Hapse girmek istemedigi icin ulkeden kaçmış. Yoksa cok seviyormus ülkeyi oç dundar.
Ulan bu adam niye hapis cezasi aldi diye sormak aklina gelmez ki bu davarlarin, varsa yoksa nerede vatan millet düşmanı amerikanin gotunu yalayan tip var onu savunurlar.
imza gününde okunmaktan yıpranmış bir kitabı tarafımca imzalatmak için götürdüğümde "sonunda okunmuş bir kitap,ne güzel" cümlesi takdirimi kazanmış beklediğimiz yarım saatten çok daha fazlasına değecek bir yazardır.Tüm komplekslerden arınmış,sıcacık kalpli bir insan olduğuna da arkadaşımla kanaat getirmişizdir ayrıca.
Eşi silahlı saldırgana müdahale etmeye çalışırken, can dündar'ın kimseyi düşünmeden kaçması dikkat çekicidir.
can dündar maddi ve manevi olarak savunulamayacak bir zorbalığın kurbanı olmuş olabilir.
Ama bu gerçekleri görmeye engel olmamalı.
Can dündar ergenekon'da tutuklanan ve 5 yıldan fazla hapis yatan gazeteciler için kendisi için koparılan tantananın binde biri kadar bile eleştiri yapmadı.
Korkak, bencil ve bana dokunmayan yılan bin yaşasıncı biridir.
Hükümetin hiçbir icraatını onaylamıyorum.
Ama can dündar'ın Devlet sırrına nasıl ulaştığı, kimin emriyle yayınladığı da mutlaka ortaya çıkarılmalıdır.
Bu ülkede başımıza ne geliyorsa sapla samanı ayırdedememekten geliyor.
Düşmanınızın düşmanı her zaman dostunuz değildir.
özellikle aşk üstüne müthiş yazılar yazdığını düşündüğüm yazardır.
Eğer ;
O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve O, her durduğunuz yerde duruyor,
her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,
hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu
bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,
O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O...
her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın
O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...
O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,
vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,
bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,
sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde bugün sizin gününüz!..
"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.
Can Dündar
AŞAĞIDAKi YAZIYLA BENi BENDEN ALMIŞ VE MUTLU BiR EVLiLiĞiN NE KADAR YÜCE BiR ŞEY OLDUĞUNU ANLATAN VE BENCE YENi EVLENECEKLERiN BU YAZISINI MUTLAKA OKUMALARI GEREKTiĞiNE iNANDIĞIM YAZAR
Evlilik, inanmadigim halde içerisinde 17 seneyi
bitirdigim bir kurum benim için..
17 senede (abartmiyorum) 40 çift arkadasimin son
verdigi kurum ayni zamanda da...
Evliligimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide
kuruma inanmamaktan geçiyor.
Evliligi toplumun dayattigi sekilde
yasamamaktan...
Nedir bu dayatmalar?
Erkegin muhakkak kadindan yasça büyük olmasi, egitim
seviyesinin erkegin lehine yada en azindan esit
olmasi
bunlarin sadece ikisi...
Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük
olmali ki, kadina "hot" dediginde oturmali kadin...
Yada yumusatiyorlar; efendim kadin erkekten önce
çöktügü için (hani dogum felan) küçük olmaliymis
yasi...
Egitimde de böyle.. Kadinin çok okumusu bilmis
olurmus, evde kalmakmis layiki....
ESiM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne "hot" dememe gerek kaldi
17 senede, ne de benden önce çöktü...
Yillar içinde ben yaslandikça o gençlesti, "oo
Can bey kapmisiniz çitiri" esprilerine muhattap
dahi oldum.
ESiM 3 ÜNiVERSiTE BiTiRDi; ben bi taneyi 9 senede
bitirdim..
Ne o bana bilmislik tasladi, ne ben ona ezik
baktim...
Kulaga gelen müzik tekse de, onu olusturan notalar
farklidir der Halil Cibran...
Bunu unutmadik biz. Ben konusurken o dinledi,
Ben dinlerken o konustu 17 sene.
O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o "haklisin
bitanem..." dedik,
öfke bitip firtina duruldugunda "ama bi de böyle
düsün" de dedik fikrimizi savunurken.
Farkli insanlar olarak görmedik birbirimizi,
ayni amaç için savasan neferlerdik bu hayatta...
Asla bilmedik ne kadar para kazandigimizi, ortak
cüzdanimizdan gerektigi kadar aldik..
Ne kadar çalarsa çalsin masanin üstünde telefon,
kim bu saatte arayan karsi cins diye sorgulamadik da
ama...
Sevginin en büyük dostuydu bizim için "güven"... Ve
güvenin ardina saklanmis bir "saygi" vardi daima...
Ne kavgalar, ne badireler atlattik 17 senede...
Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi
sütliman yasayacaktik...
Öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez
odamin disinda yattim bi gece, misafir odasinda...
Gece yarisi kapi açildi, esim "ne yapiyosun burda?"
saldırısı iyi olmuş dediğim gazeteci * , olayın en azından gözünü korkutmak içinde olsa sadece bir muhabirin ufak bir yaralanma ile kurtulduğuna şükredilmesi gerekli.
yoksa gazeteci öldürmek uzman olduğumuz bir konudur.