Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte,
Yani yürekte..
Meselâ bir barikatta dövüşerek,
Meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken,
Meselâ denerken damarlarında bir serumu,
Ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin,
Ama o bunun farkında değildir.
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak.
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık,
Yahut hiç sevmeseydi,
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil...
beni özleyince bir nehir yatağını bulsun.
kor düşsün dağlarına, ceylanlar suya insin.
sesime bakıpta ağlıyorum sanma.
seni özleyince böyle olsun biraz da.
yürü güzelim endamını göreyim
sensiz geçen gecelerin ecdadını sikeyim
ben mecnun muyum bir am için çöllere düşeyim
leylanın da mecnunun da anasını sikeyim.
(neyzen tevfik)
Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar...
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni,
Bırak wehmimde gölgeni,
Gelme artık neye yarar...
Çocukluğunu düşünüyorum emilia
deniz boyundaki ıssız yolu sabahleyin
hani saçların atkın uçuşurdu rüzgarda
kokusunu duyuyorum bembeyaz gömleğinin
seni kucağıma alıyorum emilia
ben büyüttüm seni ben yetiştirdim
Sus pus olmuş, puslu bir istanbul'muydu yüzün, yoksa
çok bildik hüzünler mi taşınmıştı yüzüne
Dolmabahçe da çay tadında....
Divit ucuyla yazılmış bir aşkın sureti vardı avuçlarında,
tarih bir başka iklimin kıvamını gösteriyordu.
Ben rehnedilmiş yelkovan gibi... hani akrep'i seven ama
yüreği takvim yokuşlarında...
git sonsuzluğa
vazgeçtiğin umutlarını ara oralarda
fırtınalar kanatların olsun
bir zamanlar benden sakladığın kalbini de götür
söylediklerin...
yaptıkların...
hepsi birbirinden çok uzakta
gerçekler sadece tuzaklarda
düşmeden bulmaya çalışamazsın
yaraları ancak sevgi tohumları kapatabilir
ama sen sevgiyi öylesine gömmüşsün ki kalbine
artık fidan vermez
düşlerin adası
adanın toprağı
belki bir gün o topraklara bir damla serpilir
düşmanlıklarını dindirir
yaptıklarına dönüp baktığında
adımı her anışında
bir parça hüzün olacak oralarda
beni kaybettiğinden değil
hiç kazanamadığından...
yer ile yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü
kavim göçlerinden bu yana ağlayan
ve durmadan cep kanyağı yakıcılığında
eziler çalan , çaldıran , yakalatan
adı bende gizli bir kadındı istanbul
şehre bir yağmur yağdı ben ağladım
sevilirken ayrılmak mı kaldı bizansta
oyun dolan yoktu gözlerde, yalnızca ses
verilmiş sözler birdi, edilen yemimler sıfır
eşyalar alındı fotoğraflar söküldü yerlerinden
bir aşkın izlerini yok edecek
bir başka aşk sipariş edildi yeniden
bir şehre yağmur yağdı, ben ağladım
kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında
hangisi talandı demli öpücüklerin
ve buğularda yitirilen kimin adıydı
bir aşktan diğerine kaç saatte gidiliyordu
soyulur muydu kabuğu hayatın
yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı
yağmur şehre bir yağdı ben ağladım
ben giderken en çok seni götürdüm
aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları
yardan düşmüştüm, yaralarım yardan armağandı
kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgililer
bense sevmeyi beceremedim
belki de sevilmeyi
benim sevmeye engel evcil acılarım vardı
ben yağmur ağladım, bir şehre yağdı
ben şehre ağladım, bir yağmur yağdı
ben bir ağladım, şehre yağmur yağdı
ben,
yağmur,
ağladım... *
Omayra, bu adı verdim sana
ve mevsimleri bütün anlamlarıyla
iki çakılına bir deniz vereyim
hayallerine mavi buğday
dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim
esmer ve çırılçıplak bir gecede
bütün düşmanların gelecek
koynumdaki cenazene
Seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken
kucağımda başın
gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını
kendi enkazımın üstünde
kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan
öldürerek yaşatacağım seni kendimde
kalabalıklardan kaçıp,
dizlerini karnına kadar çekip ağlayacaksın!
işte o an özleyeceksin, eski sevgilini değil,
pili bitmiş oyuncak ayını..
yanından ayırmadığın saflığını..
sen de birgün anlayacaksın
dizlerini karnına kadar çekip,
çocukluğuna ağlayacaksın..
o küçük kız çocuğu değilsin artık..
tel sarar kızıma tel sarar diyen babana,
benzemeyecek bazı erkeklerin gözleri..
ve özleyeceksin kendini.
o küçük kız çocuğu değilsin artık..
ama birgün sen de anlayacaksın
kenarları dantelli elbisesiyle,
saçlarını özene bezene
yanlara ördüğün bez bebeğini
nereye koyduğunu, hatırlaman gerektiğini.
değişen ben değilim
dönüşen savaş
artık zaman bile yetmiyor yaşadığımızı sanmaya
yine de ışıklar bu kenti güzelmiş gibi gösteriyor geceleri
geceler yani ahmet haşimin kafiyeleri
seni aklıma düşüren yer çekimi değil
yalancı yıldızlar
öyle uzaksın ki üflesem soğuycaksın sarılsam okyanus
bir aşka yetecek kadar ve anımsatacak kadar sebepsiz bir ölümü
acılarımız ve kafiyelerimiz var işte hepsi bu kadar.
(yılmaz erdoğan)
Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kralların adını yazar.
Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?
Bir de Babil varmış boyuna yıkılan,
Kim yapmış Babil'i her seferinde?
Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar
altınlar içinde yüzen Lima'nın?
Ne oldular dersin duvarcılar
Çin Seddi bitince?
Yüce Roma'da zafer anıtı ne kadar çok!
Kimlerdir acaba bu anıtları dikenler?
Sezar kimleri yendi de kazandı bu zaferleri?
Yok muydu saraylardan başka oturacak yer
dillere destan olmuş koca Bizans'ta?
Atlantik'te, o masallar ülkesinde bile,
boğulurken insanlar
uluyan denizde bir gece yarısı,
bağırıp imdat istedilerdi kölelerinden.
Hindistan'ı nasıl aldıydı tüysüz iskender?
Tek başına mı aldıydı orayı?
Nasıl yendiydi Galyalılar'ı Sezar?
E bir aşçı olsun yok muydu yanında?
ispanyalı Filip ağladı derler
batınca tekmil filosu.
Ondan başkası ağlamadı mı?
Yedi yıl Savaşı'nı 2. Frederik kazanmış?
Yok muydu ondan başka kazanan?
Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı.
Ama pişiren kim zafer aşını?
Her adımda fırt demiş fırlamış bir büyük adam.
ama ödeyen kimler harcanan paraları?