ihtiyar meclisi toplanır. son çare, doktorun bir kez daha aranmasına karar verilir.
    yine kimse aramak istemez doktoru. nihayetinde yine biri kandırılır, telefonun başına geçer, ama bi yandan da söylenmektedir:
    "çok kızacak doktor bey çok!" diye. sonunda telefonu açar, durumu anlatır, doktor bir şeyler söyler yine.
    telefondaki köylü, yüzü allak bullak, arkasını döner:
    "gördünüz mü ben size söylemiştim çok kızacak diye; götüne sokun dedi...!!"

    (bkz: göte göt diyememek)
    5 ...
  4. 3.
  5. hayranlık değil de, güzel olan bişey var. durmadan ayar vermeyi pek seviyoruz ya hani biz... hayatında hiç yemediğin, belki bundan sonra da yiyemeyeceğin kadarını yıllar öncesinden vermiş sana zaten 'şiir baba'. şimdi şuracıkta fazlasına hacet yok. onun yerine benden sana bi soru:

    mal mısın yoksa numara mı yapıyosun?
    3 ...
  6. 4.
  7. benjamin button'ın tuhaf hikayesi'ni zamanında yazdığı için hayran olabilen eşsiz bünyedir.

    Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir...
    Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.
    Nasıl mı?
    Cami'de uyanıyorsunuz.
    Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun, ve ağırbaşlı olarak.
    Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır.
    Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
    Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.
    Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
    Altmışlı yaslara kadar garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
    Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
    Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. ve genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak ise başlıyorsunuz.
    Herkes karsınızda el pençe divan...
    Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor.
    Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
    Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.....aman ne güzel günler başlıyor... derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor.
    Bu arada babanız ortaya çıkmış, 'fazla çalıştın' diyor 'artık eve dön, işi bırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun...'
    Keyfe bakar mısınız?
    Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor.
    Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.
    Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık....
    Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, 'evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna' diyorlar.
    Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
    Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
    Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.
    Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz.
    Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
    Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
    Veeeeee....
    En güzeli deeee......
    Günün birinde müthiş keyifli bir geceyle hayatınız bitiyor...
    4 ...
  8. 5.
  9. can yücel'in bir kaç şiirini okuyup bi bok anlamayan eşsiz bünyeden daha iyi olan eşsiz bünyedir. gibi geldi bana..
    2 ...
  10. 6.
  11. tanım : gerçekten eşsiz bünyelerdir.
    şimdi eğer mizah zekanız yoksa ve mizahın dünyadaki bütün tabuları alaşağı edebildiğini bilmiyorsanız. 1. yeni yani garip akımından haberiniz yoksa. orhan veli nin , oktay rifat ın ve melih cevdet in bir tek şiirini okumamış ve bu adamların kuralları yıkıcı görüşünden zerre haberiniz yoksa. bunların ekolünden gelen can yücel in aslında mükemmel bir çevirmen olduğunu ve homeros un yazdığı ilyada ve odessa eserlerini dilimize en nadide bir biçimde kazandırdığını bilmiyorsak. çağdaşları paralı gazetelerde yazar iken o kendi emeği hayatını idare ediyorsa. tam anlamıyla muhalif olmayı bu ülkenin insanlarına can yücel öğretti ise , doğallığı ile aydınların halktan birisi olduğunu eğer bize can yücel öğretti ise , gökyüzüne küfür ettiğim her an , şarabımı dişimle açtığım her gece aklıma bu üstad geliyorsa ve ben daha çok küçük iken bodrumda babamın omuzları üstünde onun cenazesine gitmişsem. ve ben hala orada bulunan kalabalığı , türkiyenin aydın insanlarını orada görmüş isem kusura bakma hocam ama sikten anlarsan bir ara sünnetçi olursun...
    3 ...
  12. 7.
  13. can yücel'in adını ağzına alamayacak olanların sözlük ortamında bok atmasından gayri değildir.
    0 ...
  14. 8.
  15. eşsizdir. çok irdelemeye gerek yoktur.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük